Güncelleme Tarihi:
Yeni albümünüzü ‘sokağın sesi’ olarak tanımlamışsınız. Neler duyuyorsunuz siz sokakta?
Öfke ve intikam patlamaları, şiirsel baladlar duyuyorum. Eğlence endüstrisindeki hırsa karşı duruşu görüyorum.
Rock aynı zamanda muhalif bir duruş demek... Siz de öyle bir kadın mısınız?
‘Muhalif’ diyerek incelik gösteriyorsun; aslında ben iflah olmaz bir anarşistim. “Dışı seni yakar içi beni” dedikleri türden bir durumum var. Her zaman zıt kavramlar arasındaki kardeşliği sorguladım. Güzellik ve çirkinlik, yoksulluk ve fakirlik, doğru ve yanlış, iyi ve kötü... Hayatla barışmak için önce savaşmak gerekiyor. Allah’a şükür, yaman bir savaşçıyım. Üstelik hemen her şeyi severim.
Her şeyi mi gerçekten, yok mu istisnası?
Bazen her şey içinden bir tek şey çıkar ve onu gerçekten hiç sevmem. Ne acıdır ki, kötüdür o şey. Ümitsiz vaka insanlar vardır mesela. Hepimiz biliriz, görürüz ve Allah’a havale ederiz. Böyle durumlarda havale sistemine geçmeden önce, “Belki kendine gelir” diyerek muhalif olmak lazım. Çünkü havale sisteminde geri dönüş yok. Geri dönüşüm kutusu da yok.
Neye muhalifsiniz?
Politikaya öncelikle. Bence politika, satanizmin başka harflerle yazılmış hali. Bir yanda kocaman, verimli bir ülke, yeraltı ve yerüstü kaynakları; bir yandan insanların emek, aş, barınak, insanca yaşama hakkı ve özgürlüğü. Bütün bunları adil bir şekilde, eşit oranda paylaştırmak üzere seçilen insanların zekâ seviyeleri, histeri krizleri, akıl sağlıkları, edepleri, ahlakları tartışma konusu oluyorsa... Mesela hiçbir öğretmeninden bir şey öğrenememiş bir vali değerli bir öğretmenin kalbini öldürecek kadar kırabiliyorsa... Mesela kocaman bir şehirden sorumlu bir başkan, ergen psikolojisiyle düzeysizleşebiliyorsa... Ya da ‘Cumartesi Anneleri’ diye bir grup ana, 500 haftadır kayıp çocuklarını sorup da cevap alamıyorsa... Ve kadın cinayetleri tüm hızıyla sürüyorsa... İnsanı bir düşüncedir alıyor, bırakmıyor.
Şarkınızda ‘Çak bir tokat’ diyorsunuz... Kadına şiddet meselesi malum...
Kadına şiddete karşıyım.
Peki o sözleri söylerken tereddüt etmediniz mi?
Bu eğlenceli bir şarkı. Şiddeti sanatla dönüştürmek onu etkisiz kılıyor. Bu da gerçek hayatta uygulanma riskini azaltıyor.
Hem oyuncu hem müzisyen bir kadın olarak ekrandaki özellikle kadın bedenine yönelik sansür size ne hissettiriyor?
Ahlakın şartlarından biri ‘Hürriyet’tir. İslam âlimlerinden birinin deyişi bu.
Anlayamadım!
Tasavvufa meylim var. Çocuklukta aldığım eğitimden gelen bir ışık diyelim, yani kırık dökük bir sufiyim. Bu konuda çok okuyorum ve hiçbir okumam şu dönemde olup bitenlerle örtüşmüyor. Sansüre gelirsek, şekilcilik ve dayatma, insan ayırma ve kayırma hiçbir kitapta onaylanmamış. Hak ve hukuk meselesi tamamen yanlış yorumlanıyor.
Bu durum sizi korkutuyor mu?
Şaşkınlık içindeyim ama içimde korkunun esamesi yok, sadece isyanım var. Ben bir cumhuriyet kadınıyım; büyük büyükannem Kurtuluş Savaşı’nda cepheye sırtında mermi taşımış. İstanbul ‘cehenneminde’ doğdum büyüdüm. Çok ciddi bir ahlaki eğitim aldım yani korkmam için hiçbir sebep yok. Esas korkması gerekenler sansürü koyanlar ve destekleyenler.
Kendinizi sansürlediğiniz oluyor mu?
Çok ağır küfürleri hep içimden söylüyorum.
ŞARKILARIM İNTİHARDAN VAZGEÇİRİR
Geleceğe dair umudunuz var mı?
-Geleceğin benden bir umudu olduğunu düşünmek daha eğlenceli, üstelik devam etmeyi mümkün kılıyor.
Peki Türkiye’nin durumu şarkılarınıza ne kadar yansıdı?
Dinleyici çok eğlenecek çünkü her şarkı çok farklı bir öykü anlatıyor. Bazen sağlam bir mizah, bazen lirik bir anlatım, bazen adamı intiharın eşiğinden döndürecek bir manifesto içeriyor şarkılarım.
Biraz iddialı değil mi?
Her şeyiyle çok çarpıcı bir çalışma oldu. Tiyatro geleneğinden gelen biri olarak sahnede bu şarkıları söylemek, müzikle bu öyküleri anlatacak olmak beni çok heyecanlandırıyor.
GÜZELLİKLE KUMAR OYNADIM VE KAZANDIM
Oyunculuk, müzisyenlik, yazarlık... Hangisi sizi daha iyi ifade ediyor?
Mimar Sinan’da oyunculuk eğitimi almadan önce yazarlık serüvenim başlamıştı. Oyunculuk eğitimi, okuma alanlarımı da genişletti. Müzik zaten vardı. Oyuncu olmasaydım böyle iyi yazamazdım, yazamasaydım sahnede böyle sağlam duramazdım sanırım.
Albüm tanıtımında giydiğiniz seksi kıyafete bakınca insan merak ediyor... İçinizde öyle seksi bir kadın mı gizli?
Evet, ama çok gizli... Kendimi bildim bileli bana ‘güzel’ dediler. Ben de hep kendimi sakındım; kendim olamadım. Güzellikle kumar oynadım ve kazandım. Bakın hâlâ seksi yerine güzel kelimesini kullanıyorum. Seksi olmak ne demek anlayamıyorum, ayıp bir şey gibi geliyor kulağıma. Küçükken fazla terbiye vermişler daha az verselermiş o da iyi olurmuş.
OĞLUM 6 YAŞINDA BANA 'ANNE' DEDİ
20 yılı aşkın süre Orhan Oğuz’la birlikteydiniz. Aşk bir süre sonra şekil değiştiriyor mu?
Aşk bir süre sonra şekil değiştirir, biçim değiştirir, dünya değiştirir, anlayış değiştirir. Zaten aşkın görevi değiştirmektir. 19 yıl aynı evi ve hayatı paylaştık; birbirimizi çok seviyoruz ama son dört yıldır ayrıyız.
Neden evlenmediniz? Evlenme teklifi mi almadınız, yoksa siz mi kabul etmediniz?
Mazeretim var anarşistim ben (Gülüyor). Evlenme teklifi aldım. Üstelik ilkini 19 yıl önce Siyaset Meydanı programında aldım. Sonra Orhan, sayısı belirsiz teklifte bulundu ve hep ‘Evet’ dedim Bir yandan da “Evet diyorum hâlâ niye teklif ediyor” diye düşünüyordum. Neticede bir adamın bana ‘Karım’ demesinden çok, bir çocuğun bana dolu dolu ‘Annem’ demesi çok daha önemli.
Orhan Oğuz’un oğlu Tunç’u dört yıl önce evlat edindiniz... Bu kararı nasıl aldınız?
Bana kalsa oğlum beş yaşındayken yapardım ama saygı, sevgi, erdem, doğruluk kavramlarını öğretirken ona saygısızlık etmek istemedim ve aklı başında bir genç adam olana dek bekledim. 18 yaşına gelince de hukuki anlamda annesi oldum.
Size ilk anne dediği anı hatırlıyor musunuz?
Oğlum çok küçükken bana ‘Nilüfer’ derdi. Altı yaşına geldiğinde aynı evde birlikte yaşamaya başladık. Sanırım yerleştikten hemen sonra bir gün, bahçede oynayan çocukların sesleri arasında ‘Anne’ diye bağırmaya başlayan bir veledin sesi yükseldi. “Anne, anneanne...” Durmadan sesleniyordu; ben de kitap okuyordum ve “Ne ilgisiz analar var çocuğu sesleniyor duymuyor bile” diye düşünüyordum. Yerimden fırlayıp balkona koştum ve oğlumun kocaman mavi gözlerini gördüm. Bir an bakıştık sonra bana; “Kırk saattir ‘Anne’ diyorum duymuyor musun” dedi . Unutulmaz bir andır benim için.
Tunç’un öz annesi bu duruma ne diyor?
Tunç’un öz annesi benim. Biyolojik annesi maalesef Tunç henüz üç yaşındayken vefat etmiş. Ben kendisini hiç tanımadım. Allah rahmet eylesin.
ÇOK TERBİYELİM, LANET OLSUN
‘Çalkala’ son zamanlarda dinlediğim en cesur şarkılardan biri, hikâyesi nedir?
‘Çalkala’ Gökhan Dabak’ın sözleri ve bestesi. Aslında sözleri daha cesurdu ama ben biraz üzerinde çalıştım. Örneğin ‘seks’ sözcüğünü ‘meşk’ olarak değiştirdim. Buna rağmen yine de biraz sarsıcı; çünkü nakarat ‘Çak bi tokat suratıma bebeğim... Çak bi tokat da kendime geleyim... Çalkala çalkala çalkala beni...’ Buradaki sözlere dokunmaya kıyamadım.
Benzer sözler başka şarkılarınızda da var. Şiddet sekste sevdiğiniz bir şey mi?
Şiddet hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. ‘F.ck You Zalim Felek’ adlı şarkı da şiddet öğesini ifade ettiğimiz şarkılardan. Sahnede çok istek alıyoruz. Bu, beni başlangıçta şaşırtmıştı ama düşündüm ki insanlar ‘Zalim Felek’e küfür kıyamet sövdükleri zaman bir hesabı kapatmışçasına mutlu oluyorlar. Bana gelince; hayatta bazı şeyler çok kalleşçe gelişir ve sırtından vurulduğunu hissedersin. O zamanlar derim bi şeyler ama içimden. Çok terbiyeliyim lanet olsun. F.ck you zalim felek.
ŞİMDİ DAHA GÜZELİM
Hayatımın şakıma dönemindeyim. Görünüm olarak yaşsız bir oyuncuyum, bunun büyük avantajları var. Son filmim ‘Çekmeceler’de 30 yaş halimi makyajsız oynadım, sonra beni kendi yaşıma getirmek için yaşlandırma makyajı yapıldı. Bu çok hoşuma gitti. “Eskiden böyle güzel, böyle güçlü böyle aydınlık mıydım acaba” diye düşününce ‘Hayır’ diye cevap veriyorum. Şimdi daha iyiyim.