Brooklyn’in Williamsburg mahallesi: Hipster’ların doğup büyüdüğü, serpilip tüm dünyaya yayıldığı yer. Yani bir nevi Hipster Cumhuriyeti. Burada tadacağınız her şey artizanal, herkes ‘vintage.’ Bugün dünyada herkesin adını sayıkladığı kahve çekirdeği çeşitleri, bere modelleri, restoran mönülerindeki vegan ya da glutensiz çeşitler, gözlükler, cupcake’ler, içtiğiniz taze sıkılmış sebze suları bundan 7-8 yıl evvel bu sokaklarda doğmuştu. Şimdiyse meraklı turistlerin kıskacında, bir açıkhava hipster müzesi adeta.
Williamsburg’un en popüler caddesi Bedford’da, bu günlerde yürüyünce şöyle manzaralarla karşılaşıyorsunuz: İlk kuşak hipster’lar artık çoluk çocuğa karışmış, puset itmekle meşgul.
Mahallenin bu kadar ‘ana akım’ olmasını kaldıramamış, tası tarağı toplayıp komşu muhit Bushwick’e taşınmışlar. Şimdi eski mahalleye sadece artizan ekmeğini almaya, bıyık düzelttirmeye geliyorlar. Muhitin yeni sakinleri, işin pozunda olan aileden zengin hispter’lar. Evet, baba parasıyla hipster olunur. İtinayla.
Bugün oğlunu/kızını New York’a üniversiteye göndermiş ‘Beyaz Türk’ ailesinin yeni sendromu bu: Çocuğunun Brooklyn’den ev tuttuğunu öğrenmek!
TÜRKİYE’DE NEREDE YAŞARLAR, NE YAPARLAR?
Bir dönem pantolonu yırtık, kafasına bir kutu jöleyi dökmüş, genç delikanlılara halk arasında, en çok da aile içinde ‘Zibidi!’ denirdi. Bugün, kemik çerçeve gözlüklü, bir karış sakal ya da absürd bıyıklı, beresi bol/şapkası yamuk, elinden kahvesini ve plağını düşürmeyen Türk gencine, yine aynı tonda, bu kez ‘Hipster’ deniyor eş dost arasında. Ve her popüler akımda olduğu gibi hipster’lık döngüsünü de birkaç adım geriden takip ediyoruz.
Çok değil, bundan 2-3 yıl önce Karaköy’e, Moda’ya atılan hipster tohumları bugün yeşerdi, serpildi, kocaman bir kent hareketine dönüştü. Bugün bu semtlerde biraz dolanınca ortaya çıkan kitleyi gözlerinizle görüyorsunuz.
Popüler kültürde, ‘hipster’ lafı ilk kez 90’larda dönmeye başlamış; TIME, New York Times gibi koca koca yayınlarsa 2010’da mevzuu derinlemesine analiz etmişlerdi. Bizim buralarda
“Hipster kime denir? Nasıl hipster olunur?” başlıklarının atılması da hemen hemen aynı döneme denk düşüyor.
Memlekette, 2015’te hipster olmanın kuralları değişti. Yediğin, içtiğin ille de artizan olacak. Ucundan da olsa kahve işine bulaşacaksın.
“Plaktan değilse dinlemem” diyecek kadar kulağın hassas, kalbin ‘vintage’ olacak. Erkeksen en büyük kozun evde kendi hazırladığın şuruplarla yaptığın kokteyller; kadınsan defterindeki vegan tarifler, şirin ‘cupcake’ fikirleri olacak. Alışverişini AVM’lerden değil, Cihangir’deki, Karaköy’deki minik dükkânlardan yapacaksın.
Öyle sandığınız gibi ucuz bir şey de değil hipsterlık. Yeri geldiğinde, çok normalmış gibi bir fincan kahveye 25 lira (Karaköy’deki Coffee Sapiens); bir ekmeğe 15 lira civarı (Moda’daki Naan Bakeshop) vereceksin.
Saça sakala, kılığa kıyafete bakıp hipster’ları karikatürize etmek evet çok moda. ‘Hipster’lığa giden yol’u parodi unsuruna dönüştürmek de... Tıpkı şu an yaptığımız gibi.
Fakat bu akımın özünü benimseyen ana akıma mesafeli durup artizanlığı sanata dönüştürmüş tüm girişimcileri tek tek alnından öpmeli, şehre getirdikleri taze kan için saygıyla anmalı: Kaan Bergsen’ın kahve markası Petra Coffee (Bıyığa rağmen!), Yaprak Aras’ın bit pazarı Souq Karaköy, veganlığın hakkını veren Bi Nevi Kafe, Analog Kültür ekibi ve daha nice Cihangir/Karaköy/Galata sakini...
HİPSTER KARAKÖY’ÜN...
En yenisi: Dandin Bakery
Hemen girişte ‘vintage’ bir bisiklet? Yerinde. Kasanın arkasına dizili ev yapımı ekşi maya ekmekler? Yerinde. Masalara serpiştirilmiş bağımsız yabancı dergiler? Yerinde. Cupcake? İstemediğiniz kadar!
En ‘olmazsa olmaz’ı: Souq Karaköy
Her ay Karaköy Külah’ta, el yapımı/özel üretim ürünleri, niş markaları tek çatı altında topluyor. Souq’a özel yemekler, müzikler eşliğinde ‘yaratıcılığa övgü’ panayarına dönüşüyor.
HİÇ ESKİMEYEN HİPSTER MESLEKLERİ
1. Barista: Lütfen, kahvenizi hazırlayan o kişi sadece barista değil. Aynı zamanda fotoğrafçı, sosyal medya uzmanı ve muhtemelen hâlâ üniversite öğrencisi. Ayrıca filtre kahve isteyip durmaktan vazgeçin. Sanatına saygı gösterin!
2. Freelance grafik tasarımcısı: Haftaya sevgiliniz ‘garage sale’ yapmak istiyor. Hemen fotoşopu (ve ‘ilham’ için Pinterest’i) açıp bir ‘flyer’ uyarlıyorsunuz. Bir daha “Ne iş yapıyorsun?” diye sorulduğunda bizimle beraber tekrar ediyorsunuz: “Grafik tasarımcısıyım ya. Freelance çalışıyorum. Evden. Proje bazlı.”
3. ‘Vintage’ dükkân sahibi: Ece Sükan’dan “Ece, bizim Ece canım” diye bahsetmekte bir sakınca görmez. Kendi koleksiyonunu yapacağı ama buralarda değil yurtdışında satacağı gelecek günleri anlatır durur.
YOLUNUZ DÜŞERSE, HİPSTER WILLIAMSBURG’UN...
En klasiği: Mass Brothers ChocolateHem fabrika hem dükkân. Dükkândan kasıt koca bir masa üzerine azar azar öbek öbek çikolata paketleri.
O kadar. Fabrikadan kasıt girişte sağda kakao çuvalı ve az ilerde kocaman üretim makineleri.
En yenisi: Matcha Bar
Girişimci olmak, ‘mahalleye ilk filanca konseptini getiren’ diye anılmak çok önemli. İnanın ne getirdiğinizin bir önemi yok. Zaten ‘yeni’ lafını duyan ‘ilk’ etiketini gören kapınızda bitecek. Müşteri garanti. Henüz 20’lerindeki iki kardeş kafa kafaya verip, Williamsburg’da New York’un ilk ve tek matcha barını açtı mesela. İçeride sadece ‘matcha çayı’nın tozundan yapılan içecekler, atıştırmalıklar satılıyor. Alabildiğine yeşil. Katıksız hipster.
En ‘olmazsa olmaz’ı: Bedford Cheese Shop.
Hipster, ağzının tadını bilir. Mevsim sebzelerini, lokal ürünleri ezbere sayar; peşinden koşar, parasına bakmadan alır. Bedford Cheese Shop’un peynir ve şarküteri çeşitleri de onlardan.
MODA OLANI YAPAN HERKES HİPSTER SAYILMAMALI
Yaprak Aras
Hipster kavramı da ‘cool’ gibi caz müziği çıkışlı. Ve yine cool kelimesi gibi (bence) farklı yönlere çekilmiş bir kavram. Ama hipster, ‘cool’un aksine sevilen, benimsenen bir kelime olamadı. Özellikle de ‘hipster’ olarak kategorize edilen kesim, kişiler tarafından.
Bunun da sebebi, hayat tarzı veya zevkleri tanımlamak yerine, bu zevklerle kendine ‘göstermelik’ kimlik edinmeye çalışan genç güruhla özdeşleştirilmesi. Trend takip etmeyip, trendleri önemsememekle övünürken aslında tüketim toplumunun tam bağılmı köleleri olarak kategorize edilen tipler… Birkaç yıl önce fiziksel olarak dar paçalı pantolonlar, bıyıklar, iPhone’lar, bez çantalar, kalın çerçeveli optik gözlükler ve retro olan her şeyle özdeşletiriliyorlardı (örnekler, yine bu tiplerle dalga geçmek düzenlenen Hipster Olimpiyatları’ndan alınmıştır). Şimdi ise sakallar, ekose gömlekler…
Günümüzün modası olan şeyleri takip eden ve bu takip eden olma meselesini çok önemsediği için ‘takip etmiyormuş’ gibi davranan kimseler bana göre.
Ama plak sevdiği için koleksiyon yapan kişiyle, bunun ‘trend’ olduğuna inandığı için yapan kişinin arasında fark olmalı. Botaniğe merakı olanla moda oldu diye kendini sukulentlere verenin zevkleri ayrılmalı. Yani moda olanı yapan herkes hipster sayılmamalı.
Kilit nokta samimiyet, doğallık ve en önemlisi de ‘üretim’ sanırım. Bunu Souq ve Souq’a katılan yaratıcı kişiler sayesinde (hiçbirine hipster diyemem) daha iyi anladım. Çünkü hipsterlar üretmiyor, tüketiyor. Veya hipsterların hep çok projesi oluyor ama iş gerçekten üretmeye, çalışmaya geldiğinde yan çiziyorlar. Daha da kötüsü, kopyalıyorlar.
TAKLİTLERİNDEN SAKININIZ İşin pozunda olan hipster nasıl anlaşılır? Sırf kulağa enteresan gelsin, anlatması heyecanlı olsun diye şehrin alakasız bir noktasında alakasız bir yerde yaşıyorsa...
Son 5 senedir ilk romanını bitirmek üzereyse... (Ve bu roman, pek tabii ki hayatından kesitlerden ibaretse...)
Suratına oturmadığı halde ısrarla ‘Clark Kent’ gözlükleri takıyorsa...
Bahsettiği beş mekândan ikisi ‘pop-up’sa; anlattığın üç şeyden biri yeni bir ‘proje’ ise...