Zeynep MİRAÇ / Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2014 01:04
O, Türkiye sinemasının gizli kahramanlarından biri. 60 yıldır vermediği emek yok. Set amiri, kriz çözücü, kâşif ve oyuncu olarak... Emeğinin geçtiği film sayısı inanılır gibi değil, tam 677!
Çukurcuma Caddesi’nden aşağı doğru inerken karşıdan kıpkırmızı tulumu, pala bıyıkları ve üzerinde ‘Boş Yok’ yazan şapkasıyla Godzilla geliyor. Evet Godzilla. Adı bu. Elinizi uzattığınızda da kendini böyle tanıtıyor. Kendi deyişiyle ‘kafa kağıdında’ Selahattin Geçgel yazıyor ama kullanan yok.
O, Godzilla Selahattin. Türk sinemasında ilk sis makinesinin, ilk jimmy jib’in, ilk steady cam’in onun elinden çıktığı biliniyor.
Onun 60 yıllık sinema hikâyesinden parçaları görmek için Studios Çukurcuma’da açılan sergideyiz. Ben diyeyim bin, siz deyin beş bin fotoğraf... Godzilla’nın ‘keşfi’ olan ekipmanlar, fünyeler, belgeler...
Bundan 60 yıl önce Tokat Halilalan Köyü’nden çıkıp geliyor İstanbul’a. Okuma yazması yok, okula hiç gitmemiş çünkü. Çıraklık, radyatör tamirciliği derken geçindiriyor kendini. Ne var ki İstanbul’da tamirat işlerine değil, sinemaya düşüyor yolu. Atlas Sineması’nda mısır, gazoz satıyor, temizlik yapıyor. Ve filmlerdeki gibi, onun da kaderi makinist işe gelmeyince yazılmaya başlıyor.
KOŞ SELAHATTİN KOŞ!Eli yatkın bu işlere, “Selahattin koş” diyorlar. Bu iki sözcük ömrünün geri kalanında ona hep eşlik ediyor: “Koş Selahattin”.
Onu Atlas Sineması’nda tanıyıp becerilerine tanık olan Metin Erksan’dan geliyor ilk ‘koş’ talimatı. Yıl 1954. Bedri Rahmi’nin yazdığı ‘Âşık Veysel’in Hayatı’ senaryosunu çekecek, set amiri lazım. Böylece başlıyor Selahattin Geçgel’in Yeşilçam’la bitip tükenmek bilmeyen hikâyesi. Ona Godzilla lakabını takan da yine Metin Erksan oluyor:
“Yenikapı’da çekim yapıyoruz. Bir Vosvos koymuşlar oraya. Metin Bey, ‘Selahattin kaldır o arabayı’ dedi. Ne şoför var ortada ne de anahtar. Bir kaldırdım, kenara çektim arabayı. Ondan sonra Godzilla aşağı, Godzilla yukarı. Yıl 1961. O günden beri bu unvana toz kondurmamak için uğraşıyorum”.
‘Susuz Yaz’ filminde Erol Taş’ın kullandığı balta kendi yapımı. Böyle kesici durduğuna bakmayın, hammaddesi lastik.
Birlikte geziyoruz sergiyi. Duvarda Yılmaz Güney’in bir fotoğrafı, altında da bir paket Samsun sigarası.
“Onun içtiği sigaradan yedek birkaç paket hep taşırdım. Ya biterse? Hop hemen çıkarır verirdim. Bu da Muş’ta çektiğimiz Aç Kurtlar filminden... Sakladım. Sonra da kıyıp atamadım. Çünkü Yılmaz Abi benim babam”.
Nasıl?
Yılmaz Güney için her zaman sigara paketi yedekleyen Godzilla, ‘Aç Kurtlar’ filminden kalma paketi 45 yıldır saklıyor. “Fatih’te bir film çekiyoruz. Kızı gördüm beğendim, görüşüyoruz. Evleneceğiz ama para yok. Bir gün kara kara düşünürken Yılmaz Abi geldi, ‘Ne oldu Selahattin’ diye sordu. Anlattım böyle böyle... ‘Tamam’ dedi, ‘Bütün masraflar benden’. O evlendirdi beni. Nikâhı yapıp koşa koşa sete gittik.”
HER ŞEY SATIŞTA, KOLYE, ALBÜM VE ÖDÜL HARİÇ
Bu kolye küçücük bir düdükle başlamış, eline ne geçerse eklemesiyle iki kiloya ulaşmış.
Bugün de sergisine gelmesini en çok istediği kişi, evlendiğinde Yılmaz Güney’in yanında olan Nebahat Çehre...
Sigara paketinin kıymeti anlaşılıyor böylece ama ya geriye kalan yüzlerce parça?
“Hiçbir şeyi atamıyorum ki. Her eşyanın bir hatırası var, evlat gibi geliyor bana...”
Gerçekten de eline geçen her şeyi saklamış. Her fotoğrafı, her kâğıt parçasını... Nerelerde saklanır ki bu kadar ıvır zıvır?
“Sizin gibi güzel ablaların evlerinin altında bodrumlar oluyor. İşte oralarda!”
Godzilla’nın gözü gibi sakladığı bu eşyalar satılık şimdi. ‘Neden’ diye sorunca yüzü gölgeleniyor:
“Kaç senedir cebime ekmek parası girdi mi acaba?”
Tek geliri emekli maaşı bugün. Buradan gelecek parayla evinin kredisi ödenecek. Kendini biraz olsun güvende hissedecek 78 yaşındaki Godzilla.
Satılık olmayan üç eşya var: 2011 yılında aldığı Altın Portakal Emek Ödülü, kolyesi, bir de kendisine imzalı sinemacı fotoğrafçılarının olduğu albüm... Kolye de onun hayatından bir albüm gibi.
“Ben hep boynumda düdük taşırım. Çünkü sette tam çekim başlayacakken kameranın oradan biri geçer. Ben de “Hemşerim hop” diye bağıracağıma düdük çalarım. Hem daha etkili oluyor. Sonra ben orada burada, yerlerde bulduklarımı o kolyeye eklemeye başladım. Küçük kabuklar, süsler... Sonunda kolye iki kiloyu buldu, mecburen çıkardım boynumdan. Bir de ortam biçimsiz, bakarsın onu çok değerli bir şey zannederler. Bir bakmışsın bizim kafa ekmek üzerinde kızartma...”
Sinemayla son buluşması 2007 tarihli ‘Fikret Bey’ filmi... Şimdilerde Godzilla Baba olarak ‘koş’ denmesini bekliyor. “Biz pasif kaldık bu yeni düzende” diyor: “Ayak uyduramadık. ‘Baba koş’ diyen olursa hemen koşarım ama ses seda yok...”
Sergiden çıkarken arkamızdan sesleniyor: “Yine beklerim. Çaya, kahveye... Otururuz biraz, sohbet ederiz...”
TÜRKÂN ŞORAY’IN DUBLÖRÜ OLDUGodzilla Selahattin’in adı IMDB’de oyuncular listesinde de geçiyor. Liste, 1962’de ‘Yılanların Öcü’ filmiyle başlıyor ama öncesi var. 1961’de kamera karşısında Selahattin Geçgel. Üstelik Türkân Şoray’ın dublörü olarak! Olmaz demeyin, olmuş bile. Hatta kanıt olarak fotoğrafı bile var. Türkân Şoray’ın rol gereği gelinlikle suya girmesi gerek. Ama boynunu incitmiş, giremiyor. Yönetmen Ertem Göreç, “Koş Selahattin” diyor, “Kendine gelinlik bul, bir de 44 numara ayakkabı”. Koşuyor Godzilla, bembeyaz giyiniyor, duvağını da takıyor başına, hop suya... Çıkar çıkmaz da küçük bir tacize uğruyor, onu Türkân Şoray zanneden ahali tarafından!