Güncelleme Tarihi:
TEKRARLARSA YİNE YENERİM
“Grip oldum, hemencecik geçti” der gibi bir hali var. Sanki çok basit bir şeyden bahsediyormuş gibi... Öyle sakin, rahat. Uzun yıllardır üst düzey yöneticilik yapıyor, pek çoğumuzdan farklı olarak, bir ağrısı olduğunda ezberden ilaç almak yerine doktora gidiyordu.
Yıl 2008. Yine gitti. Kendini oldukça halsiz hissettiği bir gün, 51 yaşındaki Süleyman Sayar, grip geçirdiği düşüncesiyle gittiği hastanede beklemediği bir şey öğrendi: Multiple myelom kanseriydi. Bunun kemik iliğindeki plazma hücrelerinden kaynaklanan bir kanser olduğunu öğrendi ve sadece “Tamam, şimdi ne yapacağız?” diyebildi.
Tedaviye başladığı gün çalan telefonu, onu cama çağırıyordu. 50-60 kişiyi, ‘Seni burada bekleyeceğiz’ yazılı bir pankartla pencerenin altında görünce, “Bu insanlar için yapacağım daha fazla şey var. Gücüm bunu yenmeye yeter” dedi. Dediğini yaptı da...
Bu gücün altında 20 yaşındayken babasını kaybetmesi yatıyordu: “Yaslandığım duvar vardı, bir anda yok oldu. Kendi kendime dedim ki o duvar artık sensin.”
2013’teki bir rutin kontrolde kanında bir hareketlilik saptandığında moralini bozmaması tam da bu yüzden: “Herhalde yine geldi, hoş geldi.” Evet, tahmin ettiğiniz gibi... Hastalık tekrarlamıştı, yine kök hücre nakli gerekiyordu. Bu sefer otolog değil, allojenik nakil yapıldı: “Doktor bir şey der diye korkuyorsun. Desin. Derse 1-0 öndesin. Bilmemiş olsan daha kötü. Bu hastalık bana üçüncü kez gelebilir, buyursun gelsin. Yine yenerim.”
Annesi felç geçirdi, dayısı akciğer kanseri oldu. Mikrop kapma riskine rağmen kemoterapiden çıkıyor, dayısını kemoterapiye götürüyordu. Bir yıl sonra teyzesinin beyninde ur çıktığını öğrendi, yine kemoterapiden çıkıp, onu fizik tedaviye götürmeye başladı. Ama onun bana anlatmak istediği asıl konu başkaydı: “Alkeran 50, kanserli hücreyi bulup yok eden önemli bir ilaç. SGK ile devlet arasındaki anlaşmazlık nedeniyle Türkiye’de bulunamıyordu. Bu ilacı almazsam ölecektim. Çantacılara beş bin lira verdim, Almanya’dan getirttim. Hadi ben yaptım, peki parası olmayan vatandaş ne yapacak?”
BENİM IŞIĞIM, REHBERİM OLDU
Sizi kemoterapi salonuna “Gençlik aşımı almaya geldim” diye giren biriyle tanıştırayım: Füsun Balta Coşkun. Mimarlık ve ardından müzik okumuş, 1995’te Eurovision’da Türkiye’yi temsil etmişliği de var. Şimdilerde nefes terapisti olarak çalışıyor, hayatını kanserden öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıyor.
“Mamografiye düzenli gidiyordum ancak 2012’de birkaç ay gecikmeli gittim. Güzel ve keyifli bir yaşam sürüyordum. Bel ağrılarım oldu, ‘Doğum yaptım, kilo aldım, normal’ dedim. Tansiyon çıktı, ‘Ailede de var’ dedim. Şeker çıktı, ‘Herkeste var’ dedim. Meme kanseri olduğumu öğrendiğimde ‘Füsun, dur ve düşün. Bir şeyler oluyor. Hayatınla ilgili birtakım kararlar al’ dedim.”
Coşkun, kemoterapi başlamadan önce, bir hafta boyunca nefes seansları aldı. Yüzde 97 ihtimalle saçının döküleceği, yüzde 95 ihtimalle ağzında aft çıkacağı, halsiz olacağı söylenmişti. Haftalar geçti; ne saçı döküldü, ne de aft çıkardı. Canlı ve enerjikti. Bu esnada nefes egzersizleri yapmayı da sürdürüyordu. Sonra bir gün bir zihin yanılsaması yaşadı, kendini güvensiz hissetti. Sadece bir an. Ertesi sabah uyandığında tüm saçları dökülmüştü...
O bu durumla bile eğlenebilecek biri. Boya dövmeler yaptırdı, fotoğraflar çektirdi. Bir yandan da eskiden mükemmel olduğunu düşündüğü şeylerin gerçekte kendisine ait seçimler olmadığını fark etti: “Anne-baba, öğretmen ve toplumun öğrettiği her şeyi yapıyoruz. Mükemmel bir resim çiziyoruz ama o resmin içinde duygusal olarak, ruh olarak yokuz. Kanser benim rehberim, ışığım oldu. Artık hayat sorumluluklarımı alarak olumsuz durumlarda daha güçlü durmayı seçiyorum. Bütün dikkatimi kendime çevirdim. Kırıldığım, üzüldüğüm bir şey olduğunda bile karşımdakine ‘Neden böyle?’ demek yerine, ‘Ben neden buna kırılmış olabilirim?’ diye bakıyorum. Ve böyle gayet mutluyum.”
KENDİME DEĞER VERMEYİ ÖĞRENDİM
Anlatırken yudum yudum su içiyor. Ağzı ve genzi birinci dereceden yanık olduğundan beri tükürük bezleri çalışmıyor. Ömrünün sonuna kadar konuşurken elinde bir bardak su olmak zorunda.
Aylin Çelikbilek Koca, 44 yaşında. Bundan beş yıl önce kulak ağrısıyla doktora gittiğinde nazofarenks (üst yutak) kanserine yakalandığını ve tümörün vücudundaki lenflere yayıldığını öğrendi.
Çelikbilek, bugün sağlığına kavuşmuş olmanın ötesinde, kansere yakalandığı için şükrediyor: “Benim için andan zevk almak, bardağın dolu tarafını görmek önemli. Kendime değer vermeyi, daha kaliteli yaşamayı öğrendim. Artık çevreye karşı daha duyarlıyım, karşımdakinin ne hissettiğini düşünmek benim için eskisinden daha mühim.”
Aylarca hiçbir şey içememişti, şimdi bir yudum suyun dahi ne kadar keyifli olduğunun bilincinde. Genzi, mantar ve mukozayla dolduğu için üç dakikada bir kusuyor, nefes alamıyordu. Oturarak, sadece uyuklayarak geçirdiği haftalar olmuştu. Artık deliksiz bir uykunun ne büyük nimet olduğunun farkında. Üstelik bir bebeği daha oldu. Önceleri “Hamileyken kontrole giremem ve metastaz olursa yakalayamazlar” düşüncesiyle doğum yapmak istemedi. Ama bir yandan da kızı Nehir’in yalnız kalmasını istemiyordu. Doktorların “Kan seviyen iki katına çıkacak, hormonların dengelenecek, kaybettiğin sağlığın geri gelecek” demesiyle kararından vazgeçti. “Kanser olmasaydım ikinciyi doğurmazdım. O bana hayat verdi, ben ona” dediği oğlu Deniz şimdi 2 buçuk yaşında.
“Ben kendime inandım, çevremdekiler de inandı. Geçirdiğim, eşsiz bir deneyimdi. Bu süreci bir savaş olarak görmeyin, insanın içindeki bir şeyle savaşması çok zordur. Bu geçici bir süreç ve muhteşem bir deneyim. Bunu böyle görürseniz süreci daha kolay atlatırsınız...”
KİMLER RİSK ALTINDA?
Evet, biyolojik sırları henüz tam anlamıyla çözülememiş bir hastalıktan söz ediyoruz. Üstelik 2030 gibi çok yakın bir zamanda kanserli hasta sayısının 27 milyona tırmanması bekleniyor. Güzel haber şu ki Medikal Onkolog Prof. Dr. Gökhan Demir, erken evrede fark edildiği takdirde kanserin, şifası olmayan bir hastalık olmadığını söylüyor:
* Kanser, erken dönemde bulgu vermeyebilir. Bu nedenle hanımlar 40 yaşından itibaren mamografi, erkekler 45 yaşından itibaren prostat muayenelerini yaptırmalı. 50 yaşından itibaren de 10 yılda bir kolonoskopik takip yapılması gerekiyor.
* Biz güneş bölgesindeyiz. Sarışın ve kızıllar yılda bir cilt muayenesi olmalı. Cinsel aktivitesi başlamış kadınların da yılda bir kez rahim ağzı muayenesi yaptırması gerekiyor.
* 40 yaş altındakiler için kanser taraması sadece risk gruplarına öneriliyor. Ailede birden fazla meme kanseri olan varsa, genetik taramalar yapılmalı. Kronik bağırsak hastalıkları olan kişilere de taramalara daha erken yaşlarda başlamalarını öneriyoruz.