Güncelleme Tarihi:
60’lar... Ülke gençliğinin rock’n roll ile tanıştığı, Elvis niyetine Erol Büyükburç’u dinlediği yıllar... Pop müzikte Türkçe söz ve beste yapmanın neredeyse hayal olduğu bu dönemde, yavaş yavaş çok uzaklardan gelen Batılı seslerin üzerine Türkçe sözler yazılmaya başlanır, adına ‘aranjman’ denir. ‘Müziğin başkenti’ İstanbul’da bir ‘pop sıkıntısı’ baş gösterir, bu yeni akımı göğsüyle karşılayıp şarkıcılara iyi orta yapacak müzisyen arayışı başlar. Çare, o dönem caz müziğin başkenti sayılan, kulüplerinden klasik ve caz çıkışlı müzisyenler yetiştiren Ankara’dan gelir: Attila Özdemiroğlu.
Ankara’dan dostu davulcu Durul Gence’nin ricasıyla İstanbul’a taşınır, ‘Durul Gence Beşlisi’ ile çalışmaya başlar. İstanbul’daki ikinci gününde karşısında Ajda Pekkan’ı bulur. ‘Sevdiğim Adam’, ‘Boşvermişim Dünyaya’ gibi dönemin hitleri bu üçlüden çıkar, dönemin pop yıldızları Ajda, Nilüfer ve Füsun Önal onun düzenlemeleriyle daha da parlar.
SEZEN’İ KEŞFETME
Sezen Aksu’yla 70’lerin ortasında tanıştı.
İkinci dönüm noktasındaki isim 45 yıllık iş ortağına dönüşecek dostu müzisyen Şanar Yurdatapan. 1976’da birlikte kurdukları plak şirketi ŞAT ile tek bir amaçları vardır: Kendi öz kültürü üzerinden kitlelere mal olacak bir müzik yaratmak. Yurdatapan’la kendi deyimiyle ‘modern Türk müziğinin anayasası’nı yazarlar: Yerli ama çok sesli, Batılı ama çok hisli...
Aysel Gürel’le 16 parçaya imza attı.
Sezen Aksu’yu keşfederek Türk popunun seyrini değiştirmesi de; bir Yılmaz Güney filmi ‘Arkadaş’ın film müziklerini besteleyerek Yeşilçam’ın acıklı fon müziğini belirlemesi de aynı döneme, 70’lerin ortasına denk düşer. Özdemiroğlu, Aksu ile tanışma hikâyesini “İzmir’den bir telefon... Sezen diye bir şarkıcı İstanbul’a gelip benimle çalışacağını söylüyor. Sesi kararlı. Geldi. Elini masaya koyup şarkısını okudu. Öyle tanıştık...” tevazuuğunda anlatsa da Aksu, o günü her anlatışında Özdemiroğlu’na bin şükran sunar: “İstanbul’a geldim. Bütük plakçıları dolaştım Unkapanı’nda. Şahane bir sesim olduğuna inanıyorum. Bir tek kişi beni ciddiye aldı: Attila Özdemiroğlu.”
1995’te evlendiği Hepgül Hepbir ve çocuklarıyla.
Birlikte albümler, turneler yapan, 78-79 tarihli ‘Nâzım Türküsü’ ve ‘Atlının Türküsü’ albümlerini birlikte kaydeden Zülfü Livaneli’ye göre, Özdemiroğlu Türk müziğini ‘Attila’dan önce ve sonra’ diye ayıracak kadar kritik bir role sahiptir: “Dünyada çok kişiyle çalıştım ama herhalde Attila tanıdıklarım içinde en yetenekli birkaç müzisyenden biriydi.”
BİLİM ADAMI, PİLOT, KAŞİF...
Müjde Ar’la 16 yıl hayatı paylaştı.
‘Adı: Vasfiye’ ya da ‘Teyzem’ gibi bir klasiği, o hüzünlü müziği olmadan düşünmek ne mümkün... Müjde Ar’dan sahne çalacak kadar güçlü müziğin sırrını merak etmemek elde değil. Yanıtı belki de ‘müzisyen’ kimliğinde aramamalı. Kızı Yaprak’a göre sesin her türlü yapısını derinlemesine inceleyen bir bilim adamı; eşi Hepgül’ün gözündeyse duygunun matematiğini keşfetmiş bir kâşif:“Her hissettiğimiz duygunun matematiksel bir karşılığını ve o matematiğin de notadaki yerini keşfetmiş biri.” Evini bilim laboratuvarına dönüştürmüşlüğü de var, pilotluğa merak sarmışlığı da...
BAYILTACAK KADAR SAKİN
Kızı Yaprak dört çocuğundan en büyüğü.
‘Fahriye Abla’, ‘Adı: Vasfiye’, ‘Züğürt Ağa’, ‘Teyzem’, ‘Muhsin Bey’, ‘Arabesk’, ‘Ağır Roman’ gibi dönemi değiştiren filmler; ‘Unutama Beni’, ‘Kadınım’, ‘İşte Öyle Bir Şey’ gibi klasikler...Atıf Yılmaz, Yavuz Turgul, Ertem Eğilmez, Ömer Kavur gibi yönetmenler; Sezen Aksu, Aysel Gürel, Onno Tunç, Ajda Pekkan, Kayahan, Zülfü Livaneli gibi müzisyenler... Ve tek ortak payda: Attila Özdemiroğlu. Birbirinden tamamen farklı tarza sahip insanlarla çalışabilmesini Livaneli ‘dost canlısı, mücadeleci, hiçbir zorluk karşısında yılmayan bir insan’ olmasına; 48 yıllık dostu Garo Mafyan ise ‘sükûnetine’ bağlıyor: “Sakinliğiyle sizi bayıltabilirdi. Bir şeyi anlatırken hiç yorulmaz, sıkılmazdı. Uçakta yanında korkan biri varsa yol boyu ona uçağın çalışma prensiplerini anlatırdı. ‘Biraz daha anlatırsan kapıyı açıp intihar edecek’ der, gülerdik.”
AŞKLA YAŞAMAK, AŞKI YAŞATMAK
Füsun Önal’la 1975’te evlendi.
Hayat hikâyesini ‘beş evlilik, dört çocuk’ başlığıyla süsleyen, ‘aşk adamı’ kimliğini ikinci eşi Füsün Önal şöyle anlatır: “İlk eşi Ayla varken ben, ben varken Lale Mansur, Lale varken Müjde Ar, Müjde varken şimdiki eşi Hepgül... O zaman çok ağladım ama sonra çözdüm Attila’yı, yapısı bu, onu kınamıyorum...” 16 yıllık Müjde Ar ilişkisi, ‘tapusuz’ olmasına rağmen, en iz bırakanı. ‘Onno-Sezen-Aysel-Attila’ üretim dönemine denk düşen ilişki, rivayete göre Aysel Gürel istemediği için evliliğe dönüşmez. Müjde Ar’ın “Bir grup deliydi onlar. Müzikle yatıp müzikle kalkarlardı” açıklamasını bir televizyon programında, yüzünde sıcak ve uzun bir tebessüm, “Doğru söylemiş. Yaşam delisi, müzik delisiydik. Hâlâ tedavi olmadık...” diye yanıtlamışlığı vardır.
‘FİRUZE’ NASIL DOĞDU? ÖZDEMİROĞLU VE AKSU ANLATIYOR...
Onno Tunç (solda) ve Garo Mafyan’la.
Müjde Ar ve Attila Özdemiroğlu birlikteliğinin başları... Ar’ın film setinden erken eve döndüğü bir akşam Özdemiroğlu, elinde kemanı, Firuze’nin bugünkü melodisini mırıldanmaya başlar. O gece şarkının ezgisini çıkarır, hemen Sezen ile paylaşır. Aksu bir anma gecesi hikâyeyi kendi tarafından şöyle anlatır: “Aysel’e ‘Bu deli adam beni canımdan edecek’ dedim. Oturduk şarkının başına. Günlerce eve kapandık. Aysel, benim adımı nezaketen yazdırdı. Birlikte yazdık gibi görünüyor ama Aysel’in sözleridir Firuze.”