Güncelleme Tarihi:
Love and Death (1975, Woody Allen)
Woody Allen’ın Fyodor Dostoyevsky'den Sergei Eisenstein’a kadar tüm Ruslara kafayı taktığı; Kafkavari kaygıyı ve Kierkegaard'ın korkusunu birleştirip, Savaş ve Barış, Suç ve Ceza ile Babalar ve oğullar gibi klasiklere dokundurup kesintisiz bir komedi haline getirdiği Love and Death gerçekten dünyanın en ilginç filmlerinden biridir.
Filmde Allen, otuza ulaşana kadar ışıksız uyuyamayan Boris'i canlandırıyor. Film boyunca Allen, stilize bir parodi sunuyor ve filmin sonunda bize aşk ve ölümü, bir insanın yaşam hakkında öğrendiklerini, aklımızın harika ve vücudun eğlenceli olduğunu anlatıyor.
Blade Runner (1982, Ridley Scott)
Philip K Dick'in bilim kurgu romanına dayanan uzun metrajlı film Blade Runner, ‘Androidler, elektrikli koyun düşler mi?’ sorusuyla beyinlerimizi yakmayı başarır. Harrison Ford, Tyrell Corporation'ın genetik mühendisleri tarafından yaratılmış, Blade Runner adı verilen köleleştirilmiş insan yapımı robotlardan biridir. Diğer gezegenleri keşfetmek ve sömürgeleştirmek için görev yapmak üzere tasarlanmıştır.
Film, sibernetik dönemde insanın ne anlama geldiğini sorguluyor ve şu soruları gündeme getiriyor: Eğer yapay zeka insana benzeyen ve insan gibi hareket eden bir beden içerisine yerleştirilirse, insan olarak kabul edilmez mi? Androidler onları yaratan insanlardan önemli ölçüde farklı mıdır? Hani nerede varoluşçuluk!
Barton Fink (1991, The Coen Brothers)
Fargo, The Big Lebowski, No Country for Old Men ve Blood Simple gibi birbirinden kült filmler yapan Joel ve Ethan Coen'in yönettiği ve yazdığı Barton Fink, ömrün tükenmesini görsel bir araç haline getiriyorlar. Ve bunu Hollywood'un oyun alanına girer girmez tahrip olan sanatının gururuyla yapmayı başarıyorlar.
Filmde Fink, kendini doğru şeyi yaptığını söylerken aslında kendini satan iktidarsız entelektüel bir adam olarak tasvir ediyor. Çünkü bazen, günlük hayatın faşizmi tarafından baştan çıkarılmanın tam ortasında olduğumuzu bilmiyoruz. Film boyunca cennet ve cehennem metaforu içinde gidip geliyoruz.
The Truman Show (1998, Peter Weir)
Jim Carrey’in ana karakter olan Truman’ı canlandırdığı film, insanı hem eğlendiren hem de kafasında deli sorular döndüren bir sine ma şaheseri. Truman aslında doğduğu andan itibaren bir TV şovunda yaşayan ve tüm insanlığın ilgiyle izlediği bir karakterdir. Ancak kendisinin bundan haberi yoktur. Durumun farkına vardığında ise kendine has bir çıkış yolu bulmaya kalkar. Tabii her şey yine izleyicinin gözü önünde olur. Film karmaşık sorular sorar ve izleyiciyi bu maceranın sosyal davranış hakemi olmaya zorlar.