Güncelleme Tarihi:
‘Rüzgârın Hatıraları’nda canlandırdığınız Aram, fikirleri nedeniyle tehditler alıyor, yaşadığı şehirde barınamayacak hale geliyor. Bunlar günümüzün siyasi iklimiyle ne kadar bağdaşıyor sizce?
Sadece günümüzde değil, insanlığın varoluşundan beri birbirimize yaptığımız bir şey bu. Çünkü bilgi güçtür. Aynı zamanda ‘lanet’tir. Bu tip insanlar her zaman genel gidişata ters düşer. Genelgeçer kuralların dışında bir şey söyleyince bastırılıyorsun, ötekileştiriliyorsun ve öcü gibi gösteriliyorsun.
Siz fikirlerinizi özgürce ifade edebiliyor musunuz?
Tabii. Ama yaşadığın dünyaya karşı huzursuzsun, bu yüzden de endişelisin... Ama bu korkuya dönüşmemeli. Otosansür uygulamaya başladığın an iş bitmiş demektir.
NADİR'İN SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ
Antalya Film Festivali’nde Nadir Sarıbacak’ın konuşmasının sansürlenmesi gündemde...
Bu sansürcü anlayış, ‘Ben duymazsam, göstermezsem hiçbir şey yokmuş gibi olur’ algısı doğru değil. Nadir, başarılı bir aktör. Fikirlerini festival ortamında paylaşması kadar doğal bir şey yok. Bu yüzden sonuna kadar arkasındayız.
Son konuştuğumuzda “Yasaklar beni oyuncu olarak değil ama insan olarak korkutuyor” demiştiniz. O korkular devam ediyor mu?
Tabii, kim yasakçı bir zihniyetle yaşamak ister? Ben bir babayım; bir insanı yetiştirirken bir şeyi yasaklamanın daha çok ilgi uyandırdığını görüyorum.
GİDECEK YERİMİZ YOK, BURAYI YAŞANIR KILMALIYIZ
İkizlerinizin geleceğine dair endişeleriniz var mı?
Dünyadaki herkesin endişesi var. 7 milyar insan... Artık patlamak üzere olan bir kalabalığız. Bu durum doğanın dengesine aykırı. Geçen gün okudum; dünyada 12 milyar kişiye yetecek yemek üretiliyormuş. Ama insanların yarısı hâlâ aç. Bu, insanın arsızlığının sonu olmadığının en büyük göstergesi.
Günümüz Türkiye’sini nasıl yorumluyorsunuz?
Beraber yaşamak, paylaşmak zorunda olduğumuz bir ülke... Kimsenin gidecek bir yeri olmadığı için burayı yaşanır hale getirmeliyiz.
Ülkede yaşanan sorunlara çözüm öneriniz ne?
Azıcık yanındakini düşünebilsen bütün bu sorunlar ortadan kalkacak. Çünkü vicdan ve akıl yan yana gelirse çözülemeyecek problem kalmaz. İnsan kaç bin yılda buraya kadar gelebilmiş, hâlâ ilk günkü problem devam ediyor. Teknolojinin, paranın, kapitalizmin büyümesi problemleri azaltmıyor. O yüzden insanın özüne dönüp niçin bu hayatta olduğunu sorgulaması lazım.
Umudunuz var mı?
Evet, bunlar dönemsel şeyler. Düşünce sistemleri sürekli değişiyor. İnsan bunu da yenecektir.
İNSANLARIN BİZİM BİR AİLE OLDUĞUMUZUN FARKINA VARMASI GEREK
İkinci kez yönetmen Özcan Alper’in filmindesiniz. Sizin için onun en farklı yanı ne?
Burnu! İkimizin de burnu büyük, birbirimizle dalga geçiyoruz.
Filmde eşinizle (Tuba Büyüküstün) birlikte oynuyorsunuz. Aynı sette olmak nasıldı?
Aslında ayrı setlerdeydik. O, Aram’ın annesini canlandırıyor. Birimizin işi bitince diğerininki başlıyordu.
İlk kez yönetmenlik yaptınız. Doğu Akal’la birlikte ‘Orman’ isminde bir kısa film çektiniz. Bu fikir nereden çıktı?
Uzun metrajlı bir filme hazırlanıyoruz. Ana konusu da göçmenler. Önce bir kısa film denemek istedik.
O filmde de eşiniz oynadı. Rolü kabul etmeme gibi bir şansı var mıydı?
Eş olmaktan önce oyuncu kimliklerimiz var. Bir iş konuşulunca herkes profesyonel yaklaşıyor.
Yaptığınız bir işte, işin kendisinden çok eşinizle birlikte rol almanızın haber olması sizi üzüyor mu?
O haberleri okumuyoruz. İnsanların bizim bir aile olduğumuzun farkına varması gerekiyor. Maalesef ülke olarak dedikodu kültürünü seviyoruz. Sürekli üfürüyoruz bir şeyler. Birtakım fikirlerimiz var başkalarıyla ilgili. Bunları paylaşmayı çok seviyoruz. Başkalarının mutsuzluğu üzerinden mutluluk, başarısızlığı üzerinden başarı kuruyoruz. Ama biz, aile olarak bunlardan etkilenmiyoruz. Kendi içimizde mutlu mesut ilerliyoruz.
EVLENDİKTEN SONRA AŞKI BIRAKMAMALISIN
40’a merdiven dayadıktan sonra hayatta neler değişti?
Daha rahat oluyorsun. Daha çok huzur ve mutluluk istiyorsun. Bu yüzden hayatına aldığın ya da uzaklaştırdığın kişiler farklılaşıyor. Baba olduktan sonra bütün bulutlar açılıyor. Çok daha sakin, ne yapman gerektiğin belli ve açık oluyor. Şimdi işime, aileme, karıma ve kızlarıma karşı büyük bir tutkum var. O yüzden en keyifli dönemlerimi yaşıyorum.
İkiz bebekler ve eşiniz.... Evde üç dişiyle birlikte yaşamak zor mu?
Evet. Sabahları evden çıkarken sürekli “Hadi hadi” demekten canım çıkıyor. Tokalar ayrı, tişörtler ayrı seçiliyor. Saçlar taranıyor. Yaklaşık bir saat kapıda dikiliyorum. Ama idare ediyoruz.
BELKİ BİR ÇOCUK DAHA İSTERİZ
Başka çocuk istiyor musunuz?
Tabii. İlk 1-2 yıl iki çocuk yorucuydu. Şimdi büyüdüler. Bundan sonrası keyifli. Belki bir tane daha isteriz.
Evlenip çocuk sahibi de olduktan sonra aşk şekil değiştiriyor mu? Tutku devam ediyor mu?
Tabii, devam ediyor. İki beden birbirini istedikten sonra aşk kaybolmaz ki! Bu aslında evliliği nasıl yaşadığınla alakalı.
Siz nasıl yaşıyorsunuz?
Biz hâlâ ‘özgürüz’. Herkes kendi arkadaşlarıyla vakit geçirebiliyor. İstediği projede oluyor. Hayatımıza sadece iki küçük kız girdi. Bu da kendi düzenini yarattı. Bir de evlendikten sonra da aşkı bırakmamalısın. Biz Tuba’yla hâlâ ilk günkü gibi aşkımızı yaşamaya devam ediyoruz.
Evde sürekli sanat tartışan bir çift misiniz?
Hayır canım. Biz çok az iş konuşuruz. İki çocuk var zaten. Ne ara sürekli sinema falan konuşacağız.
TUBA'NIN KISA SAÇLI HALİNİ BEĞENDİM
Tuba Hanım’ın saçlarını kestirmesi sizin fikriniz miydi?
Kendi fikriydi. Kısa saç severim, ben de çok destekledim. Beğendim de... Çok uzun zamandır uzun saçlıydı. Kestirmek istiyordu. Projesi bittiği gün sette ilk darbeyi vurdu.
Aşk size ne ifade ediyor?
Hayat.
Peki Tuba size ne ifade ediyor?
Aşk.
‘Hatırla Gönül’ dizisinde de Tekin isminde saplantılı bir âşığı canlandırıyorsunuz. Tekin aşk için çok uç şeyler yapıyor. Aşk için bu kadar tehlikeli işlere girilir mi?
Girilmez mi ya? Aşk deli bir şey! Aşk olduğu zaman mantık gidiyor. Hayat sadece o andan ibaret oluyor. Karşındaki seni istemiyorsa daha da çılgın şeyler yaparsın. Çünkü o bir takıntı haline gelir. Aşkın nereye gideceğini bilmesen bile duygusal olarak durduramıyorsun kendini.
Hiç saplantılı bir aşk yaşadınız mı?
Yaşadım tabii.
Kimdi?
Daha gençtim. İlk aşklardan... Çünkü o yaşlarda kendine hâkim olamıyorsun, hayatla barışık değilsin.