Güncelleme Tarihi:
“20’sinde komünist olmayanın kalbi, 40’ında hâlâ komünist olanın aklı yoktur” derler ya, süreç bende tam tersi: Gezi’den beri biliyorum ki... Bir gün tepemiz atıp kapımızın önüne inersek değişmez gibi görünen düzenleri, yıkılmaz gibi görünen karabasanları ‘def’ de edebiliriz. Ve yine Gezi’den beri biliyorum ki... Haksızlığa karşı yalnız değiliz, Usta’nın dediği gibi, Çin’den İspanya’ya kadar her mil-i bahride, her kilometrede dostlarımız ve düşmanlarımız var. İşbu yazıda Devlet-i Al-i Hispani’yi, İspanya’yı yıkmaya azmetmiş ‘melun bir Türk çapulcusunun’ Barcelona isyanındaki rolünü itiraf edeceğim
Aklımdan ve kalbimden geçenleri bilse, Barcelona Havaalanı’ndaki gümrük polisi pasaportuma ‘geç’ damgasını böyle gülümseyerek basar mıydı, emin değilim.
Barcelona’nın Taksim’i sayılabilecek Katalunya Meydanı’ndan, tekerlekli bavulumu çekiştire çekiştire yine şehrin İstiklal Caddesi kıvamındaki La Ramblas Caddesi’nde, otelimi bulmaya çalışıyorum. Bir gözüm sokak tabelalarını tarıyor; diğeri telefonumda, Twitter’da Gezi’nin yıldönümünün İstanbul’daki yansımalarını takip ediyorum.
Hayır, oteli bir türlü bulamamama rağmen polise adres sormayacağım. Aralarında İngiliz, Alman, Sloven, İsveçli ve Belçikalılar dahil, 28 göstericiyi tekme tokat gözaltına alan Guardia Urban’a soracak değil, söyleyeceklerim, haykıracaklarım var: “Her-yer-Can Vies-her yer-direniş!”
Can Vies de ne derseniz, Barcelona’nın Sants mahallesinde bundan beş gün önce polisin ani bir baskınıyla boşalttığı bir kültür merkezi. Can Vies, 17 yıl önce kendilerine ‘Movimiento Okupa’ diyen sol gruplar tarafından işgal edilmiş, o gün bugündür, paneller, konserler, eğitimler için kullanılıyor.
Ne La Ramblas voltası, ne tapas sefası... Bavulumu otele attığım gibi, Katalunya Meydanı’ndan olayların yoğunlaştığı Üniversite Meydanı’na doğru yola koyuluyorum. Belediye başkanı burayı ani bir kararla boşalttığından beri şehirde ‘kızılca’ bir kıyamet kopuyor.
KOLONYADAN LAV TABANCASI
Doğru istikamette olduğum tarumar edilmiş ATM’lerden belli. Les Cortes Catalanas caddesinden ilerliyorum. Tepede helikopterler dolaşıyor. Plaça Universitat’ın ötesi savaş alanı gibi. Etrafta koşuşturan gruplar, ateşe verilip devrilmiş çöp bidonları var. Çöp bidonlarını marketten alınan kolonyayla yakıyorlar. Kolonyanın ucunu çakmakla tutuşturuyorlar, sonra uzaktan bidona sıkıyorlar. Minik bir lav tabancası gibi saniyeler içinde koca konteyneri alevler sarıyor. Daha ‘ateşli’ gençler çöp yaktıkça çevik polis sizin olduğunuz yere yönlendiriliyor. Les Cortes Catalanas Caddesi’nden ara sokaklara çekilip, paralel sokaklardan yine caddeye toplaşıyoruz.
Yanımda taş çatlasın 20-22 yaşlarında bir İtalyan genç var. Adriyatik zeytini gibi simsiyah gözler, kıvırcık karma karışık saçlar... Victor Hugo’nun ‘Sefiller’inden fırlamış, Bastille Meydanı’nda savaşan Gavroche’un ete kemiğe bürünmüş hali gibi bir çocuk... Tek kelime İspanyolca ya da başka bir dil bildiği yok. Buna mukabil pek konuşkan. İkimiz de İspanyolca mı, Katalanca mı olduğunu bilmediğimiz sloganlara eşlik etmeye çalışıyoruz. Atılan sloganlardan tek anladığım; hali, tavrı hık demiş bizim Vali Mutlu’nun burnundan düşmüş Belediye Başkanı Xavier Trias’ı pek de hayırla yâdetmediğimiz...
BARCELONA’DA TENCERE-TAVA
İki yıl önce bir kadının gözünün çıkması sonucu Katalunya’da TOMA veya plastik mermi kullanılması yasak. Buna mukabil İspanyol polisi tarihinde ikinci kez gaz bombası kullanıyor olaylarda. Bizimkilerin gazıyla kıyaslandığında lavanta gibi. Biraz göz yaşartıyor, acık da boğaz gıcıklıyor o kadar. Türkiye’dekiler gibi eliniz, yüzünüz, kaşlarınız, ciğerleriniz yanmıyor. Bir de burada LRAD yani uzun menzilli akustik aracı diye bir şey kullanıyor polis. İnanılmaz bir ses çıkarıyor ve göstericilerin dağılmasına neden oluyor. LRAD’ın uğultusuyla Deputacio Sokağı’na doğru kaçmaya başlıyoruz ve pusuya düşüyoruz: Önümüz, arkamız sobe!
Barcelona halkı, tıpkı Gezi olaylarındaki gibi pencerelerden tencere-tava çalıyor, eğer polis geliyorsa göstericileri uyarıyor, apartmanlara sığınabilmeleri için otomatiklere basıyor. Bazıları apartmanlara dalıyor, biz küçük bir grup Arena adında bir lezbiyen diskosuna sığınıyoruz. Cinsel tercihleri farklı olmasına rağmen, Barcelonalı lezbiyenler halk kahramanlarını içkiler ve öpücüklerle karşılıyor.
Tekrar dışarı çıktığımızda artık ortalık daha sakin. Saat gecenin ikisi. Tepemizde dolaşan helikopterlere inat, ıslıkla ‘Enternasyonal’i çalarak otelime geri dönüyorum. Beynelmilel bir şey işte... Çünkü yarın kutlama var. Belediye meclisi yıkımı durdurma kararı almış, Can Vies gönüllüler tarafından yeniden inşa edilecek.
Bu zafer ne solcuların, ne ayrılıkçıların, ne Katalanların ne de İspanyolların. Bu zafer başta tencere-tava çalan Barcelona halkının, sonra Bastille, Katalunya ya da Taksim... Dünyanın bütün meydanlarının.
Merak etme anne, ben en arkadaydım...