Güncelleme Tarihi:
◊ Son projeniz Cemiyet Gazinosu’nu tamamladınız. Yeni bir mekân mı açılıyor, bir konser serisi mi, biraz insanların kafasını karıştı gibi. Şunu bize bir anlatsanız...
- 70’lere hayran büyüyen bir 90’lar çocuğuyum. Gazino kültürüne yetişemedim ama hep hayranlıkla filmlerden izleyip, büyüklerimden dinledim. Pandemide bestelediğim şarkılarımı 70’ler sound’uyla düzenleyip bize gazino atmosferini yaşatacak bir konsept arıyordum. Cemiyet Gazinosu fikrini önce dijital ortama, sonra da sahnelere taşımayı hedefledik. Her klibin arasına da İrem Derici, Açelya Topaloğlu, Yeşim Dalgıçer, Tuğba Melis Türk, Mustafa Vuran, Hakan Eratik gibi arkadaşlarımla kısa film tadında fragmanlar çektik. Projeyi diziye dönüştürme teklifleri de geldi. Onu da görüşüyoruz ama önceliğimiz Cemiyet Gazinosu’nu yaz aylarında sahnelere taşımak.
◊ Daha önce dargın olduğunuz İrem Derici’yle çalıştınız bu projede. Önce gazinonuzun assolisti, sonra sevgiliniz oldu. Ne dersiniz, Yeşilçam’daki gibi, gazino patronu şarkıcısına mı âşık oldu?
- (Gülüyor) Çok güzel soru. Gazinoda İrem’in canlandırdığı karakterin adı Reyhan. Direkt Yeşilçam tadında. Cemiyet Bey geldi şimdi gözümün önüne, çok tatlı fikirmiş. Cemiyet Gazinosu’nun dizisinde neden böyle bir hikâye olmasın? Hemen iletiyorum dizinin senaryo ekibine.
◊ Birlikte muhteşem bir tatile çıktınız. Amsterdam kanallarında teknede düetleri imrenerek takip ediyorduk. Nazar mı değdirdik, ne oldu da dönüşte ikiniz de birbirinizi sosyal medyadan sildiniz?
- Nazar diyebiliriz, fırtınalı başlamıştık öyle de devam ediyor.
◊ İrem Derici yaşananları ergen gibi davranmasına bağlıyor. Acaba İkizler burcu bir erkek olarak sizin de gelgitleriniz olmuş olabilir mi?
- Canı sağ olsun, her şeye rağmen onun güzel kalbini çok seviyorum ben her zaman.
◊ Son durum nedir? İleride bir gün o tatlış-romantik düetleri tekrar izleyebilecek miyiz? İşin Türkçesi: Barıştınız mı?
- Akışına bıraktık... Hayırlısı diyelim. İnsanlar bunu okurken bu fırtına ne olur, Allah bilir. Benim tarafımda değişmeyen tek şey, İrem’e olan saygım.
◊ Türkiye’nin en çekici erkekleri arasında gösteriliyorsunuz. Şeytan tüyünüze çok güveniyorsunuz. Ama bunun dışında paylaşabileceğiniz bir-iki küçük tüyo var mı?
- Asla böyle bir çabam ya da tüyom yok, ancak inandığım tek şey şudur ki; yakışıklı olmak ya da çekici olmak samimi olmanın büyüsünün önüne geçemez.
◊ Yeni konserler var mı?
- Bu yaz hareketli geçecek. Bayramla beraber hem ülkemizde hem de Avrupa’da birçok şehirde konserlerimiz olacak. Takvimi sosyal medya hesaplarımdan paylaşacağım.
◊ Oyunculuk yakasında durum nasıl?
- En son “Aşk, Mantık, İntikam”da oynadığım Efe karakteri kötü bir adamdı ve inanılmaz keyif aldım. Ters köşe karakterler beni heyecanlandırıyor. Yaz için güzel senaryolar var, okuyorum ama pandemide konserleri çok özledim. Bu yaz doya doya sahnelerde olmak istiyorum açıkçası.
Hoşt nedir ya?
Gözümüzün önünde çirkinleşti her şey. Merhale merhale.
Önce Yıldız Tilbe eserekli bir anında paylaşım yaparak sokak köpeklerinin “zehirlenmesini” salık verdi.
“Gebersinler” diyerek.
Türkiye’nin en iyi söz yazarlarından birinin kelime dağarcığında başka kelime yokmuş gibi.
Hayvanseverler ayağa kalktı tabii.
Hayvanlara eziyet eden, kolunu bacağını kesen manyaklar iyice cesaretlenecek diye.
Boykot başladı, konserleri iptal edildi, anlaşmaları feshedildi, dava açıldı.
Yıldız Tilbe hem sanık hem de şikâyetçi olarak mahkemede ifade verdi. 26 kişi ve 11 kurum hakkında o da suç duyurusunda bulundu.
Mahkeme çıkışında saptırmaya başvurdu. Hayvanların “alınmasını” istediğini söyledi.
Cenk Eren sosyal medyadan düzeltti:
“Alın demedin, zehirleyin dedin...”
Oyuncu Şahin Irmak topa girdi: “Benim çocukluk arkadaşımı (köpeğini kastediyor) senin gibi düşünen katiller öldürdü. Senin zihniyetin gebermeli. Bir dava da ben açacağım.”
Takibe takip gibi, gebere karşı geber...
Tilbe iyice çıldırdı, “O zaman ben de sokağa timsah, sırtlan bırakayım” dedi.
Sosyal medyadan cevap veren kişilere de “Hoşşşt” çekmeye başladı.
Bülent Ersoy gibi şu ana kadar onu savunan insanların bile arkasında duramayacağı bir mahalle ağzı...
Bu mahalle ağzının arasına bir de Cumhuriyet’in, Atatürk’ün, Osmanlı’nın, şehitlerin ismini serpiştirdi:
“Köpekler insanları yiyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk’ün, Osmanlı’nın, şehitlerin teslim ettiği topraklarda onların çocuklarını yiyor...”
Sanki bütün sevilen hashtag’leri arka arkaya sıralayınca haklı çıkacakmış gibi.
Dedim ya her şey gözümüzün önünde çirkinleşti. Merhale merhale.
Oysa koca Türkiye’de sokak köpeklerinin insanlara saldırmasını savunan tek bir kişi bulamazsınız.
Daha dün küçücük bir kız beş-altı hayvanın elinden zor kurtarıldı.
Herkes bir şey yapılması gerektiğinin farkında. Aklın yolu da bir:
Başta tehlike yaratanlar olmak üzere bu hayvanların güvenli ortamlara alınması.
Ben Yıldız’dan şunu beklerdim:
Köpeklere zehir, insanlara “hoşt”u layık göreceğine...
“Gelin arkadaşlar” dese... “Madem devlet yetişemiyor, o zaman ilk para benden” dese. Bütün Türkiye’de bir barınak seferberliğinin önünü açsa.
Her 100 kişiden 1’imiz hayvansever olsa Türkiye’de 1 milyon insan ederiz.
Kimi para verse, parası olmayan inşaatında emeğini koysa...
Yıldız Tilbe’ye böyle “güzel öncülükleri” yakıştırıyorum ben.
Nefret söyleminde, çirkinlikte, pespayelikte öncülüğü değil.