‘Solo’ açılıma şaşıran çok ama sürpriz değil sanırım...
- Aklımın köşesinde hep vardı. Zamanı gelince yaparım diye düşünürdüm. O zaman bu zamanmış.
Ne değişti? Neden şimdi?
- E, Duman’la ‘Darmaduman’ albümünü tamamlamıştık. Kendi kendime kalabileceğim bir zaman oluştu. Yazıp kenara attıklarımı tekrar toparladım, üzerine yeni besteler ekledim.
Daha önce de kendi kendinize kaldığınız zaman olmuştur...- Evet ama o zaman hissetmemişim demek ki... Şarkılar da akustik. Tek gitar, mızıka...
Ayıklama faslı kolay oldu mu? Bu ‘Duman’a, bu ‘solo’ya...- Şiirleri bestelemem daha önceye dayanır. Özdemir Asaf’ınkini beş yıl önce bestelemiştim mesela. Belki bir tanesi beş, diğeri üç yıl önce... Çalmıştım bizim çocuklara. Çok da beğenmişlerdi. Biraz zamanını bekledi bu besteler.
Özdemir Asaf’tan ‘O Yolda’, ‘Kalmak Türküsü’, Âşık Mahzuni Şerif’ten ‘Tersname’, Karacaoğlan’dan ‘Bir Kız Bana Emmi Dedi Neyleyim’... Yaşla beraber şiiri daha mı iyi anlar insan?- Benim liseden sonra başladı şiir düşkünlüğüm. Önce Nazım Hikmet’e vuruldum. Belki de herkes gibi...
En çok hangi dizeleri?- Şiirleri ezberleyip de okumam. İçine girerim. Alacağımı alır çıkarım.
Şiir biraz naif, belki de kırılgan. ‘Rock’ dünyanızsa ateşli, çok sesli, cayır cayır... - Şarkı sözünün de şiire yakın bir anlatımı vardır. Bahsettiğin dünyalar, birbirine pek uzak değil. Bu şiirleri de çok seviyorum, dur besteleyeyim diye yapmadım. Okurken melodik okudum. Sonra gitarı elime alıp akorlarını buldum.
TWEET ATACAĞIMA BESTESİNİ YAPTIMDuygusal bir adam mısınız? - Hah! Yok, sanmıyorum...
Şiirin bu kadar içine girebilen birinin duygusal bir yanı olmalı...- Herkes kadar duygusalım diyebilirim bak...
Nesine vuruldunuz bu dizelerin? - Melodik geldi. İçindeki o ritmi yakaladım, melodiye dönüştürdüm.
Kişisel serüveninizle örtüşenler çıktı mı?- E illa ki içinde, bazı dizelerde kendinden bir şeyler buluyorsun.
Mesela? - “Beşikte bir çocuk var, yorgun – ağlıyor...”
E, bu çok bariz oldu...- Ararsan bulursun: “Maviye boyadım, bak mor çıktı..” Al, istediğin yere çek işte.
Nasıl bir ruh halinin kayıtları bunlar? - Sakin. Kendi kendime kaldığım, ürettiğim, yazdığım bir dönemin ürünü...
Nasıl sakin kalınır? - Kendinle kalarak, kendini dinleyerek... Böyle 6-8 saatlik anlar yarattım kendime bu yaz. Bu, benim kendimi ifade etme biçimim. İnsan, kendisini ifade ettikçe sakinleşebilir. İçine attıkça çıldırır insan, ne yapacağını bilemez.
Çıldırmamak için söylediniz yani...- Dengeye kavuşmak, sakinliğe erişmek için bunları söylememem, ‘kusmam’ gerekiyordu.
‘Kusma’ hali herkeste baki sanki. Facebook’ta, Twitter’da herkes sayfalarca kusuyor da kusuyor... - Ben de tweet atacağıma beste yapayım dedim. Tek gitarın kültüründe de vardır, sıkıntını gitarınla ya da işte yöresel enstrüman neyse, onunla dökme hali... Âşık Veysel’ten tut, Bob Dylan’a... Folk müziği dediğin şey, tüm dünyada böyle.
Bu şarkılar nereye düşer, ne değiştirir?- Onu zaman gösterir. Memlekette, dünyada ters giden bir şeyler olduğunda kayıtsız kalamazsın. Ressamsan resmini çizersin, yönetmensen filmini çekersin, müzisyensen şarkısını yaparsın. Olması gereken bu.
ÇOCUKLARIM DA ZAMANI GELİNCE VERİR KAVGASINI
Mutlu musunuz?
- Yaşananlardan kendini soyutlayıp ne kadar mutlu olabilirsin ki...
Umutlu musunuz?
- Mazhar Abi söylemiş işte: “Benim hâlâ umudum var...”
Öyle kopya çekmek yok...
- Umudun olmadan nefes alamazsın. Tabii ki var, olacak da. Nefes aldığımız sürece. Güzel günler gelecek, güzel günler göreceğiz.
Nereden geliyor bu güç?
- Müziğimden, kitlelerden... Kaç yıl ilerde olursa olsun, illa ki güneşi göreceğiz...
Şu lafı daha sık işitir olduk: “Bir baba olarak, anne olarak daha da endişeliyim.” - Öyle dramatik cümlelerin adamı değilim. Herkes kendi ortamında büyüyor, gelişiyor. Benim çocuklarım da yadırgamayacak bu ortamı. Zaten bu ruh halinin içinde doğup büyümüşler. “Eyvah, bu ülkede çocuk yetiştirilir mi?” gibi düşüncelerim yok tabii ki. Doğal süreçtir bunlar. İnsan her şeye alışır, kavgasını, savaşını verir. Onlar da öğrenecek zamanı gelince.
İki oğlunuzun (Hakan 5, Volkan 1) geleceklerinden endişe duymuyorsunuz yani... - İyi insan olsunlar yeter...
“Baba olunca anlarsın”lar, “Çocuk sahibi olmak hayata dair endişelerini, korkularını arttırır”lar da mı hikaye? - Öyle düşünmemeye çalışıyorum. “Çok şükür bugünü de kazasız belasız atlattık” diye düşünüyorum genelde. Günü yaşamaya çalışıyorsun. 10, 15 senelik planlar daraltır adamı. ‘Gün’de kalınca gelecek kaygın olmuyor. Endişenin insana bir faydası yok. Bunu anladım zamanla.
En mutlu anınıza dönsek...- Çocuk 1 yaşına gelmiş mesela. Hiç beklemediğin bir anda kalkıp pata pata yürüyor. Plansız mutluluk.
En koyu, karamsar anlarınız?- En karamsar anımı ne anlatayım şimdi! Mutsuzluğu paylaşmanın kimseye bir faydası yok...
Dertleşmiş oluruz, fena mı...- O kadar şehitler veriyoruz, terör diz boyu; mutsuz olmak için sebebimiz çok. Olacak iş değil. Bin türlü teoriler var bununla ilgili. Bunlara takılmıyorum.
Sonuca bak, yeter: Canlar gidiyor, ateş düştüğü yeri yakıyor. Herkesin bir fikri var ama kimsenin ölenlerin yakınlarını dinlediği yok. Tabii ki durduk yere birden hortlamadı bu hikâye. Kimlerin bu tezgâhtan nemalandığını, arkasında dönen oyunları sonra konuşulmalı. İlk etapta, birlik olup bu kargaşa kesilmeli.
Siz olsanız... - Ne söylesem havada kalır. Ne teoriler var... Her hak, demokratik bir düzende Meclis’te savunulmalı. Bunun sağlanması lazım. Ha, bu sağlandığı halde bundan rahatsız olan varsa iş değişir. Meclis’e kimin girdiği, bundan kimin rahatsız olduğu ve sonrasında yaşananlar ortada işte.
Hep aynı partiye mi oy verirsiniz? - Son dönemlerde hiç değişmedi. Ama kafama yatkın bir parti kurulsa keşke de ona versem... Şu anki politika o kadar pis bir şey ki doğru yok zaten, hepsi yanlış. Tüm yanlışlar arasında daha az yanlış gözükeni seçmeye çalışıyorsun.
GEZİ ÇOK TEMİZ BİR HALK TEPKİSİYDİ
‘Taksim Meydanı’ şarkınızdan: “Korkma sönmez bir ateş bu şimdi Taksim Meydanı’nda yanar”...
- ‘Gezi’, çok temiz bir halk tepkisidir. Yaşanmasaydı, hükümet belki daha da gaza basacak, bugün bambaşka bir noktada olacaktık. “Bi’ dur ya” dendi. Memleketten gerçek demokrasiyi hissettiğimiz, çok güzel zamanlardı. Parkta çoluklu çocuklu, analı babalı bir kalabalık piknik yapar gibi çıktı, yaşadığı rahatsızlığı gösterdi. Öyle bir kitle düşün ki sesini duyurabilmek için tencere tavaya başvuruyor...
BARİ BİZİ SAF OLMAYAN BİRİ YÖNETSİN
Özür dilemek, istifa etmek kültürel anlamda şeceremizde yok. Hükümet de zaten özetle diyor ki: “Biz çok safmışız. Onu da yanlış tanımışız, bunu da...” E üzülüyorsun onlara. Başlarına ne gelmişse saflıklarından gelmiş. Yazık. E madem saflıklarından başlarına gelen kalmadı, onlara da yazık, bari bizi saf olmayan biri yönetsin diyorsun.
“Ateş açmış bir polis var genci vurmuş kafasından / Katle ferman verilmiş yüksek yüksek koltuklardan” diyecek kadar cesur bir albüm. Oto sansür işlemedi mi? Benzer cesareti gösteren çoğu öğretmen, oyuncu, gazeteci işinden oldu...
- Oldu hepsi ama bak şimdi sonuca: Seçimde tek başına hükümet kurabileceği oyu yakalayamadı. Tabii ki Gezi’nin de etkisi var bunda. Ben ancak bu kadar sansürleyebildim. Kendini ifade etme ihtiyacı gelmişse, koyuveriyorsun gidiyor. Olması gereken de bu. Sansürsüz olanları konserlerde çalarım, dinlersiniz zaten...
Yarın, öbür gün ‘Gezici Kaan’ diye yaftalansanız, “Vay Gezi şarkısı, propagandası yaptın” diye çağrılsanız...
- Böyle bir korkum yok. Diyorum işte...Sonunda mahpusa girmek varsa yatarız icabında. Onların yandaşları varsa bizim yoldaşlarımız var. Ne yaparlarsa yapsınlar. Biz söyleyeceğimizi söyledik. Söylemeye de devam ederiz.
Sonucunu çoktan göze aldınız yani...
- Ölürüz icabında işte...
Çok ağır, çok iddialı oldu bu. - Ölenler olmadı mı? Mahpusa girenler olmadı mı? Onlar ölüyorsa, onlar giriyorsa sen niye ölmeyesin, içeri girmeyesin... E, biz de gireriz, ölürüz icabında.
Bugün bir Deniz Gezmiş ruhunu daha iyi okuyabildiğinizi düşünüyor musunuz? - Onları, cesaretlerini anlayalı çok oldu. Gençler, yeni kuşaklar da anlasın, unutmasın, asıl derdimiz bu... Toplum hafızasını diri tutacak şey sanat. Şarkılar, resimler,
filmler anlatacak, hatırlatacak bize bizim acılarımızı, sancılarımızı. Yapılması gereken bu: Hatırlamak ve hatırlatmak için yazmak, söylemek... Ki geçmişten dersler almak, bunlarla karşılaşmamak... Asıl tarihi devletler değil şarkılar, şiirler, filmler yazar.
GÖLGE ETME
Elinde silahın varsa / Benim de gitarım var
Senin bir ideolojin varsa / Benim de ideallerim var
Arkanda hükümet varsa / Benim de şarkılarım var
Eğer senin bir Allah’ın varsa / Gölge etme Allah aşkına
Arkanda savcılar varsa / Benim de yüreğim var
İçinde büyük bir korku varsa / Ecele çaresi mi var
Senin de bir çocuğun varsa / Bende tam iki tane var
Arkanda cellatlar varsa / İş değil Allah aşkına