Güncelleme Tarihi:
"Hayatım beklediğim gibi olmadı, oysa ne hayaller kurmuştum.""Bu yaştan sonra ne yapabilirim, ne işe yararım ki?". Bu tip yakınma veya savunmaları, hemen hepimiz birilerinden duymuşuzdur. Bu tür düşünceler insanı vaktinden önce yaşlandıran, depresyona sokan duygulara yol açıyor. Ne yazık ki gençlikte de, orta yaşlarda da sıkça rastlanan bir durum bu. Otuz yaşına geldiği halde hala yolunu çizememiş, kendini hayatın akışına bırakmış hırçın ve bezgin kişilerin sayısı pek az değil. Oysa yaşımız, durumumuz ne olursa olsun, kendimize amaçlar belirlemek, hedefler koymak yaşantımızı daha anlamlı kılacağı gibi, heyecan katar, tatmin hissi ve mutluluk verir. Tersi, tatsız tuzsuz bir yaşam içinde sürüklenmekten başka bir şey değildir. Kendimize layık gördüğümüz hayat gerçekten bu mu? Neden kendimize yeni bir yol seçmeye cesaret edemiyoruz?
Aslında bazen deniyoruz. Örneğin, yeni yıl, yeni yaş gibi dönüm noktalarını yeni amaçlar belirleme, hedefler koymak için fırsat olarak görüyoruz. Bazı kötü alışkanlıklarımızı bırakacağımıza, kilo vereceğimize, spora başlayacağımıza, daha sağlıklı yaşayacağımıza, şu hedefe şu kadar zamanda ulaşacağımıza dair sözler veriyoruz. Hatta bağlayıcı olması için, yakınlarımıza da ilan ediyoruz. Ne var ki, kendi kurallarımıza uymak bile zor geliyor, motivasyonumuz kısa zamanda sönüveriyor. Ya çeşitli mazeretlerle hedefimize ulaşmayı belirsiz bir zamana erteliyoruz, ya da yakınlarımızı düş kırıklığına uğratmış olmanın ezikliğini de yüklenerek, iradesizliğimiz için kendimize kızıyoruz. Her durumda, kendimize güvenimizin darbe aldığı, heyecanın ve doyumun giderek azaldığı, sıradan bir yaşantıya mahkum oluyoruz. Peki, bunu niçin yapıyoruz? Niçin gelişmeyle daha mutlu olacağımız bir yolda ilerlemekten alıkoyuyoruz kendimizi? Buna kendi mutluluğunu sabote etmek (baltalamak da) demek de yanlış olmaz.
Şimdi, en yaygın kendini baltalama yollarına ve onları nasıl düzeltebileceğimize bakalım:
1. OLANLA YETİNMEK
Çoğumuz, reddedilme korkusuyla, farkında olmadan, güvenliğe oynarız. İster heyecan vermeyen bir iş, ister tatmin etmeyen bir ilişki olsun, olası acıyı azaltmak için, bilinçsizce, beklentilerimizi düşük tutan bir strateji geliştiririz. Hayatlarımızda yeni deneyimler ve tutku isteriz, ama bilinmeyene dair korkumuz, çoğunlukla mutluluğa ulaşma arzumuzdan daha güçlüdür.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Hayatımızın reset düğmesine bastığımızı varsayalım ve hayal ettiğimiz şeylerin gerçekleşmesi halinde yaşantımızın nasıl olacağını gözümüzde canlandıralım. Hiçbir şey kalıcı olmak zorunda değildir; hayatımızın herhangi bir anında yön değiştirme şansımız vardır. O düğmeye basmak, yaşantımızın standartlarını gerçekten yükseltecektir.
2. KALBİMİZİN YERİNE AKLIMIZI DİNLEMEK
Sezen Aksu, bir konserinde dinleyicileriyle sohbet ederken şöyle demişti: "Ne zaman aklımı dinlediysem çuvallamışımdır." Gerçekten de kalbimiz bize her zaman doğruyu söyler. Kendimizi aşırı düşünceyle kurcalamak, mutluluğumuzu engelleyen en yaygın alışkanlıklardan biridir. Aşırı analiz, aşırı eleştiri ya da sadece, hissettiklerimize yanlış anlamlar yüklemek gibi... Duygularımızı göz ardı ederek, yalnızca düşüncelerimize itibar edersek, belirsizliğin tuzağına düşebiliriz. Düşüncelerimiz genellikle korkudan kaynaklanır ve bizi, kendimize dair farkındalığımızı artırmak ve kabullenmek yerine, korkudan uzaklaşacak şekilde davranmaya götürür.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Telkin, meditasyon veya bizim için uygun olan her neyse, o yöntem aracılığıyla, kim olduğumuza dair inancımızla ilgili olarak kendimizi eğitebiliriz. Eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, amaçlarımıza değer olduğumuza inanmalıyız - ki öyleyiz.
3. İLHAMI GÖZ ARDI ETMEK
Hepimize zaman zaman ilham gelir. İster herhangi bir yere gitme, ister aklımızdan geçen bir hakikati belirli bir zamanda söyleme dürtüsü, ister mutluluğu yakalamak için içten gelen bir hareket... Çoğumuz bu duygularımıza göre hareket etmeyiz; çünkü tam da ilhamların bizi harekete geçireceği anlarda kaygılarımız devreye girer. Mevcut hayatımızda sıkışıp kalmışsak, değişiklik fırsatları elimizden uçup gider.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Bu alışkanlıktan kurtulmanın yolu dürtülerimizi beslemektir. Örneğin, kitap mı yazmak istiyorsunuz? Bir parça kağıdın üzerine bir kalem koyun veya bilgisayarınızda dosya açın, hazırda dursun. Eğer bir yere seyahat etmeye hevesleniyorsanız, internetten uçak ve otel araştırın, hatta sevdiğiniz bir kitapçıya giderek, ilginizi çeken yerleri seyahat rehberlerinden araştırın. İlhamınızı beslemek için, hayalinizdeki yolculuğu anlatan bir resmi buzdolabının kapağına da da yapıştırabilirsiniz ki her gördüğünüzde sizi dürtsün. Yapacağımız şey, sadece kendimizi dinlemek; şefkat, şükran ve neşeyle yanıt vermek. Zor görünmüyor, değil mi?
4. KORKULARIMIZIN BİZİ YÖNETMESİNE İZİN VERMEK
Acı çekmekten korktuğumuz için, çoğumuz yaşamın tadını yeterince çıkaramıyoruz. Korku, insanın hayatını yiyip bitiren durumlara, depresyona, bağımlılığa ve diğer kendine zarar veren kötü alışkanlıklara yol açabiliyor. Bu yüzden, bize aşina gelen şeyler güven veriyor, bilinmeyene uzanmak çok sinir bozucu olabiliyor. Oysa dönüşüm, bizden belirsizliği kabul etmeyi ve bilinmeyeni kucaklamayı istiyor. Doyum ve kendinden hoşnutluk bunun sonucunda geliyor.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Belirsizlik zamanlarında neşemizi ve kendimize güvenimizi koruyabilmenin en iyi yolu, kalbimizin sesini dinlemektir; zira ilham kalp aracılığıyla gelir. Tanıdığımız en mutlu, en başarılı ve sağlıklı insanlar, kalpten gelen bilgeliğe güvenmeyi öğrenmiş olanlardır.
5. AMAÇ BELİRLEMEKTEN KAÇINIYORUZ
Hayatta yapmak istediğimiz pek çok şey var, fakat bunların çoğunu aklımızda, kalbimizde ileriye yönelik hayaller olarak tutuyoruz. İster yaşamımızın nihai amacını keşfetmek olsun, ister bizi bir adım ileriye götürecek daha basit bir şey, kendimize amaç olarak belirleyeceğimiz şeylerden uzak durabiliyoruz. Bunu çoğunlukla kendi gerçeğimizle yüzleşmekten kaçtığımız ve konfor alanımızın dışına çıkmaktan çekindiğimiz için yapıyoruz.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Küçük hedeflerle başlayın. Başta büyük hedefler belirlemek, bu bir kariyer planı, iki yıllık dünya seyahati, ya da mankenlere taş çıkaracak bir fiziğe sahip olmak olabilir. Örneğin kiloluysanız, hemen mükemmel bir vücut düşlemek yerine önce fazlalıklarınızdan kurtulmaya odaklanmanız gerekir. Küçük hedeflere ulaştıkça, büyük hedefe daha az yol kalır. Net hedeflere sahip olmak başlı başına bir motivasyon kaynağıdır. İşte çok yakın bir örnek; FitWell’in başarısının ardında kullanan herkesin önce kendisine bir hedef belirlemesi yatıyor. Böylece neye ulaşacağınızı bilerek kararlı adımlarla, sizi motive eden mobil koçunuzun da yardımıyla hedefinize daha kolay ulaşabiliyorsunuz. Hedefinizi, amacınızı belirleyin, ona ulaşacak yolu zihniniz ve kalbiniz size gösterecektir.
6. DİĞER İNSANLARIN DÜŞÜNDÜĞÜNÜ ÇOK FAZLA ÖNEMSİYORUZ
Çoğumuz, mutluluğumuzu etkileyecek seçimlerimizi başkalarının onaylamasına gereğinden fazla önem veriyoruz. Nefret ettiğimiz bir işi bırakıp yeni işi denemek istediğimizde, en yakınlarımız kararımızı yargılayacak, en azından onaylamayacak diye endişeleniyoruz. Oysa, bu, amacımıza ulaşmayı zorlaştırmaktan başka işe yaramıyor.
NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?
Çevremizde bize inanan insanların bulunmasını istemek en doğal hakkımız, fakat önce kendimize inanıyor olmamız gerekmez mi? Başkalarının ne düşündüğünü dert ettiğimizde, bunu kendi içimize dönüp özgüvenimizi geliştirmek için bir fırsat olarak görelim. Başkalarının bizi desteklemesini bekliyorsak, önce kendi kendimizi destekleyeceğiz.
Bizim de Fitwell ekibi olarak sizi her zaman destekleyeceğimizi zaten biliyorsunuz, değil mi? :)