Güncelleme Tarihi:
“Dövüş Kulübü’nün ilk kuralı: Kulüpten söz etmemek. İkinci kuralı: Kimseye kulüpten söz etmemek.”
Ben şimdi büyük kuralı bozup size önemli bir sır vereceğim: ‘Dövüş Kulübü’nün patronu, Kıyamet Projesi’nin mimarı Tyler Durden ölmedi! Çünkü “Bazı hayali arkadaşlar asla çekip gitmez!”
Tyler, durgunluğun uyuşukluğu, sıradanlığın ‘huzur’u ile sarmalanmış hayatlarımızı, ucuz seri üretim mobilyalarımızla süslediğimiz ‘korunaklı’ barınaklarımızı bu sefer çizginin dünyasında sarsıyor. Chuck Palahniuk’un bizimle 19 yıl önce tanıştırdığı Tyler ve Sebastian, şimdi 10 fasikülden oluşan bir çizgi romanın kahramanları!
Çizimlerini Cameron Stewart’ın yaptığı çizgi romanın ilk iki fasikülü Türkiye’de de Ayrıntı Yayınları tarafından basılarak raflardaki yerini aldı. İşte karşınızda; 30 yaşında yazarlığa bulaşan, ilk kitabı ‘sert’ bulunduğu için yayınevlerinden dönünce ‘sert’in ne olduğunu göstermek için yazdığı ‘Dövüş Kulübü’ ile edebiyat dünyasında yerini alan, insanların kendisine günah çıkardığı okuma günlerinde Guts gibi hikâyeleri ile onlarca kişiyi bayıltacak kadar kendinden geçiren Chuck Palahniuk.
Böyle bir kitabın devamını getirmek bir yazar için risk. O riski azaltmak için mi çizgi roman dünyasını tercih ettiniz?
Evet, gerek romanımın kendisi, gerekse David Fincher’ın filmi öyle vefalı, öyle tutkulu bir izleyici kitle edindi ki, devam niteliğinde bir anlatının kendi otoritesini sağlamasının yolunun ancak önceki ürünle karşılaştırılamayacak üçüncü bir araçla, yani romandan veya filmden farklı bir araçla anlatılması olabileceğine karar verdim.
TYLER ILE SEBASTIAN ARASINDA!
Çizgi dünyası size nasıl bir güç, özgürlük verdi? Çizginin gücü, sunduğu özgürlük; hayal kırıklığı yaşanmamasına yetecek mi?
Çizgi romanda hem büyük bir üzüntüyü, -bir filmin göze alabileceğinden daha büyük bir üzüntüyü- anlatma, bir yandan da bu güçlü duyguları katlanılır kılma özgürlüğü var. Ayrıca, uzun kurmaca yazarken, karakterlerin görünüşlerini ya da olay mekânlarını betimlemekten kaçınıyorum; çünkü iki tür betimleme de romanın hızını yavaşlatma eğiliminde. Ama iyi bir illüstratör, çizer, olay örgüsünü sekteye uğratmadan nesnelerin ve kişilerin nasıl göründüğüne bol bol dikkat çekebiliyor. Bu bakımdan, çizgi roman bana, konuları daha yoğun bir duygusal güçle anlatma ve olay örgüsündeki unsurları ayrıntılı betimleme imkânı veriyor.
Peki bu betimlediğiniz karakterlerden hangisi size daha yakın: Cesur, özgür, sınırsız Tyler mı yoksa sıradan hayatının içinde var olmaya çalışan anlatıcı-karakter Sebastian mı?
Hayatım Tyler olmak ile -hikâyenin devamındaki anlatıcı karakter- Sebastian olmak arasında dengelenmiş vaziyette. Tyler olarak muazzam fikirlerim var, ama her durumda yalnızca Sebastian tarafım bu fikirleri kurgu düzeyinde uygulamama ve yerli yerine oturtmama vesile oluyor.
Uç karakterleri gerçekçi bir tarzda anlatan bir yazarsınız. Hal böyle olunca özel hayatınız da merak konusu oluyor. Siz de karakterleriniz kadar cesur, kurgularınız kadar dolu dolu yaşayabiliyor musunuz? Başka bir deyişle; Çok mu çılgınsınız yoksa çok mu hayalperest?
Hayatım uçlarda değil ama uçlarda yaşayan insanlarla temasım var. Benim işim bir gazetecininki gibi, hat safhada gözü kara insanların gerçek hikâyelerini toplamak ve muhafaza etmek.
Okuma günlerinde bir rock star gibi hayranlarla çevriliyor etrafınız. Okurlarınıza şişme bebek gibi hediyeler dağıtıyorsunuz. Türkiye’de de bir okuma günü düzenleme ihtimaliniz olur mu? Gelecek olsanız, buradaki okurlarınızı ne tür bir sürpriz beklerdi?
Doğruyu söylemek gerekirse, okuma etkinliklerimden her birine binlerce dolar değerinde ödüller ve armağanlar gönderiyorum, çünkü okurlarımın bir yazarı muhtemelen daha önce şahsen görmemiş olduklarını biliyorum ve böyle bir ilk deneyimin onlar için elimden geldiğince renkli, neşeli ve etkili olmasını sağlamak istiyorum. Örneğin, internette ışıklı toplarla yapılan gösterimin videolarını seyredin. Muhteşem! Bu gibi etkinlikler düzenlemek için ne kadar maliyet ve emek gerektiği benim için önemli değil ama ne zaman ülke dışında böyle etkinlikler düzenlemeye kalkışsam, hazırladığım ödüller ve sahne malzemeleri altıyla dokuz ay arası gümrükte takılı kalıyor. Bunlar şımarıkça etkinlikler ve bir sürü para boşa gidiyor. Garantili bir sevkiyat yöntemi olsa, Türkiye’deki okurlarıma her şeyi getirirdim.
DERGİLERİN ÇOĞU KORKAK
Artık dünyaca ünlü bir yazarsınız. Yine de Playboy’a yazmaktan hiç vazgeçmediniz. Neden?
Öncelikle çok az dergi öykü yayımlıyor. Öte yandan, Playboy dergisi benim meydan okuyan konularımı yayımlamakta asla tereddüt etmiyor. Hikâye başına güzel ödemelerde bulunuyor; geniş bir okur kitlesinin memnuniyetini kazanmak için hikâyeleri özgün çizimlerle sunuyor. Başka hiçbir dergi kendi kaynaklarına yaslanarak benim çalışmalarımı yayımlama cüreti göstermezdi. Geniş okuyucu kitlesine sahip diğer dergilerin çoğu korkaktır ve ayrıca, kolayca rencide edilmiş insanları çekingenliğe davet etmek zorundadırlar.
Türkiye’de kitaplarınızdan biri, ‘Ölüm Pornosu’, devlet tarafından ‘müstehcen’ bulunup, yasaklandı ve toplatıldı...
Sansürlenmiş yahut yasaklanmış bir kitap uzun vadede her zaman daha fazla satar.