Gökçe AYTULU
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 2016 11:34
Hitler’in karanlık zihin dünyasının çürük meyvesi ‘Kavgam’ kitabının telifi artık serbest. Cuma günü Almanya’da 70 yıllık yasak kalktı. Peki Hitler diktatörlüğe giden yolu nasıl kurgulamıştı? Tarihten ders çıkarmak için ‘Kavgam’a göz atmakta yarar var.
En baştan söyleyeyim. Tarihin en şeytani figürlerinden Adolf Hitler’in ‘Kavgam’ı, yazarı kadar kötü bir metin. Edebi açıdan bir değeri yok. Bir metin yığını. Fakat sıradan bir adamın diktatörlüğe gidişini, daha kötüsü bütün bir toplumu arkasına alarak 6 milyon Yahudiyi katledişini ve 50 milyona yakın insanın hayatına mal olan bir savaşı başlatmasını anlamak için önemli bir metin yığını. Hitler öldü ama dünyada diktatörlük çağı sona ermedi. Gelin bu karanlık dünyanın izini Hitler’in kaleminden sürelim.
1) ÖNCE SUÇLUYU BULALIM
Hitler, hapishane günlerinde yazmaya başladığı ‘Kavgam’da eski imparatorluğun düşüşünden ne kadar mustarip olduğuna değiniyor. Weimar Cumhuriyeti, onun için bir zayıflıktan ibaret: “İmparatorluğun yıkılması düşünen ve hissetme yeteneğine sahip olan kimselere oldukça acı gelir. Zamanında tüm Almanlar, varlığını parlamento gruplarının sahtekârlıklarına borçlu olmayan bu imparatorluğun sırf kuruluşundaki güzellik sebebiyle diğer devletlerin üstünde olduğunu hissetmekteydi.” Ama Hitler’e göre zaman içinde gelenek ve ahlak zehirlenmiş, Birinci Dünya Savaşı’nda imparatorluk bu yüzden tarihe karışmıştı: “Aydın çevrelerin Almanya’nın yıkılışını ekonomik felaket olarak görmeleri ve çarenin yine ekonomide olduğunu söylemeleri bana tedavisi imkânsız bir hastalık olarak görünmektedir. Ekonomik unsurun ikinci, üçüncü planda kalıp birinci rolü siyasi, ahlaki ve kan meselesinin üstlendiği anlaşılacak olursa ancak o zaman felaketin sebeplerini anlamak ve çare bulmak mümkün olacaktır.”
2) MİLLETİ UÇURUMA SÜRÜKLEYENLER SİYASETÇİLERHitler, bu felaketin baş sorumluları olarak Yahudileri, Marksistleri, eski siyasetçileri ve parlamenter sistemi görüyor: “Burjuva sınıfına bağlı parlamenterler ülkenin huzurunu hâkim inancın üstün zekâsında gördükleri sırada Marksistler, kenar mahallelerin serserileri ve kaçakçılarıyla beraber, parti ve Yahudi edebiyatıyla birlikte bir hamlede güç ve iktidarı ele aldılar. Böylece demokrasiye büyük bir darbe indirdiler.” Bu gidişata zemin hazırlayan politikacılara da bir çift lafı var Hitler’in: “Siz milleti uçuruma sürüklediniz. Fakat biz yepyeni bir felsefi anlayışla hareketimizin maddelerini koruyarak milletimizin yükselmesi için basamaklar hazırlayacağız. Bu basamaklarla tekrar bağımsızlığımızı kazanacağız.”
3) BİR MEDENİYET PROJESİ: GENÇLİKHitler’in en sevdiği kavramlardan biri medeniyet. İdealindeki ırkçı devleti bir medeniyet projesi olarak anlatıyor. Gençler bu projede en önemli yere sahip: “Her şeyden evvel, genç ve sağlıklı bir adam darbelere katlanmayı öğrenmelidir. Irkçı devletin görevi vücutça yozlaşmış insanlardan oluşmuş bir topluluğu terbiye etmek değildir. Irkçı devletin insan tipi; mert, onurlu, enerji sahibi erkekler ve dünyaya gerçekçi insanlar getirecek yetenekte olan kadınlardır.” Tabii gençler yüksek ahlaklı olmanın yanı sıra giyimlerine kuşamlarına da dikkat etmelidir. Şöyle buyuruyor kendileri: “Gençlerimizin giyimleri de takip edilen amaca uygun olmalıdır. Gençlerin ‘Papazı elbise yapar’ sözünü yanlış anlayarak bir modaya kapılması milletimiz için utanç verici bir durumdur. Kıyafet, terbiyeye hizmet edecek ve yardımcı olacak bir araç olarak kabul edilmelidir.”
4) NASIL BİR PARLAMENTO KURACAĞIZ?
Weimar Cumhuriyeti’nin parlamenter yapısını beğenmeyen Hitler, bu sistemi yıkarak nasıl bir sistem kuracağını ikinci cildin 4. bölümünde net bir şekilde anlatıyor: “Parlamentoların bütün kararları bir danışmadan ibarettir. Yalnız bir adam otorite, emir ve iktidar hakkı ile milletine karşı sorumluluğu üzerine alacaktır. Irkçı devletin yalnızca danışma heyetleri olacaktır. Bu danışma heyetleri sürekli olarak liderin yanında olacak ve görevlerini liderden alacaktır. Ne mecliste ne senatoda oy kullanılacaktır. Sorumluluğu lider üstlenecektir.” Hitler, bu durumun devletteki işleyişi kolaylaştıracağını iddia ediyor: “Bu duruma gelinmesi devlete sadece emirler vermesi için değil, kendi teşkilatlı grubunu sağlayacak olan kendi iç teşkilatını aktif harekete çevirmesi bakımından da gereklidir.”
5) ÇARE: TEK BAŞINA GÜÇLÜ LİDER
Hitler, ‘Kavgam’ın İkinci Cilt, 13. bölümünde, idealindeki
Almanya’nın nasıl bir modelle, nasıl bir lider tarafından yönetilmesi gerektiğini anlatıyor: “Bir milletin hayati kuvvetini ve bu kuvvet tarafından garanti altına alınan hayat hakkını, günün birinde, Tanrı’nın yardımıyla, yapılması gereken işi başarabilecek yeteneğe sahip bir kimse çıkarsa, bundan daha iyi ve kutsal bir rastlantı olamaz... Tanrı en kuvvetliyi, en büyük görevi yerine getirmekle yükümlü kılmıştır. Kritik nokta buradadır. Diğer insanlar, Tanrı’nın yardımına sahip olan böyle bir kimseye çok geç teslim olurlar. Günümüzdeki insanlar, büyük davaları ancak büyük liderlerin halletme gücünde olduklarını ve kendilerinin bu kimseye yardımcı olabileceklerini anlamayacak kadar acizdirler.”
Peki çözüm önerisi ne? Öyle ittifaka, toplumsal anlaşmaya, uzlaşıya gerek yok. Zafer, muktedirindir: “Dünyada büyük olan her şey, birleşmelerle oluşan büyük hareketler tarafından elde edilmemiştir. Büyük olan her şey daima tek ve galip tarafından elde edilmiştir.”
Not: Türkiye, ‘Kavgam’ın bu tarihe kadar serbestçe satıldığı az sayıdaki ülkeler arasında. 2005 yılında yeniden basımlarla 100 bin kopyanın satıldığı iddia ediliyor. Burada Ahmet Çuhadır’ın çevirisiyle, Kum Saati Yayınları’nın 2002’de bastığı tam metinden faydalandım.