Kut'ül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

Güncelleme Tarihi:

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2016 11:20

Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetti, Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları gibi yenilginin ardından, tarihe karıştı. 1914’ten 1918’e kadar devam aden büyük savaşta sekiz cephede birden savaşmak zorunda kalan Osmanlı Ordusu, müttefikleriyle birlikte büyük yenilgilerin yanısıra, önce Çanakkale’de, sonra da Irak’taki başarılarıyla askeri tarihe iki de büyük zafer armağan etmişti. 29 Nisan 1916’da Osmanlı Ordusu’nun Büyük Britanya Ordusu’nu hezimete uğratarak, beşi general binlerce askerin teslim alındığı Kut’ül-Amare zaferinin üstünden tam 100 yıl geçti. Türkiye’ye artık çok uzak olan bir bölgede kazanılan bu zafer, büyük savaşın gidişatını ise sadece kısa bir süre etkileyebilmişti. İstanbul ve Berlin’deki büyük karargahların yanlış kararları 10 ay sonra İngiliz Ordusu’nun ilerleyişi durdurulamamış, büyük çöküş önlememişti.

Haberin Devamı

Kimi tarihçiler, İngilizlerin 1781’de Amerika’daki  Yorktown hezimetinden sonra en büyük yenilgiyi 29 Nisan 1916’da Irak’ın Kut’ül-Amare şehrinde aldıklarını savunur. Kuşkusuz İngilizler ve müttefiklerinin Kut’ül-Amare’den önce Çanakkale’de yaşadığı hezimet, stratejik açıdan daha önemliydi. Aralarında generallerin de bulunduğu yüzlerce subayın, binlerce askerin teslim olmasıyla sonuçlanan Kut’ül-Amare savaşı da I. Dünya Savaşı’nda İngiltere açısından çok büyük bir yenilgi, Osmanlı İmparatorluğu ve müttefikleri açısından da parlak bir zafer olarak tarihe yazıldı. Ancak, Çanakkale’deki kadar olmasa da, büyük insan kaybıyla elde edilen bu zafer, büyük savaşın gidişatını kısa bir süre etkiledi. İstanbul ve Berlin’de savaşın stratejisini belirleyen gerçekçilikten uzak karargahların hataları sonucu, toparlanan İngilizlerin Basra Körfezi’nden kuzeye ilerleyişi durdurulamadı ve 10 ay sonra Kut’ül-Amare’nin, ardından da Bağdat’ın kaybı önlemedi.

Haberin Devamı

Osmanlı Ordusu’nun Bağdat’ın 170 kilometre güneyinde, Basra Körfezi’nin 350 kilometre kuzeyindeki Kut’ül-Amare’deki İngiliz Ordusu’nu teslim almasının üzerinden tam 100 yıl geçti. Türkler, İngilizler, Hintliler, Almanlar bu topraklarda savaşır, canlarını verirken, oranın halkı Araplar, kendi toprakları üzerinde süregiden bu korkunç savaşın doğrudan tarafı bile değildi. Osmanlı’yı ya da İngiliz’leri doğrudan destekleyenler de vardı, ancak burada yaşayan halkların büyük bölümünün bu olan bitenle ilgisi yoktu. Günümüzde o bölgelerde yaşayan insanları hiç de ilgilendirmeyen, büyük bir olasılıkla hiç de bilmedikleri bu askeri zafer, artık o topraklarla hiç ilgisi ve iddiası kalmamış Türkiye’de ise, Osmanlı İmpartorluğu’nun son dönemlerindeki az sayıdaki başarılardan biri olarak kutlanıyor.

 

MEZOPOTAMYA SEFERİ

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Haberin Devamı

Osmanlı İmparatorluğu, 1914 yılının temmuz ayı sonunda başlayan I. Dünya Savaşı’na 30 Ekim’de girdi, İngilizlerin “Mezopotamya Seferi” bundan iki hafta önce başlamıştı bile. İngiliz ve Hitli askerlerin oluşturduğu birlikler Hindistan’ın Bombay şehrinden yola çıkmıştı. Hedef, Basra Körfezi’ni kontrol altına almak, Arap Yarımadası ve Mezopotamya’yı Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparmak, tarafsızlığını ilan eden İran’ı İttifak Devletleri safına çekmek, böylece Hindistan’daki egemenliğini korumak, müttefiği Rusya’nın güneyden rahatlamasını sağlamaktı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa resmen girmesinden 3 gün sonra Şat’ül-Arap bölgesine çıkarma yaptılar. Büyük bir direnişle karşılaşmadılar, birkaç gün sonra Basra Körfezi’ndeki Fav kasabasını ele geçirerek, kuzeye doğru ilerlemeye başladılar ve 22 Kasım’da Basra’yı işgal ettiler.

Haberin Devamı

Harbiya Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Irak’taki Osmanlı kuvvetlerinin başına Yarbay Süleyman Askeri’yi atadı. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Süleyman Askeri’nin görevi bölgedeki Müslüman Araplar ve gönüllerden oluşturduğu birliklerle İngilizlerini ilerleyişini durdurmak, Basra’yı geri almaktı. Ancak elindeki güçleri ve malzemesi yetersizdi. Arapların aynı zamanda Halife olan Padişah Mehmet Reşat’ın cihat çağrısına uyup, ona katılması planı da beklenen sonucu vermedi.

 

SARIKAMIŞ, KANAL HEZİMETLERİ

Bu arada 21 Aralık’ta başlayan başında Enver Paşa’nın bulunduğu Sarıkamış Harekatı hezimetle sonuçlandı. Cemal Paşa’nın komutasındaki Kanal Harekatı da başarısız oldu (14 Ocak 1915). Her iki cephede de Osmanlı orduları geri çekildi.

Haberin Devamı

İngilizler Irak’a yeni birlikler gönderdiler, böylece buradaki güçleri bir kolordu düzeyine çıktı. Tüm birliklerin komutasına Orgeneral John Nixon getirildi. Süleyman Askeri’nin Irak Cephesi’ndeki çabaları da başarısız oldu. Şuayyibe’de İngilizlere karşı gerçekleştirdiği taarruzun büyük kayıplar verilerek, başarısız olmasının ardından intihar etti (14 Nisan 1915).

Irak Cephesi Komutanlığı’na Albay Nurettin Bey (Kurtuluş Savaşı komutanlarından Sakallı Nuretttin Paşa / Nurettin İbrahim Konyar) atandı, bu arada Hindistan’daki karargahtan yönetilen İngiliz kuvvetlerinde de komuta değişimi olmuş, Irak sefer kuvveti içindeki 6. Tümen’in komutasına Tümgeneral Charles Townshend getirilmişti.

Haberin Devamı

Nurettin Bey, 19 Mayıs’ta Bağdat’a vardı. Townshend komutasındaki İngiliz birlikleri, Nurettin Bey komutasındaki Osmanlı güçlerini gerileterek, kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Geri çekilen Nurettin Bey, Kut’ül-Amare güneyinde savunma hazırlıklarına başladı.

 

72 YAŞINDAKİ GOLTZ PAŞA’YA GÖREV

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Irak’taki durumun kritik hale gelmesi İstanbul ve Berlin’deki karargahlarda endişeyle izleniyordu. Enver Paşa, bölgedeki güçleri yeni takviyelerle VI. Ordu adı altında yeniden organize etme ve bunun komutasını Türk ordusunu yakından tanıyan Alman subaylarından, Müşir (Mareşal) Colmar von der Goltz’a (Goltz Paşa) teklif etti. Goltz Paşa, savaşa girilmesinden 6 hafta sonra (12 Aralık 1915) İstanbul’a gelmiş, Osmanlı Ordusu’nun hizmetine girmişti. Bir süre pasif görevler aldıktan sonra İstanbul ve çevresini korumakla görevli I. Ordu’nun komutanlığına getirilmişti. Ancak, bu görevi sırasında uzun yıllardır ön hazırlıklarını yaptığı Almanya-Osmanlı ittifakının pratikte başarısı için kafa yoruyordu. Goltz Paşa’nın, Alman ve Osmanlı genelkurmayının Mezopotamya’ya ilişkin stratejileri benzeşiyor gibiyse de önemli farklar vardı. Ancak o anda herkesin birleştiği nokta, Irak’ın savunulması, İngilizlerin Bağdat’a ilerleyişinin durdurulması ve bölgeden atılmalarıydı. Goltz Paşa, bu görevin başına bizzat geçme teklifini önce tereddütle karşıladı. Ancak sonunda “Bu 72 yaşımdaki bu halimle bu görevin gerektirdiği zorluklara katlanabilir miyim, bilmiyorum. Vatanımı ve ailemi yeniden göre şansı çok düşük. Ama biz hayatımızı Kayzer ve vatanımıza adadık” diyerek, VI. Ordu Komutanlığı ve Irak Genel Valiliği görevini üstlendi. İstanbul’da hemen yeni ordunun karargahının kuruluşu için kolları sıvadı. Bir yandan da İran’a ve Hindistan’a, buralarda yönelik hazırlıkları sürdürdüyordu.

Bu sırada Irak cephesindeki İngiliz birlikleri yeniden kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştı. 27 Eylül’de Kut’ül-Amare’nin güneyindeki savunma hattına taaruz ettiler, Nurettin Bey komutasındaki Osmanlı güçleri ertesi gün geri çekilmeye başladı. Kut’ül-Amare’yi ele geçiren İngilizler, kenti Bağdat’a doğru ilerleyecek güçlerinin merkezi olarak tahkim ettiler. Çanakkale’de yaşanan heziyemetin etkisiyle bir an önce Bağdat’ı ele geçirmeye kararlıydılar. Bir yandan da çekilen Osmanlı birliklerini takip etmeye devam ettiler. Nurettin Bey’in Selman-ı Pak bölgesinde (Ctesiphon) oluşturduğu savunmaya hattında durduruldular, takviye beklemeye başladılar.

 

ENVER PAŞA’NIN AMCASI GÖREVE

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

Goltz Paşa Türk ve Alman subaylarla, diplomatların da yer alacağı karargahını hazırlarken, o sırada Kuzeydoğu Anadolu’yu Rus saldırılarına karşı korumakla görevli “III. Ordu Sağ Cenah Grubu”nun Komutanı, Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Albay Halil Bey’e emrindeki birliklerden iki tümenle VI. Ordu’ya katılma emri verildi. Bu sırada Mareşal Goltz da İstanbul’daki ön hazırlıkları tamamlamış, Bağdat’a gitmek üzere karargah subay ve personelinin bir bölümüyle 15 Kasım’da Haydarpaşa Garı’nda düzenlenen bir uğurlama töreninin ardından yola çıkmıştı. Goltz’un yanında VI.’ncı Ordu’nun Türk ve Alman kurmay başkanları Albay Kazım Bey (Kurtuluş Savaşı komutanlarından Kazım Karabekir Paşa), Albay Eberhard Bopp, Türk ve Alman yaverleri Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey (Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu) ve Binbaşı von Restorf’la, Osmanlı ve Alman dışişleri bakanlıklarının temsilcileri yer alıyordu. Karargahın ihtiyaçları için 450 tonu bulan malzeme ve cephaneyle,  Almanya’dan gelecek subaylarla tamamlanacak karargahının diğer bölümü daha sonra yola çıkacaktı.

Görevi devraldığında ilk iş olarak bölgenin yüzlerce haritasını Berlin’den sipariş eden Goltz, başkentten ayrıca, sorumluluk bölgesindeki yerel liderleri Almanya tarafına kazanmak için dağıtmak üzere bol miktar para, Alman madalyaları ve nişanları talep etmişti. Mareşal ve maiyeti, önce demiryolu, sonra da kara ve nehir yoluyla yapılan yolculuk sonucu 6 Aralık’ta Bağdat’a ulaştılar.

 

SELMAN-I PAK ZAFERİ

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Ordu Komutanı yoldayken, 22 Kasım’da İngilizler General Townshend komutasında Selman-ı Pak’daki Osmanlı savunma hattına saldırdılar. Bu sırada Halil Bey’in komutasındaki 18. Kolordu adını alan birlikler, bölgeye gelmiş, Nurettin Bey’in komutası altındaki 13. Kolordu’dan oluşan Dicle Grup Komutanlığı’nın emrine girmişti. Halil Bey, yolda hastalanmış, ancak o koşullarda tedavi mümkün olmadığı için yüzlerce kilometrelik yolda sedye üzerinde taşınarak görev bölgesine gelebilmişti. Gelir gelmez karşı karşıya kaldığı savaşa da böyle girmiş, birliklerini bu halde yönetmişti. Sık sık süngü süngüye boğuşmayla geçen savaş çok kanlı geçti, İngilizler binlerce kayıp vererek, geri çekilmeye başladılar. Ancak Osmanlı birliklerinin kayıpları da çok ağırdı.

Bu arada düşmanın geri çekildiğini farketmeyen Nurettin Bey de kayıpların çok olması nedeniyle Bağdat’a doğru çekilme emri vermişti. Bu durumu farkeden Halil Bey, sedye haline getirilen otomobiliyle Nurettin Bey’in karargahına giderek, müdahale etti.  Hatıratında bunu şöyle dile getiriyor: “Gece olunca Nurettin Bey, 45. Tümen’in uğradığı ağır kayıpları düşünerek, Bağdat üstüne çekilmeye karar vermiş. Fakat otomobilimle hemen yetiştim. Ricat edenlerin biz değil, onlar olduğunu, düşmanın bu gece kamilen çekileceğini, meydan-ı harbi ona bırakmayacağımızı, yarın da derhal takibe geçeceğimizi anlatarak, ısrar ettim. Nurettin Bey durumu kabul etti ve ikinci bir emirle geri çekilme emrini değiştirdi. O geceyi mevzilerde geçirdik. Ertesi sabah ise, tahmin ettiğim gibi, karşımızda düşman kalmamıştı.”

 

İNGİLİZLER KUT’ÜL-AMARE’DE KUŞATILDI

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Osmanlı birlikleri geri çekilen Townshend’in birliklerini sık sık taarruzlarla taciz ederek kovalamaya başladı. 3 Aralık’ta Kut’ül-Amare’ye ulaşan İngiliz birlikleri burada savunma düzeni aldılar. Emrindeki birliklerle kenti kuşatan Nurettin Bey, Townshend’e  “teslim ol” çağrısı gönderdi, ancak red cevabı aldı.

Bu arada Bağdat’a ulaşan Goltz, 3 gün sonra cepheyi yerinde görmek üzere Dicle nehri üzerinden yola çıktı, 13 Aralık’ta Nurettin Bey’le Aziziye’deki karargahta buluştu. İki komutan arasında görüş ayrılıkları kesinleşti. İngilizlerin güneyden gönderilen kurtarma harekatını püskürten Nurettin Bey, taarruz ederek kenti ele geçirmek istiyordu ve bu amaçla gerçekleştirdiği girişimlerde ağır kayıplar vermiş, sonuç alamamıştı. Goltz ise Berlin ve İstanbul’un kendisine sözünü verdiği, takviye güçler gelmeden taarruza karşıydı. Nurettin Bey’e kesinlikle beklemesi, kesinlikle taarruz etmemesi emrini verdi.

Ancak Goltz’un Bağdat’a dönmesinden sonra Nurettin Bey, bu emirleri dikkate almadı, ağır kayıplar verdiği saldırılara devam etti. Goltz, bunun üzerine Enver Paşa’ya başvurarak, Nurettin Bey’in görevden alınmasını teklifinde bulundu. Teklif onaylanınca da Halil Bey’e Dicle Grubu Komutası’nı Nurettin Bey’den devralması emrini verdi.

 

GÖREVDEN ALINMASINA MEMNUN OLAN KOMUTAN

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Halil Bey, savaşın bu yoğun aşamasında komuta kademesindeki değişimi zararlı buldu, kendisine düşen görevi Nurettin Bey’in emrinde kalarak yerine getirmeyi denemeyi önerdi. Mareşal bu başvuruyu kabul etti ve Halil Bey’e verdiği ikinci emirde, “Vaziyetin tespiti matlup. Yani düşmanın durdurulması lazım. Dilediğin gibi harekette serbestsin” dedi.

Hemen Grup Karargahı’na giden Halil Bey, Nurettin Bey’in Dicle’nin iki tarafına dağıttığı birlikleri, İngilizlerin güçlerini toparladığı tarafa geçirilmesini önerdi. Bunun üzerine Goltz’un ilk emrini yerine getirmeye karar veren Halil Bey, hatıratında o anı şöyle anlatıyor:

“Nurettin Bey kendi tedbirinde ısrar ediyordu. Sukutum artık zararlı olabilirdi. O zaman ve istemeyerek Ordu’dan aldığım emri kendisine gösterdim. Kumandayı üstüme alacağımı bildirdim. Nurettin Bey pek müteessir, fakat aynı zamanda memnundu. Bana ‘Allah senden razı olsun Halil Bey! Beni bu belalı vaziyetten kurtardın, düşündüğün gibi yap, Allah yardımcın olsun” dedi. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Öpüşerek ayrıldık. O hemen İstanbul’a hareket etti. Şimdi Irak’ta bütün seyyar kuvveti teşkil eden Dicle Grubu’nun kumandanı bulunuyordum.”

Halil Bey’in komutayı devraldığı 10 Ocak tarihinde karşı tarafta da değişiklik oldu, o zamana kadar Irak’taki tüm birliklerin komutasını yürüten General Nixon görevden ayrıldı, yerine General Lake atandı.

Halil Bey’in hedefi, bir yandan Kut’ül-Amare’deki düşmanı kuşatma altında tutmak, oradan gelecek kuşatmayı yarma harekatlarını püskürtmek, diğer yandan da güneyden gönderilecek destek birliklerini durdurmak ve yenilgiye uğratmaktı.

 

HER İKİ TARAFIN DA KAYBI BÜYÜKTÜ

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Bundan sonraki üç ay boyunca İngilizlerin çok sayıdaki yarma ve kurtarma amaçlı taarruzları püskürtüldü. Her iki taraf da bu savaşlarda büyük kayıplar verdi. Başta tifüs olmak üzere salgın hastalıklar nedeniyle çok sayıda asker yaşamını yitirdi, savaşamaz hale geldi. Güneyden kara yoluyla ve Dicle üzerinden gönderilen yardımları alamaz hale geldiği için Kut’ül-Amare’de açlık başladı. Havadan yapılan yardımlar da yetersiz ve etkisiz kaldı, çoğu zaman atılan yardım paketleri Osmanlı birliklerinin kontrolündeki yerlere düşüyordu.

İngilizlerin en büyük taaruzlarından biri 21 Ocak’ta gerçekleşti. Nehirden ve karadan ilerleyen düşman 8000 civarında ölü ve yaralıyla çekildi. Osmanlı tarafının kaybı ise 500 civarındaydı. Başarısız taarruzu gerçekleştiren General Aylmer, Hindistan’dan yeni kuvvetler talebinde bulunurken, Halil Bey de başarısından dolayı Mareşal Goltz tarafından madalyayla taltif ediliyordu.

Bundan sonraki altı haftayı toparlamakla geçiren İnglizler 8 Mart’ta yeniden taaruza geçtiler. Tarihe Sabis Muharebesi olarak geçen bu savaşta, yine ağır kayıp vererek püskürtüldüler. Burada Osmanlı birliklerine komutanı Albay Ali İhsan Bey (Kurtuluş Savaşı komutanlarından Ali İhsan Paşa, savaştan sonra buradaki başarısından dolayı kendisine Sabis soyadı verildi) idi. Bu savaşta şehit olanlar arasında, Osmanlı ordusunun efsanevi komutanlarından, Kafkas savaşçısı Fazı Paşa da bulunuyordu. Toprağa düştüğünde 80 yaşındaydı.

 

MAREŞAL KILICINI ÇEKTİ VE…

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Sabis zaferinden sonra başarısız görülen İngiliz General Aylmer görevden alındı, yerine General Gorringe atandı. Kut’ül-Amare’de kuşatma altındaki Townshend’in birlikleri açlık ve hastalık nedeniyle iyice zayıf düşmüştü. Halil Bey, bir mektup göndererek teslim olmalarını önerdi (10 Mart).

Bu arada Mareşal Goltz da Bağdat’tan cepheye gelmiş, cephede incelemeler yapmış, hatta bir hatırata göre bir keresinde karşı tarafın taarruzu esnasında kılıcını çekerek, birinci hatta kadar ilerlemişti. İsviçreli askeri tarih uzmanı C. Alexander Krethlow, 2012 yılında yayınlanan geniş çaplı Goltz biyografisinde 17 Mart’taki İngiliz taaruzu sırasında yaşananları tanıkların ağzından aktarıyor. Mareşal, kendisine eşlik eden subaylara, „ Baylar, karşı taarruz emri verdim. Şimdi buna katılma onuruna erişeceğim. Binbaşı von Restroff ve Niyazi Bey’e beni takip etmelerini emrediyorum. Diğer baylar Karargah Komuta’nın yanında kalsınlar“ emrini veriyor, daha sonra kılıcını çekerek, emrindeki subaylarla birlikle siperlere gidiyor.

Hatıratında Goltz Paşa’ya çok az yer veren Halil Bey ise, Mareşal’i tam tersine, çok yaşlı buluyor ve bu bölgedeki savaş için yetkin görmüyordu, „Hayatı boyunca şöhreti de, daha ziyade hocalık, talim ve terbiye alanında geçmişti. Irak’taki çöl ve sahra harpleri gibi hareketli kabiliyetler isteyen bir cephede faydalı olması şüpheliydi“ diyordu.

Townshend, Halil Bey’in teslim ol çağrısını kabul etmedi. Ancak durumu iyice zorlaşmıştı, Açlık nedeniyle süvari birliklerindeki atları kesip yemek zorunda kalmışlardı. Müslüman askerleri buna ikna edebilmek için fetva çıkarılması gerekmişti. Bu arada karşılıklı propaganda savaşı sürüyordu. İngilizler, Araplara kendileriyle sorunlarının olmadığını, hedeflerinin Türkler olduğunu anlatıyor, Arap liderleri kabileleriyle kendi yanlarına çekmeye çalışıyordu. Osmanlıların propogandasının hedefi de İngiliz birliklerindeki Müslüman kökenli Hintli askerlerdi. Kut’ül-Amare’de kuşatılan askerler arasında bu sonuç vermeye başlamış, disiplinsizlik, firar vakaları artmıştı. Halil Bey’in 9 Nisan’da gönderdiği "teslim ol“ çağrısı da yanıtsız kaldı.

 

GOLTZ ARTIK 'EN BÜYÜK KARARGAH'TA

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Bu arada tifüs salgını Osmanlı Ordusu’nu kırıyordu. Son olarak cepheden Bağdat’a, tifüse yakalanmış askerlerin nakliye edildiği buharlı gemiyle dönen Goltz Paşa da muhtemelen bu sırada hastalığa yakalandı. 8 Nisan’da ağır soğuk algınlığı teşhisi konuldu. Ancak birkaç gün sonra karargahtaki Türk ve Alman doktorlar tifüse yakalandığını tespit ettiler. Salgın nedeniyle V I. Ordu’nun yüzde 25’i iş göremez hale gelmişti. Goltz’un doktoru Dr. Oberndorfer de tifüsten öldü. Hastalığı ciddiye alan Goltz, o günlerde Osmanlı Ordusu’na atanan torunu Pilot Teğmen Colman Krause’nin atama emrini iptal ettirdi. Bundan sonraki günleri kısmen hasta yatağında, kısmen ayakta geçiren Goltz’un durumu giderek ağırlaştı, 19 Nisan Bağdat’ta son nefesini verdi. Büyük askerin sonu hep özlediği gibi cephede olmasa da, görev başında olmuştu. Son sözleri „Sanırım, benim için en büyük karargahta tekmil verme zamanı geldi“ oldu. Bağdat’ta düzenlenen büyük bir törenle toprağa verildi. 72 yaşındaydı. Goltz’un öğrencilerinden Pertev Paşa (Pertev Demirhan), yazdığı biyografide Mareşal’in ölümünde doktoru Dr. Oberndorfer’i sorumlu tutuyordu. Ona göre Osmanlı İmparatorluğu’nda üretileni tifüs aşısına güvenmeyen ve bu nedenle kullanmayan doktor, Goltz’un da aşı olmasına engel olmuş, kendisi gibi onu da hastalık karşısında korumasız bırakmıştı.

Goltz’un hastalığının yoğunlaştığı dönemde Osmanlı Karargahı’nda yerine kimin getirileceği konusu kararlaştırılmıştı, çünkü iyileşse bile artık görevi  yürütemeyeceği düşünülüyordu. Cephedeki başarıları nedeniyle, Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın amcası, Dicle Grup Komutanı Albay Halil bey’in bu göreve atanmasına karar verildi.

Goltz’un ölümü üzerine vekaleten bu görevi üstlenen Halil Bey, 22 Nisan’da gelen emirle tuğgeneralliğe terfi etti, VI. Ordu Komutanı ve Irak Genel Valisi oldu. 33 yaşındaydı.

 

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

1 MİLYON STERLİNLİK RÜŞVET ÇEKİ

Nisan ayı başından beri İngilizlerin üst üste gerçekleştirdikleri kurtarma harekatlarının hepsi başarısız oldu. Beklediği yardımı alamayacağını anlayan Townshend, 26 Nisan’da Halil Paşa’ya bir mektup yazarak, şehri teslim etmeye hazır olduğunu, bunun koşullarını görüşmek üzere Dicle Nehri ortasında buluşmayı teklif etti. Halil Paşa teklifi kabul ederek, bir motorla buluşma yerine gitti. Görüşme Townshend’in motorunda gerçekleşti. İngilizler kenti teslim ederek güneye doğru çekilmelerine izin verilmesini istiyordu. Bunun karşılığında Townshend ve emrindekiler, Dünya Savaşı’nda Osmanlı aleyhinde bulunmayacaklar, ellerindeki tüm silah ve cephaneyi sağlam olarak teslim edeceklerdi. Bir de Halil Paşa’nın şahsına 1 milyon sterlinlik bir çek vermeyi teklif ediyorlardı. General, çeki Halil Paşa’ın istediği bankaya hitaben yazılacağını, bunu vermek için İngiliz hükümetinden yetki aldığını belirtiyordu.

Halil Paşa, rüşvet teklifini „bir şaka“ olarak kabul ettiğini belirterek reddetti. Diğer tekliflerin de hiçbirini kabul etmedi, aylardır süren kanlı savaşın sonunda esir alınmalarının kaçınılmaz olduğunu, ellerindeki silah ve cephaneye de ihtiyaç olmadığını, istedikleri gibi imha edebileceklerini belirtti. Bu imha işlemi sırasında kendilerine saldırılmayacağı garantisini de verdi.

CASUS LAWRENCE DEVREDE

Halil Paşa karargahına döndükten sonra bir parlamenter ve bir subay tarafından getirilen ikinci bir mektup aldı. Bu subay Arap dünyasını Osmanlı İmpartorluğu’na karşı ayaklandırmayla görevli ünlü Casus Lawrence’ydi. Yeni mektupta teklif edilen para miktarı iki katına çıkarılıyor ve bu kez Osmanlı hükümetine verilmesi öngörülüyordu. Diğer teklifler de aynıydı.

Halil Paşa, 28 Nisan’da gerçekleşen bu görüşmede bu gibi pazarlıklarla zaman geçirmek istemediğini belirterek, teslim olmaları talebini yineledi. O gece şehirden gelen patlama seslesi, İngilizlerin teslim olmadan önce ellerindeki tüm silah ve cephaneyi imha ettiklerini gösteriyordu.

Daha sonra şehirden gelen bir İngiliz subayı, teslim olduklarını açıkladı. Halil Paşa, 3. Alay Komutanı Nazmi Bey‘e (Kurtuluş Savaşı komutanlarından Nazmi Paşa / Nazmi Solok) şehre girerek, şehirdeki Arapların yağmaya kalkışmalarını ve İngilizlere karşı rahatsız vermelerini önleme emri verdi. Birliğiyle şehre giren Nazmi Bey, 14.30’da hükümet konağına bayrak çekti. 

Halil Paşa, „Orduma“ başlıklı zafer emrini yayınladıktan sonra, şehre gitti. General Townshend ve tüm subaylar, şehri teslim alan Nazmi Bey’in isteği üzerine karargahta toplanmıştı. 5’i general, 481 subay ve 13.300 er (kimi kaynaklarda bu sayılar biraz daha farklı veriliyor) teslim olmuştu.

 

HALİL PAŞA ESİR GENERALLERİ TESELLİ ETTİ

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Halil Paşa’yı odasında karşılayan Townshend, kılıcını ve iki tabancasını teslim etti. Halil Paşa, eline aldığı silahları,İngiliz generaline geri verdi. Townshend’le birliklet teslim olan diğer generallerle tanıştı, onları avutucu sözler söyledi. Kendilerinin esir değil, Padişah’ın misafiri olacaklarını kaydetti.

Zafer haberi tüm Osmanlı İmparotorluğu’nda coşkuyla karşılandı. Çanakkale’den sonra İngilizlere büyük bir darbe daha vurulmuştu. Almanya da aynı şekilde bayram havası yaşandı. Kayzer Wilhelm, okulları bir gün tatil etti. Goltz, savaş kahramanı ve zaferin sahibi olarak kabul edildi. Hayal ettiği gibi Almanya’ın nüfuzunu İran üzerinden Hindistan’a kadar ilerletmeyi başaramadı, ama tehlikeli düşman İngilizleri büyük miktarda askeri gücünü uzun süre Avrupa dışında tutarak, Almanya’nın Batı cephesinde nefes almasını sağlamıştı.

29 Nisan akşamı Bağdat’ta da bir tören düzenlendi. Osmanlı subay ve askerleri, Mareşal Goltz’un mezarına kadar meşalelerle yürüdü. Mezar önünde gerçekleştirilen törende, garnizon komutanı sembolik olarak komutana zaferin kazanıldığına dair tekmil verdi.

Ancak Almanların bu savaştaki varlığına ve katkılarına ilişkin son jest bu oldu.

 

Kutül Amare zaferinin 100. yıldönümü: Basra’daki Osmanlı zaferi

 

Halil Paşa, karargah ve birliklerde görevli Alman subayların Kut’ül-Amare’nin teslim alınması sırasında „ortadan kaybolmaları“nı emretmişti. Osmanlı gazetelerindeki zaferle ilgili haberlerde Goltz Paşa’dan ve Almanlardan söz edilmiyordu. Osmanlı hükümeti, zaferin sadece Türklerin eseri olduğunu yönünde havanın yayılmasına çalışıyordu.

Goltz’un ölümünden sonra VI. Ordu’daki Türk ve Alman subaylar arasındaki ilişkiler iyice kötüleşmişti. Zaferden sonra daha da kötüleşti. Başta Halil Paşa olmak üzere Türk subayları, Almanların buradaki ve İran’daki faaliyetlerini kuşkuyla karşılıyordu.

Kut’ül-Amare zaferinden sonra hem Osmanlı, hem de Alman genelkurmayında İran’a yönelik hayaller yeniden canlandı. Halil Paşa, İngilizlerin Bağdat’a ilerlemekten vazgeçmeyeceklerini, bu amaçla güneyde hazırlıklarını sürdürdüklerini gözlüyor, bu durumda Irak’ı bırakıp, İran’a yönelmenin yanlış olacağını savunuyordu.

Ama Enver Paşa ısrarlıydı. Halil Paşa’yı elindeki güçlerin büyük bir bölümüyle İran’a gönderdiler. Irak ve Bağdat, giderek toparlanan ve büyüyen İngiliz ordusu karşısında zayıf durumda kalmıştı. İngilizler 14 Aralık’ta yeniden kuzeye doğru ilerlemeye başladılar. 3 ayı aşan savaşlarda İngilizlerin ilerlermesi yavaşlatıldı, ancak durdurulamadı, 25 Şubat 1917de Kut’ül-Amare’yi, 11 Mart’ta Bağdat’ı ele geçirdiler.

Osmanlı ordusunun ve müttefiklerinin önlenemeyen çöküş süreci artık başlamıştı.

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!