Güncelleme Tarihi:
Kurtuluş Savaşı sonrasında siyasilerinin aldığı bir kararla birçok insan yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldı. Bunu anlatmak için Safranbolu’yu seçmişsiniz...
- Ben Zonguldaklıyım. Safranbolu benim yaşadığım bölge. Daha önceki kitapları yazma aşamasında fark ettim ki kendi yaşadığım yere dair çok şey bilmiyorum. Safranbolu’nun her taşında da istemeye istemeye buradan göçen Rumların emeği, izi var. O muhteşem mimarinin taş işçiliği Rumların, ağaç işçiliği de Türklerin elinden çıkma. Türkler ve Rumlar yüzlerce yıl Safranbolu’yu birlikte yaşayarak ilmek ilmek var etmişler. Rumlar, Safranbolu’dan gittikten sonra ev yaptıracak usta, dikiş diktirecek terzi bulamamışlar ve başka illerden getirmeye çalışmışlar. Gidenler sadece yüzyıllardır yaşadıkları ve “Vatanım” dedikleri toprakları kaybetmemiş, kalanlar da çok şey kaybetmiş. Safranbolu bütün mevcudiyetiyle bugün bu ayrılık hüznünün çok net görülebildiği bir yer. Yeter ki biraz resmi tarihin dışına çıkıp insan özelinde bakılsın.
Metin Köse
BU BİR SAMİMİYET SORUNUDUR
Romanda etnik kimlikler ve din üzerinden ayrışmanın ‘bir çip’ gibi insanın içine siyaset tarafından yerleştirildiği ve bunun fırsat bulduğunda insan bünyesini ele geçirdiğinden bahsediyorsunuz. Bugün de yaşadığımız bu sorunun çözümü sizce ne olabilir?
- Bu çip bünyeyi ele geçirmeye başladığında ne olduğuna bakmamız gerekiyor önce. Bunu tek kelimeyle ifade edecek olursam ‘yabancılaşma’ diyebilirim. Kendiniz gibi olmayanı reddetmekle başlıyor süreç. Bir süre sonra gerçekliği kaybetmenize, onun yerine kendi gerçeğinizi koymakla devam ediyor. Örneğin ben Zonguldaklıyım. Burada kömürü bulduğu için Uzun Mehmet anıtı var. Sokağı var, hastanesi, okulu var... Ancak gelin görün ki Uzun Mehmet diye biri yok. Zonguldak’ın Fransızlardan kurtuluşunu kutluyoruz ancak aslına bakarsanız kömür ocaklarını, depolarını ve ilgili tüm kurumları Fransızlardan 10 taksitle almışız. Bunları toplayınca Zonguldak oluyor. Gerçeklerden kopunca kendi gerçekliğini yaratıyor insanlık. Mübadeleyle ilgili de tarihimiz, “Karşı taraf istedi, biz de yaptık” diye anlatılır. Oysa doğru olan; bunu iki tarafın da istediği...
Peki, sizce çözüm nedir? Gerçek olan dışında bir gerçeklik yaratılmasının önüne neden geçemiyor insanlık?
- Bana göre, bu durumun önüne geçebilecek şey samimiyet. Ülke olarak da insanlık olarak da şu anda yaşadığımız sorunların altında bunun yattığını düşünüyorum. Biz Müslüman bir ülkeyiz. Hz. Muhammet’in Kâbe’nin anahtarını işinin ehli olduğu için Müslüman olmayan birine teslim ettiğini biliriz. Ancak söz konusu birini işe almak olunca liyakat değil hısım, akraba, eş dost, yakın ararız. Dürüstlükten dem vururuz ancak üç kuruş fazla kazanmak için can yeleklerinin içine köpük koyup satarız. Özetle, adalet kılıcını sadece komşunun bahçesinde sallıyoruz. Kimse kendi bahçesinde sallamıyor. Bu bir samimiyet, bir insanlık sorunudur. Dinle alakası yoktur ve sonu hiç hayırlı değildir.
EN BÜYÜK DRAMLARDAN BİRİ
Kitapta Safranbolu’da yaşayan Türk ve Rumlar birbirinden ayrılmak istemiyor. Birbirine âşık Rum genç Yordan ile Güldane örneğin... Kitap bittiğindeyse gidenler nedeniyle insan kendini yarım kalmış hissediyor. Sözlü tanıklıklarda da benzer bir duyguya rastladınız mı?
- Bir gün kapınız çalınıyor ve size “Buradan gideceksiniz” deniyor. Ne yaparsınız? İnsanlığın en büyük dramlarından biridir bu. Bu kitap da bu nedenle yarım kalmış sevdalara, kendini yarım kalmış hisseden insanlara adanmış bir kitaptır. Bu yarım kalmışlık bugün halen yaşanıyor. Yunanistan’daki Skydra’da, Safranbolu isminde spor kulübünden mahalleye, dükkândan sokağa kadar birçok yer var. Gidenler geldikleri yeri orada yaratmaya çalışmış. Onlar için köklerinin olduğu toprakların özel bir anlamı var. Bu öyle birkaç kuşakla da kaybolacak bir şey değil. Dile kolay 700 yıl yaşamışlar. Safranbolu’ya memleketleri, buradaki insanlara da halen kardeşleri olarak bakıyorlar.
GEÇMİŞİN YÜKÜNÜ OMUZLARINDA TAŞIYANLAR
1924’te Safranbolu’dan Yunanistan-Skydra’ya gönderilen 485 hanedeki
3 bin 212 kişinin dramı, yanlarında bir avuç toprak, bir tutam safran
götüren insanların hatırasını taşıyan Safranbolu ve geçmişin yükünü omuzlarında hisseden çocukların, torunların hikâyesi... Doğan Kitap’tan
çıkan ‘Aç Kapıyı Ben Geldim’ toprağından edilenleri anlatıyor.
‘Aç Kapıyı Ben Geldim’, Metin Köse, Doğan Kitap, 320 sayfa, 26 TL.