Güncelleme Tarihi:
Yeni diziniz ‘Hatırla Gönül’de (Star) Gönül, hafızasını kaybetmiş bir kadın... Aynı durumda siz olsanız, en çok neleri hatırlamak istersiniz?
Yaşadığım hiçbir anı unutmak istemem çünkü hepsinden besleniyorum ya da bir şekilde ders alıyorum. Zaten bazı anlar öyle özel oluyor ki unutmak mümkün olmuyor ve her aklıma geldiğinde beni mutlu ediyor.
Sizce insan hafızasını kaybettiğinde gerçek aşkını da unutulabilir mi?
Eğer kim olduğunu unutuyorsan âşık olduğun adamı da unutursun, Gönül gibi. Çok acımasızca geliyor kulağa değil mi?
Aynı kadına âşık olan iki adam ve bir aşk üçgeni. Üç kişinin olduğu bir ilişkiye aşk adı verilebilir mi?
Aşk iki kişiliktir. Nokta.
Aşkla ilgili başka ne gibi tanımlarınız var?
Ben aşkı, aşk gibi yaşayanlardanım. Kalp atışım değişir. Romantik olmalı, yalansız olmalı, yaşanacaksa adam gibi yaşanmalı. Yağmurda el ele yürünmeli, şarkılar tutulmalı, mesajlar, sürprizler... Kavga da olur ama aşktan...
Kadın-erkek ilişkilerinde duvarları olan biri gibisiniz. Nasıl bir erkek o duvarları ortadan kaldırır?
Evet, duvarlarım var. Ne hızlıca birilerinin hayatına girebiliyorum ne de hızlıca kendi hayatıma dahil edebiliyorum. Arkadaşlık ilişkilerimde de böyle. Ama duvarlar yıkıldıktan sonra da çok sağlam ilişkilerim olur. Bir erkeğin duvarımı yıkabilmesi için belli bir kriterim yok. Bunun hesabı olmaz ki, görürsün ve olan olmuştur o an...
En son konuştuğumuzda ailenizle yaşadığınızı söylemiştiniz. Hâlâ öyle mi?
Artık kedim Rita’yla birlikte yaşıyorum. Ailemle de yakın oturuyorum.
30’ların kadınlar için bir dönüm noktası olduğu söylenir. 30’lar sizde neleri değiştirdi?
Her yeni yaş bizden bir şeyler götürüp aynı zamanda da getiriyor. Galiba 30’ların 20’lerden farkı şu; 20’lerde hep oralarda kalacaksın, zaman ilerlemeyecekmiş gibi yaşıyorsun ama 30’lara geldiğinde zamanın çok hızlı geçtiğini ve hiçbir anı kaçırmaman gerektiğini fark ediyorsun.
Peki şimdi hangi konularda özgürleşip hangi konuları kafaya takar oldunuz?
En sevdiğim dönemim. Kendimle hem en çok yüzleşip hem de en barıştığım... Artık nelerden mutlu olduğumu daha iyi biliyorum. Daha az kafaya takar, daha çok düşünüp daha az konuşur oldum.
Sizin için ‘efe ya da erkek gibi hatun’ yorumları yapılıyor. Maskülen bir havanız olduğunu düşünüyor musunuz?
Bilmem, olabilir (gülüyor). Hiçbir zaman prenses olamadım. Mahallede futbol oynayan, her tarafı yara bere içinde bir çocuktum. Hep kendi işimi kendim yapardım. Galiba onun etkisi sürüyor.
GÜNÜMÜZDE GÜZEL GÖRÜNMEK İÇİN ÇOK ÇABA HARCANIYOR
‘Kayıp Şehir’den sonra daha seksi bir kadına dönüştünüz. Ruhunuz mu yoksa size gelen roller mi değişti?
Aysel’in öyle görünmesi gerekiyordu. Yani tamamen rolle ilgili bir durum.
Bana günlük hayatınızda da dekolte giymeyi seven bir kadın gibi geliyorsunuz. Öyle mi?
Tam da aslında bundan bahsedecektim. Bence seksi olmanın dekolte giymekle pek ilgisi yok. Ne kadınlar var ki hiç dekolte giymedikleri halde çok seksi görünüyorlar ya da çok açık giyinmelerine rağmen hiç seksi görünmüyorlar. Bence bu tamamen aura ila ilgili bir durum, enerji meselesi.
Seksi bulunmak sizi biraz kızdırıyor galiba...
Kızmak mı? Aaa iltifat ediyorsun Hakancım (gülüyor). Aslında seksi görünmek için bir şey yapmıyorum. Öyle görülüyorsam da bu tabii her kadın gibi hoşuma gider. Çünkü ‘seksi’, bence güzellik ifade eden bir kelime. Günümüzde de en çok çaba harcanan durumlardan biri güzel görünmek.
İYİ OLMAYI UNUTTUK, BU BENİ ÇOK KORKUTUYOR
Siyaset ne kadar ilgi alanınızda?
Ben sanatla uğraşan biriyim, dolayısıyla gündemde neler olduğunu takip ediyorum. Herkes gibi endişeli dönemlerden geçiyorum. Ama benim ilgi alanım sanat. Sanatın özgürce var olduğu bir dünya hayal ediyorum.
Son dönemde ülkemizde yaşananları nasıl yorumluyorsunuz?
Her ülkenin kendi içinde zor zamanları oluyor. Beni asıl üzen, insanların birbirine karşı duyarlılığını kaybetmesi. Yolda artık birbirimize bakmıyoruz bile ya da aynı topraklarda her an birbirimizden zarar göreceğiz korkusuyla yaşıyoruz. İyi olmayı unuttuk. Bunlar beni çok korkutuyor.
Türkiye’de kadın olmak zor mu?
Zor çünkü burada kadına bakış biraz farklı.
Ne gibi?
Kadınla erkek arasında cinsiyet farkı değil de sınıf farkı var gibi. Kadın olarak 1-0 yenik geliyoruz sanki dünyaya. O yüzden önce kendimize bir yer edinmemiz, sonra da onu kabul ettirmemiz gerekiyor.
Dizideki bir öpüşme sahnenizin ya da tiyatro oyununda giydiğiniz bir kıyafetin diziden/oyundan daha fazla gündeme geliyor olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bunu yasaklara, kadına bakış açısına, mesleğimizin hâlâ bir iş olarak görülmemesine bağlıyorum. Bütünüyle görsel ve estetik bir iş yapıyoruz ve başka kişileri canlandırıyoruz, bunu ayırt etmek gerekiyor.
Ekrandaki yasaklar ve sansürler ne hissettiriyor?
Yasak hep ilgi çeken bir kelime olmuştur. Kime göre, neye göre, neden yasak? Yasak sadece her ne için kullanılıyorsa onu daha cazip kılar.