Güncelleme Tarihi:
Sizce Türkiye’deki kalkınma kurumları olması gerektiği gibi çalışıyor mu?
-Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde problemler var. Ağaçları kesmek, su kaynaklarını kirletmek uğruna da olsa para kazanmaya bakıyorlar ve siyasetçiler de iş dünyasını destekliyor. Özellikle İstanbul’da bir şehir planı olsa da fazla itibar görmüyor. Bunun tehlikesi büyük. Artık burayı bitirelim, nasıl olsa başka yere gideriz diyecek bir durumumuz yok. Hikâyenin sonuna geldik. Çevreyi, suyu her yerde kirlettik. Halihazırda geç kalmış durumdayız.
Türkiye’de ekonominin dinamosu inşaat sektörü. Dört bir yandan yükselen betonların içinde yaşıyoruz. Hal böyleyken, sürdürülebilir kalkınma nasıl başarıya ulaşır?
-Bence önde gelen inşaat şirketlerine gidip CEO’larını “Rakiplerim umursamasa da ben umursuyorum” demeye ikna etmemiz gerekiyor. Sektörü sorumlu davranmaya itecek bir organizasyon kurmalarını sağlamalıyız. Belki size naif gelecek ama ABD’de böyle oldu, büyük bir hareket yolda. Üniversiteler petrol şirketlerine ait hisselerini satıyor, onları dışarıda bırakıyor. Eğer bu fikir yayılırsa bir şansımız olabilir.
Bir ‘gerçekçi’ olarak önümüzdeki 10, 20, 50 yıl için projeksiyonunuz ne?
-Size 30 yıl sonra dünyanın çok daha iyi durumda olacağına dair çok ikna edici bir senaryo yazabilirim. Dünyanın kısa sürede tamamen bir felakete sürükleneceğine dair senaryom da aynı oranda ikna edici olabilir. İkisi arasında bir tahmin değil seçim yapma zamanındayız. 40-50 yıl önce hâlâ çevreyi kirletip bunları umursamamak için yerimiz vardı. Artık yok.
Sizce Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma konusunda öncelikleri neler?
-Bence Türkiye’nin özel bir imkânı var, gelecek yıl G20’ye ev sahipliği yapacak, dünyanın en güçlü ülkelerini ağırlayacak. Ve toplantının gündemini belirleyecek. Bu büyük bir sorumluluk, bazı ülkeler bu sorumluluğu taşımadılar. Mesela Rusya, Avustralya çevre konularını görmezden geldiler ve G20 zaman kaybetti. Türkiye daha hassas olabilir bu konularda.
Sizce bir ekonomist ahlaken muhalif mi olmalı?
-Bence bir ekonomist kendi değerlerini saklamamalı. Ekonominin amacı, topluma kaynakları iyi şekilde kullanmaları için yardım etmek. “İyi” ahlaki bir ilke, teknik bir ilke değil. Sürdürülebilir kalkınmanın ilkeleri de yoksullukla savaşmak, tabiata özen göstermek, gelecekteki kuşakları düşünmek. Bana göre bir ekonomistin işi kişi başına düşen geliri artırmak değil, bunları sağlamak olmalı.
Geçen yıl Guardian’a yazdığınız bir makalede “Türkiye’nin ekonomisi tehlikeli coğrafyasına rağmen çok iyi gelişiyor” demiştiniz. Şu anki değerlendirmeniz nedir?
-Bugüne kadar yazdığım yazılardan zamanlaması en tuhaf olandı. Çünkü hemen ertesi gün Gezi protestoları başladı ve bana çok kızdılar. Bu çok tehlikeli ve zor bir bölge, Türkiye’nin neredeyse bütün sınırlarının ötesinde büyük problemler yaşanıyor. Bence Türkiye de, ABD de hükümeti dışarı atmayı deneyerek Suriye’deki krizi derinleştirdiler. Bu, Türkiye’yi kötü vurdu. Niyetleri bu değildi, ama sonuçta daha radikal grupların ortaya çıkmasına neden oldular. Bunun bedeli ağır
oldu. Türkiye’deki ekonomi de yavaşladı.