Oscar müdavimi Merly Streep yirminci ödülüne gidiyor

Çok açık; Meryl Streep’in yapamayacağı hiçbir şey yok. Oscar’ın müdavimi, 60'lı yaşlarında bile muhteşem roller bulmayı sürdüren yıldız, son filmi ‘Sıradışı Anne’de (‘Ricki and the Flash’) rock parçalarını profesyonel şarkıcılar gibi bağıra bağıra ve coşkuyla söyleyebileceğini gösteriyor. Streep, filmde yıllar önce müzik tutkusunun peşinden gitmek için kocasını ve çocuklarını terk eden, yaşlı rocker Ricki Rendazzo’yu canlandırıyor.

Diablo Cody’nin senaryosunu yazdığı ve Jonathan Demme’nin yönettiği ‘Sıradışı Anne’, 66 yaşındaki Streep’in kaçınılmaz biçimde en fazla ilgi topladığı filmlerden olmaya aday. Pek çok ebeveynin çocuklarıyla deneyimlediği zorlu ayrılık ve uzlaşma sürecini her düzeyde –duygusal ve araçsal- müzikal bir bağ yaratarak yansıtıyor. Streep’in bu filmle Oscar’a bir kez daha aday olması neredeyse kesin gibi –toplamda bu 20’nci olacak-; dahası ‘Fransız Teğmenin Kadını’ndan ‘Benim Afrikam’a, ‘Yasak İlişki’den ‘Mamma Mia’ ve ‘Şeytan Marka Giyer’e uzanan kariyerinde en çok hatırlanan rollerinden biri olabilir.

Daha önce de filmlerde şarkı söylediniz. ‘Sıradışı Anne’ daha zorlu bir meydan okuma gerektirdi mi?

Daha zordu, çünkü her şeyi canlı kaydettiğimiz için şarkıyı sonuna kadar söylemek zorunda kalıyorsunuz. Hiç durma, kesme veya düzenleme yoktu. İki hafta boyunca prova yaptık, sonra da sahneye çıkıp söyledik. Şarkı söylemek, hele de gitar çalmak için çok çalışmam gerekti. Ama inanılmaz eğlenceliydi.

Filmde canlandırdığınız karakterin kızını, kendi kızınız Mamie oynuyor. Onunla çalışmak heyecan vermiş olmalı?

Mamie ile gurur duyuyorum. Çünkü oyunculuk alanında çalışmak isterken nasıl bir işe girdiğini biliyordu. Bu, bazen benim kızım olmanın getirdikleriyle baş etmek anlamına da geliyor. Bunun ne kadar zor olabileceğini biliyordu ve hiçbir zaman şikâyet etmedi. Bu filmi onunla birlikte yapmak çok özeldi.

Film aynı zamanda bozulmuş bir evliliğe değiniyor. Sizin evliliğiniz ise çok başarılı. Paylaşabileceğiniz sırlar var mı?

Evlilik konusunda uzman değilim; ortaya serebileceğim sırlarım yok. Ancak aynı prova yapar gibi veya bir sahneyi canlandırır gibi, karşınızdaki insanı dinlemeniz önemli. Aynı zamanda zevk aldığınız şeyleri yapmanız da önemli. İşimi sevdiğim için ve benim yaşımdaki çoğu kadının aksine hâlâ çalışabildiğim için şanslıyım.

‘Sıradışı Anne’de, çocuklarıyla barışmayı ve tekrar ilişki kurmayı deneyen bir anneyi oynuyorsunuz. Peki çocuklarınızın büyüyüp evden ayrılmasına siz kendinizi nasıl hazırladınız?

Ayrıldıklarını görmek üzücüydü. Çünkü kendimi, annelik hayatıma, onlara bakmaya, onlar için endişelenmeye adamıştım. Evde olmamalarına alışmam zaman aldı, ancak bu sefer de başka bir tür hayatın keyfini çıkarıyorsunuz. Çocuklarım evden gittiğinden beri ilginç işler bulabildiğim için şanslıydım. New York’ta yaşayan arkadaşlarımı daha sık görebilmem de harika oldu. Çocuklarım için hâlâ endişeleniyorum ama onlarla çok gurur duyuyorum ve sürekli onlar için kaygılanmamamı söyleseler de kendime engel olamıyorum.

Çok gençken başarıya ulaşıp, bunu 50’li, 60’lı yaşlarınızda da sürdürebiliyor olmak sizi şaşırtıyor mu?

Şanslıydım, çünkü ‘Yasak İlişki’, ‘Şeytan Marka Giyer’ ve ‘Mamma Mia!’ başarılıydılar, benim de gişede para kazanan filmlerde başrol oynayabileceğimi gösterdiler. Ancak bu tip fırsatlara sahip tek kadın ben değilim. Helen Mirren ve Judi Dench de Hollywood standartlarına göre yaşlı görülmelerine rağmen mükemmel başarılara imza attılar. Hayatlarımızın farklı aşamalarındaki kadınları anlatan birçok hikâye var; bizim de insanlar için böyle filmler yazmaya ve üretmeye çabalamamız gerek. Buna önayak olmayı ve diğer kadınların da beni takip ettiğini görmeyi isterim. Hollywood için artık, daha yaşlı kadınları merkezine alan filmlere daha çok yatırım yapma zamanı geldi.

Genelde kendine güvenen kararlı kadınları oynuyorsunuz. İşinizde de kendinizi böyle sarsılmaz görüyor musunuz?

(Gülüyor) Hayır! Yaptığım bütün filmlerden sonra eşime şöyle derim: “Tamam. Bu kadar. Artık daha fazla çalışmayacağım, kendimize emekli olmak için bir yer bulmalıyız.” Ve ne zaman yeni bir projeye hazırlansam, eşim benim kaygılarımı dinlemek ve buna hoşgörü göstermek zorunda kalır. Neyse ki, her şey iyi sonuçlanıyor.

Röportajın tamamı, Tempo dergisi eylül sayısında...