Güncelleme Tarihi:
Woody Allen sizi yeni ilham perisi olarak bellemiş gibi. Yaptığı görüşmelerin kısalığına, garipliğine dair rivayetler çok. Sizin buluşmanız nasıldı?
- Sadece 4 dakika! Onun şartlarında çok uzayan bir toplantı oldu. Haklı. E ortalama toplantı süresi 1.5-2 dakika olan biri.
Tanışma, selamlaşma faslı anca o kadar sürmez mi?
- 20 küsur sene önce birkaç filmi için tanışmıştım. Ama beni hatırlamasını beklemedim tabii. Görüşmeleri çok kısa, çok hızlı yaptığını duymuştum. Panikten bir ayağım kapı aralığında, her an kaçmaya meyilli geçti görüşme...
Geçen sene Cannes Film Festivali’nde, Woody Allen ile ‘Irrational Man’ galasında.
İdolüyle tanışınca sakarlığı tutan, saçmalayan biri canlandı gözümde.
- Evet, çünkü yarattığı nevrotik karakterleri gördükçe hep “Benim bir Woody Allen oyuncusu olmam lazım” dedim durdum. Toplantıda ne dediğini hatırlamıyorum ama beni çok güldürdü.
Her Hollywood oyuncusu onunla çalışmanın ne kadar ‘enteresan’ bir deneyim olduğundan bahseder durur...
- Çalıştığı oyuncularla senaryonun tamamını paylaşmıyor. Filmin nasıl bir tonda olduğu ya da ne yöne gittiği hakkında en ufak bir fikriniz olmuyor. Önce sana daktilosunda yazdığı çok kişisel bir mektupla canlandıracağın karakteri anlatıyor. Senaryoyu değil mektubu gönderiyor. Sen farkına varmadan o anlattığı karaktere dönüşüyorsun, birkaç hafta öyle yaşıyorsun. Performanstan, oyunculuk metotlarından hiç hazzetmiyor. Sette nasıl oynaman gerektiğini ve ne beklediğini değil, ne hissetmen gerektiğini anlatıyor. ‘Irrational Man’i çekerken ilk gün yanıma gelip sürekli ağzının içinde “Rita çok yalnız, çok mutsuz bir kadın...” diye mırıldandığını hatırlıyorum. Gerçek bir dâhi.
Istanbul 74’ün düzenlediği ‘Kültür & Sanat Festivali’ kapsamında İstanbul’a gelen Posey, bugün Soho House’ta devam eden panellere, performanslara katılacak.
İnsanın kariyeri boyunca, sürekli aynı lafla, ‘bağımsızların kraliçesi’ sıfatıyla anılması sıkıcı değil mi?
- Bayılıyorum bu muhabbete. Komik bir durum çünkü mahallede komşularımın beni “Hey, bağımsızların kraliçesi nasılsın?” diye selamladığı filan yok. Film promosyon zamanı basının kullanmak için ihtiyaç duyduğu bir tanımlama bu. Bana bir faydası yok. Kimsenin bana hayal ettiğim filmleri çekmek için üzerinde ‘bağımsızların kraliçesi’ yazan bir kredi kartı yollamışlığı yok mesela. Ne güzel olurdu oysa...
Geçenlerde, 90’larda o kadar film çekmenize rağmen hiç para kazanmadığınızı, uzun süre bozuklukları sayarak yaşadığınızı söylemişsiniz. Çok meşhur ve çok parasız yaşamak enteresan bir deneyim olmalı...
- Hem de çok... İş/kariyer odaklı biri olamadım; parayla pulla, kariyer stratejileriyle aram iyi olmadı. Bundan mutsuz değilim. Çok para kazanmak, paranın peşinde koşmak kreatif süreci bitiriyor, hatta oyunculuğu öldürüyor. Tuhaf bir döngü içine giriyorsun; sanki kazandıkça daha çok kazanman gerekiyor. Para için uyduruk filmlerde oynamaktansa bozuklukları sayarak yaşamayı tercih ettim. Kendimi oyunculuktan para kazanan biri gibi değil, sevdiği işi yapmak uğruna sürünen bir sanatçı gibi hissediyorum ve bundan daha mutlu bir his yok.
Mutluluğun sırrını çözmüş gibisiniz! İyi gelecek birkaç tavsiye daha alalım...
- Yaşadığın şehre âşık ol. Öyle lafta değil, hakikaten hissedecek şekilde... New York beni çok mutlu ediyor mesela. Sokağına karışıyorum, alakasız insanlarla bağ kuruyorum. Seni besleyecek, sana ilham verecek insanlarla takıl. Arkadaşlarımın hepsine hayranım. Sürekli üretiyor, şahane işler yapıyorlar. Merakını diri tut. Hep bir konuya, meseleye dair merakın olsun. Şimdi yeni medyaya, hikâyeni farklı yollardan anlatma işine kafayı taktım. Birbirimize bu yeni düzende nasıl fayda sağlarız; onun yollarını arıyorum.