Güncelleme Tarihi:
◊ Günümüzde dizi, film ve yeni medyanın toplumsal şiddeti beslediği ve normalleştirdiği yönünde eleştiriler var. Siz bu konuda ne düşünüyor musunuz?
- Birçok yapımda ne yazık ki şiddetin neredeyse başrolde olduğunu gözlemliyorum. Yapımların, daha doğrusu her alanda medyanın, izleyiciye rol model sunmadaki etkisini göz ardı edemeyiz. Şiddet, öğrenilen bir davranış biçimidir. Senaristlerin, yapımcıların, medya yöneticilerinin daha hassas yaklaşımları tercih etmesi gerekir. Dünya zaten giderek çirkinleşiyor, savaşlar bitmiyor. Can almayı kendine hak görenlerin olduğu böyle bir dünyada, herkesin hem bireysel hem de toplum içindeki en önemli sorumluluğu, duyarlı ve iyiyi teşvik etme olmalıdır . Şiddeti normalleştirmeyerek başlayabiliriz buna değil mi? Toplumsal bilinç, toplumsal refah için medyanın gücünden yararlanarak farkındalık sağlayabiliriz.
◊ Sanat dünyasının bu şiddet iklimini tersine çevirme ya da iyileştirme gücü var mı? Bu konuda sanat dünyası nasıl bir sorumluluk almalı?
- Elbette var. Sanatın iyileştirici gücünden faydalanarak bu dönüşümü gerçekleştirmek mümkün. Sinemadan tiyatroya, edebiyattan resme, kültür sanatın bütün bileşenleri ve sanatçılar, aktivistlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle, yerel yöneticilerle iş birliği yaparak ortak projeler geliştirerek daha çok kalbe dokunabilir. Bu tür dayanışmalar, etkili kampanyalar toplumsal değişimlerin gerçekleşmesine ciddi katkı sağlıyor.
SİNEMA HAYATIN AYNASIDIR
◊ Sanatçıların birey olarak toplumsal farkındalık yaratma sorumluluğu olduğunu düşünüyorsunuz...
- Kesinlikle düşünüyorum. Hatta bana göre bir sanatçının en önemli görevi bu, toplumuna karşı. Toplumda olana işiyle ayna tutarken, kendi yorumuyla toplumda farkındalık yaratmak. İnsanı düşünmeye, empati kurmaya, duyarlı olmaya davet edebilmek. Sanat, sorgulamak, olanı ya da olmayanı eleştirmek için çok güçlü bir araç. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda bir sanatçı için en büyük platform da mesleği olur.
◊ Aile, sevgi, saygı gibi değerlerimizin şekil değiştirdiğini düşünüyor musunuz? Yeşilçam sinemasından günümüze bu kavramlar nasıl değişti?
- Maalesef milli, dini ve ahlaki birçok değerimizin şekil değiştirdiğini görüyorum. “Yeşilçam filmlerine ne zaman denk gelsem yeniden izliyorum” cümlesini sıklıkla duyuyorum. Sizce neden? Çünkü o filmlerde dayanışma, sevgi, saygı, sadakat, vefa duyguları ön plandaydı. Romantizm son derece saf, içten duygularla işlenirdi. Bugün biz ne izliyoruz? “Sinema hayatın aynasıdır” diyoruz. Evet, dünya değişiyor, toplum değişiyor. Değerler de bu değişimle dönüşüyor, başkalaşıyor. Oysa çoğunluğun hasret duyduğu, kaybetmeye yüz tutan o insani değerlerimiz. Son dönemlerde kendi mesleğim için şunu düşünüyorum, “Sinema bu sefer gerçek hayata 180 derece paralel bir ayna mı tutsa?”
TATMİNSİZ VE DOYUMSUZ ÇOCUKLAR
◊ Aile kavramı sizin için neyi ifade ediyor?
- Aile, toplumun temelidir. Nesiller arasındaki değer aktarımının en önemli aracıdır. Kişilik, okuldan, toplumdan önce ailede inşa edilir. Din, ahlak, edep, saygı, sevgi önce ailede öğrenilir.
◊ Sizce aile kavramı neden bu kadar zayıfladı ve zarar gördü?
- Kitle iletişim araçları toplumsal hayatımızı etkiliyor. Aslında toplumsal değil, bireysel hayatlar etkileniyor. Özellikle de çocuklarımız. Sosyal medyada yüzünden bir beğenilmeme kaygısı içindeler. Herkeste bir başkası gibi olma hayali, onun kadar zayıf, onun kadar uzun, hayatlara giren filtreler, şiddet eğilimleri, ekran bağımlılığı. Sağlıklı ve akıl olarak güçlü olma hayali kuran, kitap okuma isteği peşinde koşan kaç çocuğa rastlıyorsunuz? Tatminsiz ve doyumsuz çocukların arttığını düşünüyorum. Tüketim alışkanlıklarımız değişti. Bu iletişimine de yansıdı maalesef. Artık her şey daha sanal. Aynı evin içinde birbirinden bağımsız aile üyeleri var. Bu çok can acıtıcı değil mi? Herkesin elinde bir telefon. Annenin babanın ilgisini göremeyen çocuk kendini nasıl değerli hissedecek? Nasıl özgüvenli büyüyecek. Bazen denk geliyorum ve çok canımı acıtıyor. Bana göre sağlıklı, mutlu, birbirini tamamlayan bireylerden oluşmuş aileler, güçlüdür. Biz sevgimizi ve ilgimizi verdikçe karşımızdakini güçlendiririz. Sevgi aldıkça da biz güçleniriz.
BELLİ BİR YAŞIN ÜZERİNDEKİ OYUNCULARA SENARYO YOK
◊ 5 yıldır TRT 2’de “Film Gibi Hayatlar”ı yapıyorsunuz. Bu programın amacı nedir?
- Başta sinema ve tiyatro olmak üzere, kültür sanat dünyamıza hizmet etmiş kişileri ağırlayarak onları yeniden toplumla buluşturuyoruz. Yeni yayın dönemimizde penceremizi biraz daha genişletip edebiyat, spor ve müzik dünyasından da yaptığı işlerle başarılar elde etmiş insanları ağırlıyoruz.
◊ Bir zamanlar Türkiye’de yüzlerce filmde başrol oynayan sanatçıları, dizilerde, filmlerde göremiyoruz...
- Bizimle büyüyen nesiller, belli bir yaşın üstünde artık. Bizler 80’imize merdiven dayadık. Bu yaşlara gelmiş dünya aktörlerinin hâlâ kamera önünde fakat o aktörlerin yaşı her neyse, o yaşa özel senaryolar yazılıyor. Bizde maalesef bu yaş grubu için güçlü karakterler yazılmıyor. Belli bir yaşın üzerindeki oyuncular için senaryolar yok. Olanlar da tatmin etmiyor. Yoksa tüm hayatımızı adadığımız sinemadan neden vazgeçelim ki? Yaş almak, korkulası değil aksine mutlu olunası bir durum.
KADINA UYGULANAN ŞİDDET TOPLUMU DA ZEHİRLER
◊ Toplumdaki bazı kadınlar boşanmak istedikleri ya da kendi kararlarını almak istediklerinde şiddet görüyor ya da öldürülüyor. Bu şiddet eğilimi sizce neden kaynaklanıyor?
- Öncelikle şiddetin her türlüsünü kınıyorum. Kadına şiddet, insanlığa ihanettir. Şiddete uğrayan, emeği sömürülen, mobbing’e uğrayan kadın; bir anne, bir eş, bir evlat, bir kardeş, arkadaş aynı zamanda.Her şeyden önce insandır. Kadının onuruna, haysiyetine her türlü saldırı, insanlığa yapılmıştır.
Kanun çıkarmak, kurallar getirmek yetmiyor. Bunları uygulayan kişilerin zihniyet dünyalarını değiştirmemiz gerekiyor.
Şiddet; kime, neye, nasıl yapılırsa yapılsın, cezasında indirim uygulanacak bir alan asla değil. Kadına uygulanan şiddet, aileyi de de toplumu da zehirler. Bu da ruhen sağlıksız kişileri ortaya çıkarır. Eşine el kaldıran her erkek, ailesinin geleceğini tahrip ediyor. Böyle bir ailede büyüyen çocukların psikolojisinin sağlam olması mümkün değil.
◊ Amerikan seçimlerinde sanatçılar açık açık taraflarını belli ediyor. Siz de düşüncelerinizi bu kadar net bir şekilde ortaya koyuyorsunuz. Bu avantaj mı dezavantaja mı?
- Hülya olarak, her zaman inandığını dile getiren bir insanım. Sözümün her zaman arkasında dururum. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülke için yarattığı vizyonu, aldığı riskleri, azmini, çalışmasını takdir ettim. Bunu dile getirirken de hiçbir çekince duymadım. Avantaj ya da dezavantaj konusunu düşünmedim bile.