Güncelleme Tarihi:
Tarih, 26 Ekim 1958... ABD merkezli havayolu şirketi Pan Am tüm dünyanın kültür haritasını değiştirecek, insanlığın ufkunu açacak bir ilke imza atıyor: İlk Boeing 707’yi lanse edip, tarihin ilk ticari okyanus ötesi uçuşunu gerçekleştiriyor. New York’tan Paris’e uçuş, bugün bizim için küçük bir adım belki fakat o dönem insanlık için büyük bir adım. Dünya küçülüyor, ülkeler birbirine yaklaşıyor...
Yine de herkese açık bir bilet değil bu. Pan Am’ın sunduğu eşsiz deneyimi sadece yeni keşifler, hazlar peşindeki elit kesim karşılayabiliyor. Öyle böyle bir pahalılık değil. Düşünün, New York-Paris gidiş-dönüş iki kişilik uçak biletine, o dönem son model Chevrolet araba alınabiliyor.
ISTAKOZSUZ UÇAMAM
Her şeyi başlatan isim Pan Am’ın sahibi Juan Trippe. Adının bir Meksikalıyı andırması sizi yanıltmasın. Trippe, Yale mezunu, elit bir ailenin çocuğu. “Her Amerikalı Avrupa’yı görmeli, ufkunu açmalı” rüyasına Yale’den dostlarını da ortak etmiş, işe koyulmuş. ABD-Küba arasında ufak tefek nakliye işleriyle uğraşan kargo firması Pan Am’a 707’yi katarak jet set döneminin başlamasını sağlamış.
O uçaklarda o dönemin başlaması doğal. Bugünün bazı uçakları Pan Am’ın ilk 707’lerinin yanında ‘tavuk kümesi’ gibi görünebilir. Tamamen konformist ve hedonist düzen üzerine kurulu bir tasarımdan bahsediyoruz: Oturma grupları, kahve sehpaları, bar bölümü... Ya o giyim kuşam? İlk dönem uçuşlardaki giyilenler şimdi büyüklerimizin dilindeki “Bir zamanlar İstiklal’e kravatsız çıkılmazdı” sözünü doğruluyor.
Örnek mi? Bugün rahat etmek adına pijamadan hallice bir eşofmanla yapılan uçak seyahatleri için dönemin yıldızları Audrey Hepburn ve Brigitte Bardot modaevlerine özel kostümler diktiriyor. Uçuş boyunca servis edilen yemeklerse Paris’in kült mekanı Maxim’s’e emanet. Istakoz, istridye ve havyar mönünün olmazsa olmazları.
Şimdi de jet setin altın çağına gidelim: ‘Mad Men’ izleyenlerin az buçuk aşina olduğu sahneler... Mick Jagger’ın Pan Am hostesi sevgililerinin olduğu, bir başka hostesin erotik anılarından oluşan ‘Coffee, Tea, or Me?’ (Kahve mi, Çay mı, Ben mi?) kitabının uzun süre ‘bestseller’ tahtında oturduğu, beyazperdede ‘Dr. No’ ile 007 fırtınasının başladığı ve kısa sürede James Bond’un bir jet set ikonuna dönüştüğü, hosteslerin zamanla metreslikten evliliğe terfi ettiği, yazın St. Tropez kıyılarında, kışın Alp Dağları eteğinde geçen ihtişamlı bir dönem.
BAŞROLDE BOND, JAMES BOND
Gerçek olamayacak kadar bu parlak, ihtişamlı döneme dair sihrin bozulması, 60’ların sonuna 70’lerin başına denk geliyor. Tarih yazdığını fark eden Pam Am’in sahibi Trippe, aristokratlığı bir kenara bırakıyor ve “Pan Am dünyayı değiştirsin, taşıyabildiği kadar yolcu taşısın” telaşına kapılıyor. Zaman içinde o orijinal jet set uçaklar çoktan modifiye edilmeye, koltuğa boğulmaya ve yeni orta sınıfın yeni eğlencesine dönüşmeye başlar. “Daha büyüğünü yapalım” hezeyanına kapılan Pan Am, 747 modelini çıkarır. Dolmayan uçaklarsa kısa sürede Pan Am’ın sonunu getirir.
Bir yandan martinisini yudumlarken hostes kalçası süzmeyi ihmal etmeyen James Bond’a özenen gençler ayıplanır, yerine ‘Easy Rider’ afişi göklerde dalgalanır. Devir, serserilik devridir. Centilmen playboy James Bond, yerini serseri tavırlı yıldızlara bırakmıştır. Jet set devri, tam da o dönemin yüzü olan Frank Sinatra’nın “Game is Over’ (Oyun Bitti) şarkısı için stüdyoya girmesiyle sona erer. Oyun gerçekten bitmiştir.
JET SET LAFI DEDİKODUDAN ÇIKTI
Dönemin belki Hollywood yıldızlarından bile daha mühim bir aktörü var: Igor Cassini. Ağırlıkla Hollywood dedikoduları kaleme alan bir köşe yazarı olmasına rağmen, ‘şöhret’ kavramının altın çağını yaşaması Cassini’yi de dünya çapında önemli biri yapıyor. ‘Jet’ ile dünyayı dolaşmaya başlayan varlıklı, şöhretli ve zevk sahibi kitlenin küçük maceralarını ve sırları paylaşmaya başlıyor okuyucularla. Yazılarında sık sık kullandığı ‘Jet Set’ tabiri kısa sürede dünyaya yayılıyor. Böylece, jet setliğe ilk adım önce Boeing 707’nin deri koltuklarından, sonra Cassini’nin köşesinden geçmeye başlıyor.
HAYDİ GEL BENİMLE UÇ
Bir şarkı, dönemin fon müziği tadında pikapta dönüyor da dönüyor: ‘Come Fly With Me’ (Haydi Gel Benimle Uç), havayolu reklamlarında kullanılıyor, mest ediyor. Bir kişi hariç: Şarkının sahibi, dönemin poster çocuğu Frank Sinatra. Küçük bir sırrı var Sinatra’nın, o da uçak korkusu. Jet uçuşlar arttıkça, ‘Come Fly With Me’ daha da çok çalınıyor, havaalanı şirketleri Sinatra’yı ve şarkıyı reklamlarında kullanmakta daha da ısrar ediyor. Mafya dünyasında bulaştığı karanlık işler basına sızdığı için çok acil imaj parlatma çalışmasına girmesi gereken Sinatra, tüm korkularına rağmen, çaresiz, “Evet” diyor. Böylece de döneminin resmi sesi, yüzü o oluyor.