Ben Çelik…
Kontrbasçı Çelik..
Çello’cu değil!
Müzik aletlerini tanımak lazım,çünkü benim mesleğimde aletin hem boyu hem de işlevi önemlidir.
Kontrbas derinlik sazıdır. O olmazsa derinlik yoktur.
Fotoğrafları “caps” haline getirilerek, Türkiye’nin en çok dalga geçilen adamından, bu dergiye yazı yazmasını istediklerine göre “Manyak” dergisindekilerde “Mania” tavan yapmış durumda olmalı.
Aziz Nesin halka “aptal” dedi.
Haluk Bilginer “Türkiye Zeki Müren’dir” dedi.
Fazıl Say bir kesime “Postmodern, liboş yavşaklar” dedi.
Orhan Gencebay, Fazıl Say için “O bir hiçtir, hiç bile değildir” dedi.
Uğur Yücel “Gişe filmleri ortalamanın altında zekâya hitap ediyor” dedi.
Rahmetli Müslüm Gürses’in eşi, Fazıl Say için “Konserlerinde onun için kendini jiletleyenler var mı” dedi.
Hülya Avşar üniversite öğrencilerine “eşek” dedi.
Aysun Kayacı “Benim oyum çobanınki ile eşit mi” dedi.
Süleyman Demirel, sanatçıların marka olma yarışı kendisine sorulunca “Her malın markası vardır” dedi.
Kuvvetle ihtimal ben de inanılmaz şeyler söylemişimdir…
Ben kendi adıma “dışlamaktan, ötekileştirmekten” kurtulmak istiyorum ve bütün gücümle birleştirici, kucaklayıcı bir düşünce sahibi olabilmek için çaba gösteriyorum. Ama bu ahval ve şerait içinde bu nasıl olacak bilemiyorum?
“Ahval ve şerait” nasıl? Durum ne yerdedir?
“Beni sizler yarattınız” ideolojisi, halkı sanatçı yaratabildiğine inandırdı. Asgari ücret ne kadar?
Yasama Yürütme Yargı konusu ise ayrı bir enteresandır…
Yürütme tamamen anlaşıldı, ülkedeki herkes yürütmeyi biliyor.
Yargı da tamam. Tüm kadın cinayetleri, tecavüz, kadına karşı şiddet ve bununla ilgili yasalar sorunu, Nihat Doğan üzerinden çözüldü… Daha önce de deprem sorunu Veli Göçer vasıtası ile çözülmüştü.
Diğer ikisinin tamamen anlaşılmasına rağmen, yasama konusu sorunlu, tanıma muhtaç, çözülemedi;çünkü “yaslama” olarak anlaşıldı.
Yasama işini iyice anlamak lazım; Yasama işi muamelecinin işine benzer. Hani araba alırken ya da vize alırken bir para karşılığında sizin evrak işlerinizi yürütecek olan kişiye “Muameleci” denir ya, işte aynen öyle…
Halk bir para karşılığı -ki o vergidir,işlerini devlete devreder. Devlet de, aynı muameleci gibi onun işlerini görür. Yani Devlet muameleci, halk ise işini yaptırandır. Devlet halkın işini bir güzel görür… Devletin muamelesi güzeldir.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası okuma yazma seferberliği yapıldı ama “anlama seferberliği”yapılamadı. Yanlış anlaşılmalar oluyor… Dikkat!
Anayasa profesörleri tartışıyor ve diyorlar ki “Esastan mı girelim, usulden mi girelim”. Halk nerden girdiğini anladı mı?
Kıbrıs Türk kesimi “yes be annem” dediği halde Rumların onları niye reddettiğini anladı mı?
Aziz Nesin halka aptal dedi. Aziz Nesin Edebiyatçıydı ve anladığım kadarı ile hesabı zayıftı. Ben tam da tersine halkın % 99.999.999 kadar kısmının olağan üstü akıllı olduğunu düşünüyorum. Öyle olmasaydı halk vesayet altına girer gibi görünüp, sorumluluğu başkasının üstüne yüklemezdi.
Fazıl Say bir kesime “Postmodern, liboş yavşaklar” dedi…
Bize barış dolu bir dünya için “hazır mısınız?” diyen ve yaratılanı, yaratandan ötürü seven Orhan ağabeyin gücü neden Fazıl Say’ı sevmeye yetmedi ve ona hitaben “O bir hiçtir, hiç bile değildir” dedi? Acaba tasavvufi manada “Allah’ta fâni olmak” anlamına gelen “hiçlik” olarak söyleyerek iltifat etmiş ve biz de anlayışımız “kıt” olduğu için es geçmiş olabilir miyiz?
“Orhan Baba” kariyeri boyunca halktan destek gördü… Bu zarif halk, Orhan baba “âkİl adam” olunca onun tansiyonunu neden yükseltti?
Rahmetli Müslüm Gürses’in eşi, Fazıl Say’a cevap verirken “Konserlerinde onun için kendini jiletleyenler var mı?” dedi ve jilet gibi bir cevap verdi. Burada hepimize susmak düştü.
Hülya Avşar üniversite öğrencilerine “eşşek” dedi. Üniversiteler bilim ile uğraşır ve devletin aklını besler, teknoloji yaratır...Üniversite rektörü, devletin aklını, fakülte öğrencilerine konferans veren Hülya Avşar ile mi beslemek istedi ve teknoloji yaratabildi mi? Bu durumda Hülya Avşar, eşeğe ters mi binmelidir?
Belçika devleti, neden başkent Bürüxel’e Nasrettin Hocanın, eşeğe ters binen heykelini dikti? Nasrettin Hoca yaşasaydı buna ne derdi? Eşek buna ne derdi “Fabl” konusudur, ona girmiyorum... Şahsi tahminim, kırsalda gördüğü baskıdan söz ederdi...
“Dongidongi” ne demek? “didaydiday” ne demek? Okan Bayülgen tarafından masaya yatırılmalıdır… Çünkü Beyaz bunu yapacak mizahi donanıma sahip değil, özür dilemekten ileri gidemiyor… Konuk olarak programa Mazhar ağabey çağrılmalı görüşleri alınmalıdır.
Her bayram öncesi tüm medya ortak olarak “bu bayram canlar yanmasın” yayını yaptığı halde, Türkiye’de trafik kazaları ısrarla neden artıyor? Bu durum eşofmanlı Şevket hoca başkanlığında bir meclis komisyonu tarafından araştırılmalı. Konu manidardır.
Deniz Baykal, siyaseti bıraktı ve sonra geri döndü. Popçu Teoman da müziği bıraktı ve geri döndü… Teoman’da Deniz Baykal gibi bir kaset skandalı ile gider mi? Bu rekabet olarak benim işime yarar mı? Valla yarar mı yarar!
2 milyon kişinin girdiği üniversite sınavlarında sıfır çekme başarısını gösteren 200.000 kişi, seçimlerde oy kullanmayan”sessiz çoğunluk” denilen kesimin alt yapısını oluşturuyor olabilir mi? YGS sonuçları açıklandı, önümüzdeki senelerde bu rakamları çok ararız.
Nobel ödüllü “Akıl Oyunları” adlı filme de konu olmuş dâhi, Türkiye’ye gelerek konferans verdi ve “matematiği zayıf olan toplumlarda adalet olamaz” dedi...
Bu sözün muhatabı öğrencisine matematik öğretemeyen, onun bir dershaneye giderek matematik öğrenmesini seyredip “Yahu çocuk orada öğreniyor, ben de neden öğretemiyorum ve üstelik öğretemediğim halde neden devletten maaş alıyorum” demeyen öğretmen değildir!Muhatap benim! Benim matematiğim zayıftır. Lisede de haytanın biriydim. Adaletim yok, vicdansızım! Suçlu benim… Söz bana söylenmiştir, hemen matematik çalışacağım…
Maçlarda “Ya Allah, Bismillah Allah-u Ekber” diye bağıranların, bu ilahi sözlerden hemen sonra hakem yada oyuncuların anaları, bacıları,kız kardeşleri, karıları ile cinsel münasebet içeren sözler söylemeleri biraz tuhaf değil mi?
Anneler gününde yapılan maçta analara edilen küfürler Guinness rekorlar kitabına girdi mi?
Size hiç ağrı girdi mi?
Doktor bize “Ağrı nerede” diye sorsa ve biz ona “Doğu Anadolu’da” desek, doktor bize yangın tüpüyle girer mi?
80 yaşına gelmiş kadının koca aramak için evlendirme programına çıktığı sırada muhatabına söylediği “Senden elektrik alamadım” sözüne karşılık, bunu seyreden gencin sosyal medyada “Lan AMK gazetesi okumayan karısı, nefes aldığına dua etmiyorsun da, elektrik almaya mı çalışıyorsun” demesi biraz haksız bir eleştiri değil mi? Bence eleştiri kültürümüzü geliştirmemiz lazım.
Ben bütün bunların hiç birini anlayamıyorum.
Bunları anlayan bize de anlatsın. Böyle dergilerde “çiziktırı” yaparak olmaz bu işler. Ciddi olalım beyler!
“Mânia” kelimesi Arapçada bariyer, engel; Yunancada delilik, batı dillerinde akıl rahatsızlığı olarak geçiyor. Terim olarak “menas” kökünden geliyor ve aşırılık, azgınlık, çılgınlık olarak karşılanıyor. Mani dinine mensup dans eden ve kendinden geçen topluluklar, aynı zamanda transa girer ve insan kurban ederdi.
Demek ki neymiş? “Mânia” aşırı azgın bir aklın, bozularak rahatsızlanması ve transa girerek insan kurban etmesiymiş.
Yani “Mânia” olan yerde “Kurban” olurmuş!
Sokakta biz buna kısaca “Manyaklık” diyoruz…
Kartopundan adam öldürülen, kadın cinayetlerinde,tecavüzlerde, kadına karşı şiddetin cezalarında indirim bahanesi aranan, kimin ne dediğine hiç bakılmadan,Ön-Yargı ile bağcının dövüldüğü ve üzümünün elinden alındığı, televizyonlarda birilerinin sürekli oynadığı yerlerde ( Deprem, sel, şehit cenazesi, kandil, madenci ve asansör kazası olan günlerde, bunların hiç biri yok gibi sürekli oynayan insanlar gördüm TV’de ) birilerinin transa geçeceği, birilerinin kurban edileceği, birilerinin göklerde, birilerinin yerlerde yaşayacağı tarzda bir “Mania” çok da anormal değil…
Anlaşılmamaktan daha büyük “Azınlık” var mı? Hepimiz azınlıkların azı değil miyiz? Bundan büyük hicap var mı?Azınlıkların ruh halini anlayabiliyor musunuz?
Ben yalnız bir kovboyum…Güzele sevdalıyım… Güzel görmek amacından başka bir niyetim yok… Ama ne kadar da yalnızım…Hâlbuki güzele doğru olan amaç için destek alıyor olmam lazım değil miydi? İyi niyetten maraz doğar mı?
Maraz bize teğet geçecekti? Neden kalbimize değdi!
Bu trajedidir, traji-komiktir ve bu trajedide bize huni takmak düştü!
Huni uygun olmadığı için Kontrbas kullandım… Şu iyi niyeti gör!
Ben Çelik…
Kontrbasçı Çelik?
Ben Kontrbasçı Çelik de, Sebastian kim bebe ruhi?
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; Reklamlardaki Naz kızın küçük Çelik’e evlenmek için yaptığı baskı sonrası, dediğini yaptırıp ütü yaptırtması hoş olmadı… Benim artık bu reklamda oynama zamanım geldi…
Gardiyanlar getirin atımı… Gidiyorum ben… “Cervantes” okuyacağım… Sizde Pascal ile gidin… O sizi diskoya götürsün, orada dans eder, transa girer sonra da karpuz ya da kurban kesersiniz…
Sonuçlar;
• 1789 ve “Eşitlik Kardeşlik Özgürlük” dünyada yanlış anlaşıldı.
• Özgürlük “düzüşme” özgürlüğü oldu.
• Kardeşlik atılan kartopu ile öldü.
• Eşitler, ayakkabısı bağlayamayanla, uzaya uydu diken aklı aynı zannetti.
• Twetter eski kahvehanelerin yerini aldı… Karısına, kocasına, amirine, komutanına, patronuna gık çıkaramayan, twetter girip, boşalıyor… “Abdestsiz” bir yer…
• Psikoloğa gidecek parası olmayan twetter’a koşuyor… Sonra bir sigara yakıyor!
• 60 sene tıka basa yemiş ve 200 kilo olmuş biri plates yapıyor. Olağan üstü bir azim! Tebrike şayan!
• Diyetisyenlerin havada uçuştuğu programların reklam arasında, diette ne yasaksa onun reklamı yapılıyor.
• 1960 kuşağı ekmeğini emeğini paylaştı, sevdi, âşık oldu, doksanların şarkılarını anladı.
• 1980 kuşağı tüketim ideolojisinin esiri oldu, aşkı kredi kartı ile beş taksitte almaya çalışıyor.
• Aşkı kredi kartı ile satın alamayan kesim mutsuz… % 70 kısmı boşandı… Özgürlük arıyor.
• Fedakârlık yapamayan ve Nick name kullananFastfood özgür aklı, doksanlar ruhunu arıyor.
• Doksanlar ruhu burada, aşk için kendi feda edecek ruhlar nerede?