İpek İZCİ/ Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 2015 01:43
1990’lı yılların meşhur dolandırıcısı Selçuk Parsadan’ın oğlu geçen hafta herkesi hayrete düşürdü, evsizlerle aynı yerde, beş parasız soğuktan korunmaya çalışıyordu. Hakan Parsadan, milyon dolarlık hayattan belediyeye sığındığı günlere nasıl geldiğini anlattı. Babasını suçlar sanıyordum, öyle olmadı, onunla gurur duyduğunu söyledi.
Kimi el radyosundan şarkı açmış horon tepiyor, kimi sandalyesini DVD alanına çekmiş ‘Yahşi Batı’yı izliyor. Uyuyan da var, uzandığı yatağında öylece durup tavanı izleyen de... Harıl harıl çalışan havalandırmaya rağmen havada ağır bir kir kokusu... Ellerinden paspası düşürmeyen temizlik görevlileri bir tur daha atmak üzere. Tam o esnada hemen arkalarında boylu poslu bir adam beliriyor. Ayağında sabo terlikleri. İçinde beyaz bir kazak, üzerinde koyu renk hırka. Çok yakışıklı, çok şık, çok temiz. Hatta o kadar ki fotomuhabiri arkadaşım Selçuk Şamiloğlu, “O olduğuna emin misin, bu adam evsiz olamaz” diyor. O ise elini uzatıyor: “Hoş geldiniz, ben Hakan.”
Hakan Parsadan, Türkiye’nin efsanevi dolandırıcısı Selçuk Parsadan’ın, kışlarını Zeytinburnu Spor Kompleksi’nde geçiren oğlu. Yaşı 36. Şu aralar evsiz kalmasıyla gündemde ama aslında bu, çok da yeni bir hikâye değil. Bundan iki yıl önce rahmetli Savaş Ay’a verdiği söyleşide dört yıldır sokaklarda yaşadığını zaten söylüyordu.
Dönemin başbakanı Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de aralarında bulunduğu pek çok kişiyi, büründüğü sahte kimliklerle dolandıran Selçuk Parsadan, artık hayatta değil ama ününü koruyor. Oğlu Hakan Parsadan da bu ünden payına düşeni almış. Kaldığı spor kompleksinde bir popstar muamelesi gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Kaldığı yerde yakında dizi oyuncusu olacağını düşünenler dahi var. Güvenlik görevlileriyse “Bonzai olsun, hap olsun, alkol olsun artık Allah ne verdiyse alıp gece uyumaya buraya geliyorlar. Korkuyoruz, bize ne yapacaklar kestiremiyoruz. Hakan Bey öyle değil ama... Çok efendidir, onu çok severiz” diye konuşuyor.
BABAM VE AMCAM DOLANDIRICIDIR
Parsadan’lar Çerkes bir aile. Dağıstan’dan gelmeler. Hakan Parsadan’ın dedesi eski Beyoğlu Emniyet Müdürü, onun babası da emniyette çalışmış. Selçuk Parsadan ise malum... Bir insana “Babanız dolandırıcıydı” demek takdir edersiniz ki o kadar kolay olmuyor. Ancak ben nasıl bir tabir bulacağımı düşünürken birden ağzımdan “Babanıza dolandırıcı desem kızar mısınız” sorusu çıkıveriyor.
“Yoo” diyor, müthiş bir rahatlıkla. “Benim babam dolandırıcıdır zaten. Amcam Hüseyin Cihat Parsadan da dolandırıcıdır. Evet, dedeler emniyettendi. Ben ise evsizim. Biz zirveden bu taraflara geldik. Şimdi en alttayız. Ben bu konuları artık aştım. İleri gitmem lazım. Tek düşündüğüm bu...”
Hakan Parsadan, babasının Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük dolandırıcısı olduğu kanısında: “Hakkında dört kitap yazıldı. Hatta birini 1996’da Tuncay Özkan yazdı. Filmini de çekeceklerdi ama üvey annem Zühre Hanım yapımcıların teklif ettiği parayı beğenmeyince çekilemedi. Filmini çekseler çok güzel olur. Tabii siyasi engellemeler olacaktır... Dile kolay, başbakan dolandırılıyor. Sonra babam kaçakken televizyona bağlanıyor, Tansu Çiller için ‘saf bayan’ diyor. Cumhurbaşkanı, işadamları dolandırılıyor, listede 140 kişi var...”
DİLE KOLAY BAŞBAKAN DOLANDIRDI
Tansu Çiller meselesi evde konuşulurmuş. O zamanlar Hakan Parsadan’ın yaşı ufak ama mevzuunun bilincindeymiş: “Ne iş yaptığını biliyordum ama o zamanlar arkadaşlarıma ‘Benim babam dolandırıcı’ diyemiyordum. Ne iş yaptığını sorduklarında cevap vermiyordum. O dönem efsaneydi. Hükümet yıkılma noktasına gelmişti.”
Karşımda yıllarca Sakıp Sabancı’nın, Vehbi Koç’un oğlu gibi yaşamış biri var. İç çamaşırları Amerika’dan geliyor, okula özel şoförle gidiyor. Evsiz kalma meselesinden önceki hayatının muhteşem olduğunu anlatırken, “Tabii bunlar hep babamın sayesindeydi. Bir zamanların milyon dolarlık insanlarıyız, şu anda cebimde kuruş yok, olsun” diyor. 3-4 saatte 2 bin lira harcamalardan kaldırımlarda yatmalara... Peki, Hakan Parsadan, acaba babasının yaptığı şeylerin bedelini mi ödüyor? Bunu net bir şekilde reddediyor: “Ben babamla gurur duyuyorum, onun heykelini dikmek lazım. Zekâ, cesaret... Böyle bir şeyin dünyada örneği yok, bunu bütün Türkiye biliyor.”
Ankara Yükseliş Koleji’ni bitirdi, 10 yıl profesyonel basketbol oynadı. Babasının dolandırıcılık meseleleri ayyuka çıktığında moral bozukluğundan sahaya çıkıp oynayamaz hale geldi ve sporu bıraktı... O zamandan sonra çalışmadı, babasının sayesinde güzel yaşadı. Paraların erimesiyle birlikte ver elini sokaklar... Gece bekçiliği de yaptı, garsonluk da... Hediyelik eşya sattığı, otellerde çalıştığı da oldu. Oralardan aldığı paralarla yiyecek ve sigara temin etti.
O kadar bolluk içinde yaşayan birinin şu an evsiz olması... İnsan bazen gerçekten hayret ediyor. Oğul Parsadan’a göre babası 2006’da kanserden hayatını kaybedince eş-dost onlara sırt çevirmiş. Mesela bundan 2-3 yıl önce Şişli Zabıta Müdürlüğü’ne gitmiş, iş sözü almış ancak daha sonra telefonlarına çıkan olmamış. Televizyoncu kız kardeşi Cansel Parsadan’ın da bir türlü iş bulamadığını anlatıyor: “Birileri yolunu mu kapatıyor artık ne oluyor, bilemiyorum.”
HAYAT DİSKOLARDAN İBARET DEĞİL
Cansel Parsadan, para kazanmak için artık trikolara boncuk işliyor. Dört ayrı evlilik yapan Selçuk Parsadan’ın dört çocuğu var. Hakan Parsadan, kardeşlerinin de üvey annelerinin de onu aramadığını söylüyor. Annesini çok küçük yaşta bir trafik kazasında kaybetmiş, yalnızlığını anlatırken ağlayacak gibi oluyor ama kendini tutuyor: “Benim içim parçalanıyor güzel kardeşim. İçeride (spor kompleksini kastediyor) benden durumu çok daha kötü olanlar var ama ben de kötü durumdayım. Malvarlığımı kaybettim. Malvarlığını bırak, gencecik babamı kaybettim. Hayat; barlardan, diskolardan ibaret değil. Bunu ta o zamandan biliyordum ama bu kadarını da bilmiyordum.”
Böyle olmamalıydı!
Şimdi barındığı yerdeki günlerini ‘güzel’ olarak tanımlıyor. Geleceği için de umutlu. Fiziksel sorunu olmayan, 36 yaşındaki bir gencin hiçbir iş bulamamasını tuhaf bulduğumu söylediğimdeyse şöyle yanıtlıyor: “Yağmuru var, çamuru var. Uyumamız, zinde olmamız lazım. Sokaklarda yatarken üstümüz başımız kirleniyor. Bu kıyafetleri belediye verdi. İnsanlar sokakta bir istikrar yakalamıyor, o yüzden çalışmakta zorluk çekiliyor. Yatacak yer sorunumuz olduğu için iş bulduğumuz zaman bile tam anlamıyla çalışamıyoruz.”
Laf dönüp dolaşıp yine babasına geliyor: “Babam hiçbir durumda beni kırmadı, bana hep çok iyi davranırdı. Aklıma hep sempatik, güler yüzlü, esprili hali geliyor. Bazen diyorum ki böyle olmamalıydı...”
Selçuk Parsadan’ın kızı Cansel, Savaş Ay’a lisedeyken öğretmenlerinin sınıftaki ya da okuldaki öğrencilere “Ona selam vermeyin, asla arkadaşlık etmeyin. O dolandırıcının kızı” dediğini anlatmıştı: “Kaç okul değiştirdim bu yüzden. Beden eğitiminden, resimden 1 alır mı insan abi? 7 zayıf geliyordu karneme. Bir yolunu bulup böyle yıldırma taktiği yaparak kaçmamı sağlıyorlardı o okullardan.”