Güncelleme Tarihi:
Bundan iki yıl önce Marmara Denizi açıklarında Greenpeace’in dev yelkenlisi ‘Rainbow Warrior’da (Greenpeace’in milyonlarca insana ilham veren gemisi) efsane kaptan Peter Wilcox’la sohbet ediyorduk.
1985’te Marshall Adaları’ndaki nükleer denemeler sonrasında adalıları nasıl tahliye ettiklerini, geminin Fransızlar tarafından bombalanıp batırılışını anlatıyordu. Bunları yapan efsane bir gönüllü ekibinden söz ediyordu. İşte onlardan biri daha var karşımda.
Bunny McDiarmid (60), kendi hayat hikâyesine önce Yeni Zelanda’yı anlatarak başlıyor...
Greenpeace Başkanı, Amazon ormanlarında yapılan mega baraj inşaatına karşı gerçekleştirilen eylemde gözüküyor.
Nükleer enerjiyle mücadeleyi daha çocukken Yeni Zelanda’da öğrenmiş. Hükümetin soğuk savaş döneminde “Artık biz de nükleer güç sahibi ülkeler arasına mı girsek?” tartışmalarına memleketçe topyekûn karşı durmuşlar. O gün bugündür, Yeni Zelanda ‘nükleersiz ülke’ olarak anılmaya başlamış... 60 yıllık hayatının her köşesine de bu mücadeleyi sığdırmış... Sonra 1985’te Greenpeace tarihi açısından da çok önemli olan Fransa’nın gemilerini batırma hikâyesine geliyor sıra...
DOĞAYI SÖMÜRMEYE ALIŞTIK
“ABD’de Rainbow Warrior ile karşılaşana kadar Greenpeace’i bilmiyordum. ABD’nin 1950’lerde nükleer denemeler yaptığı Marshall Adaları’nda kampanya yapacaktık. Adalılardan yardım isteği geldi. Kanser vakaları vardı, sağlık sorunları yaşıyorlardı. Halen nükleer kirliliğin izleri vardı. Gittik, 300 kişiyi tahliye ettik. Bu oradaki halk için çok derin bir konuydu. Onlar adaya ruhsal olarak bağlıydı. Şimdiki endüstriyel toplumlarda bu duygu bizim kaybettiğimiz bir şey. Doğayı sömürmeye alıştık. Bu Greenpeace’teki ilk işimdi. Doğaya yapılan şiddetle insana yapılan şiddet aynıydı...”
GREENPEACE GEMİSİ BOMBALANDIĞINDA EKİPTEYDİ
Marshall Adaları’nda Greenpeace’in kampanyası sırasında Fransız istihbaratı Rainbow Warrior’ı bombaladı. McDiarmid de ekipteydi ancak şans eseri o gece kamarasında kalmıyordu. Bombaların biri onun kamarasına isabet etmişti. Ancak gemideki fotoğrafçı Fernando Pereira, onun kadar şanslı değildi. Trajik olayda hayatını kaybetti. McDiarmid, adalıları başka bir yere tahliye ettikten altı ay sonra tekrar onların yanına gitti. Yıllarca adaların daha yaşanabilir olması için mücadele etti.
AKTİVİZMLE ANLAM KAZANAN BİR YER
Bunny McDiarmid, Yeni Zelanda’da üç şirketin 2014’te sismik patlamalarla petrol aramasına karşı yapılan bir protesto eyleminde görülüyor. Kendisi Yeni Zelanda’yı ‘Aktivizmle anlam kazanan bir yer’ olarak tanımlıyor. Dünyada ilk kez kadınlara seçim hakkı tanıyan bir yer... Bunu yaparken de “Sorarak almadık, mücadele ederek kazandık” diyor. McDiarmid, dünyayı görmek için Yeni Zelanda’dan çıktıktan hemen sonra ABD’de ‘Rainbow Warrior’ ile karşılaşıp Greenpeace’e dahil oluyor.
TÜRKİYE ÇOK ŞANSLI
Söz dönüp dolaşıp Türkiye’ye geliyor. Türkiye’de eskisi kadar protesto gösterileri yapılamıyor. Bunun için de şunları söylüyor: “Tarihin akışını görebiliyoruz, özellikle referandum sonrası alan daralmış olabilir ama çevre mücadelesi devam ediyor. İnsanlar kendileri için önemli olanı korumaya devam edecektir. Bizi bölen özelliklerden daha çok bizi birleştiren özelliklere sahibiz. Greenpeace siyasi bir organizasyon değil. Birçok insanın partiler üstü ortak değerleri var. Ve bu değerlere sahip insanlar bizi daha yeşil ve daha adil bir dünyaya taşıyacak...”
Türkiye’nin rüzgâr ve güneş enerjisi açısından çok şanslı olduğunu vurguluyor: “Yenilenebilir enerjiye doğru net bir geçiş var. Fosil yakıtlardan vazgeçiliyor. Türkiye bunu iyi kullanabilir. Şirketler artık Amazon ormanlarını daha az kesiyor. Olumlu gelişmeler var ama bunlar yeterli değil. Türkiye bu konuda çok şanslı. Rüzgâr ve güneş bu ülkede çok fazla. Üstelik kömürün artık ekonomik olarak çok da değeri yok. Yenilenebilir enerji kaynakları çok daha verimli... Çoğu ülke sonsuza kadar büyümek istiyor. Bu doğru değil çünkü doğa sınırlı. Bu büyüme çılgınlığı çok yanlış.”
90 METRELİK BACAYA TIRMANDI
McDiarmid, dünyadaki Greenpeace’in en başındaki isim oldu ancak durmuyor, sürekli çalışıyor, yeri geldiğinde eylemlere de katılıyor. “Amazon resiflerinde sondaj yapmak isteyen Belçikalı bir şirketin 90 metre uzunluğundaki bir bacasına tırmandım. Geçen aydı ve hiç kolay değildi...” derken gülümsüyor ancak heyecanı gözlerinden okunuyordu. Şiddetsiz eylemin her zaman bir parçası olduğunu anlatan McDiarmid, buna hayatı boyunca devam edeceğini de şöyle belirtiyor:“Bugünün dünyasından korumak, bunun için mücadele etmek, protesto gösterileri düzenlemek hayatımızın artık önemli bir parçası. Siyasi katılımda bulunmak da çok önemli. Yeşil ve katılımcı bir dünyada yaşamak gerekiyor.” Dünyadaki dengelerle, yeni siyasi liderlerle ilgili görüşünü soruyorum. Süper güç Amerika’nın yeni lideri Trump iklim değişikliğine inanmadığını açıklamıştı. McDiarmid, Trump için de “Dünyaya liderlik etmiyor. Tüm ülkeleri temsil etmiyor. Onun tutumları diğer devletlerin iklim değişikliği için mücadele etmesine engel değil. Trump’ın iklim değişikliğine inanmaması bunun gerçek olmadığı anlamına gelmiyor” diyor.