Özlem NUMANOĞLU (Tempo) /ozlem@doganburda.com
Oluşturulma Tarihi: Aralık 09, 2014 15:11
Küçükken, prensesin güzel olmadığı tek bir masal bile duymadık. Barbie gerçekten yaşasa, o anatomiyle ayakta bile duramazdı, ama kız çocukları ona taptı. Pamela Anderson’ın göğüsleri silikondu, yine de ilahe muamelesi gördü. Modacılar sıfır beden modellere düşkündü, aslında o kadınlar düpedüz iskeletti. Şimdi de Renée Zellweger’in kötü estetiği ve Kim Kardashian’ın Photoshop’lu kalçasıyla uğraşıyoruz. Güzel olma çabası, teknolojinin ve tıbbın gelişimiyle çığırından çıksa da, "Yeter artık!” diyenler artıyor.
Fransız ressam Jean-Auguste-Dominique Ingres’in, ‘Büyük Odalık’ adlı tablosu (aşağıda) 1819’da Paris’te sergilendiğinde şok etkisi yaratmıştı. Modelin anatomiyle alay eden uzun hatları, eleştirmenleri öyle çileden çıkarmıştı ki, “Kemikleri yok mu bu kadının?!” diyorlardı. 200 yıl sonra geldiğimiz noktada, tablo Louvre’da sergilenen bir başyapıta dönüştü, gelin görün ki, bu kez de bizler modeli 21’inci yüzyıl bakışımızla yargılayıp, “Ne kadar tombul bu kadın” diyoruz. Fotoğraf editörü Lauren Wade, bu algısal evrimimizi dijital ortamda somutlaştırdı ve ‘Büyük Odalık’ı bir 21’inci yüzyıl güzeline çevirdi.
Sanat tarihinin en güzel çıplaklarından 'Büyük Odalık', Photoshop'ta sıfır bedene çevrildi. Sonuç, güzellik anlayışımızdaki tuhaflaşmanın kanıtıydı. ZAYIF KALABİLMEK İÇİN BAĞIRSAK KURDU LARVASI YUTUYORLARDI!
Photoshop’tan neşteriyle, tablonun kahramanını baştan ayağa inceltti; kalçalarını daraltıp belini oyuklaştırdı; gözlerini irileştirdi; burnunu küçülttü ve dudaklarını dolgunlaştırdı. Sonuç, sanat adına bir katliamdı elbette, ama yıllar yılı sıfır beden modeller ve Photoshop güzelleriyle terbiye edilmiş gözlerimiz için, yeni resimdeki artık daha bildik bir figürdü. Güzelliği hırs meselesi yapmış bir devrin mahsulleriyiz. Daha güzel olmak uğruna yüzümüzdeki kemikleri kırdırıp, kaslarımızı felç edebiliyor; yapay ultraviyole ışınlarıyla bronzlaşıyor; anti-aging kremlerinden medet umuyor; moda gurularının biçtiği bedenlere gireceğiz diye o diyetten bu diyete perişan oluyoruz. Aslında sadece bugün değil, tarih boyunca hep daha güzel olmaya çalıştık. Mesela:
Çinliler, küçücük ayaklara o kadar düşkündü ki, bu uğurda kız çocuklarını ayak parmaklarını kırarak sakatlıyorlardı. Bu uygulama yüzyıllarca sürdü.Rönesans döneminde iri gözbebekleri çekici bulunduğu için, İtalyan kadınları gözlerine zehirli bir bitkinin suyunu damlatıyordu.Aydınlanma Çağı’nda soluk görünmek hem güzellik, hem zenginlik sembolüydü. Aristokratlar bunun için yüzlerine beyaz kurşun içeren toksik bir pudra sürüyordu. Pudra cildi iltihap içinde bırakıyor ve kelliğe yol açıyordu.
1800’ler İngiltere’sinde zayıflık modaydı. Kadınlar da ince kalabilmek için sterilize edilmiş bağırsak kurdu larvası hapları yutuyordu. Bu 'diyet', daha modern zamanlarda da sürdü.
“TABİAT ANA’YI KANDIRIYORUZ ”New Mexico Eyalet Üniversitesi’nden psikoloji onursal profesörü Victor Johnston, görüntümüzle oynamamızın yeni olmadığını anlatırken,
“Sadece (bunu) şimdi daha iyi ve daha hızlı yapabiliyoruz. Yüz ve vücutla eskiye göre çok daha fazla oynayabiliyoruz ama bütün değişiklikler biz insanların tarihin başlangıcından beri izlediği eski şablona hâlâ uyuyor. Gerçekte olduğumuzdan daha çekici görünmek için görünüşümüzle hep oynadık! Uzun zamandır Tabiat Ana’yı kandırıyoruz” diyor.
Ekonomi ve politika tahsilli Victoria’s Secret modeli Cameron Russell.Estetik, kozmetik, moda ve gelişmiş teknolojinin yardımıyla bunu yapmak her zamankinden kolay. Fakat bu dörtlü nedeniyle kusursuzluk çıtamız artık öyle yükseklerde ki, süper modeller bile güzellik endüstrisinin sihirli değnekleri olmaksızın reklamlarda ve moda dergilerinde boy gösteremiyor. Ekonomi ve politika tahsilli Victoria’s Secret modeli Cameron Russell, o sihirli değnekleri iki yıl önce TED konferansında etkileyici bir sunumla anlatmıştı.
1.78 boyu ve 84-58-86 ölçüleriyle 21’inci yüzyıl güzellik standartlarını mükemmelen karşılayan Amerikalı model, ironik konuşmasına, “
Ben genetik piyangoyu kazandım. Bu bir miras ve üzerinden para kazanıyorum” diye başlayıp, iğnelerini bir bir sektöre batırmıştı. Mayoyla çekildiği ilk profesyonel fotoğrafı barkovizyona yansıtan Russell, “
Henüz âdet bile görmemiştim. Gencecik bir kızdım” diyerek, o kareden sadece birkaç ay önce babaannesiyle çekildiği bir başka mayolu kareyi seyircilere gösterdi. Fark dramatikti. Russell, bu ikili örnekleri prestijli moda dergileri vb. için yapılmış çekimlerle çeşitlendirip, en sonunda şöyle dedi:
“İşte karşınızda duruyorum. Ve umuyorum ki, bu fotoğrafların benim fotoğraflarım olmadığını görüyorsunuzdur. Bunlar bir grup profesyonel tarafından inşa ediliyor; kuaförler, makyaj sanatçıları, fotoğrafçılar, tasarımcılar, onların asistanları, ön-prodüksiyon, post-prodüksiyon ve sonuçta bunu yaratıyorlar. O ben değilim.”MARILYN KADAR ŞİŞMAN OLSAM KENDİMİ ÖLDÜRÜRDÜMBir süper modelin bile aslında kendisine benzemediği bu kurgusal dünyada, genetik
piyango konusunda Russell kadar şanslı olmayan milyonlarca kadının güzellik formülü ise kendisinden isteneni yapıp, para harcamak. Modadan kozmetiğe, estetikten zayıflama ürünlerine güzellik idealine akıttığımız para trilyon dolarları buluyor. Ve endüstrinin albenili çarkı, kendisinden hoşnutsuz kitleler için ışıltılar saçarak dönmeye devam ediyor.
Vardığımız noktada, güzellik obsesyonumuz o halde ki, yaşasa Marilyn Monroe’ya bile kendisini berbat hissettirebilirdik. Gerçekten de bir ara Batı medyası ciddi ciddi
“Marilyn Monroe büyük beden miydi?” sorusunu tartışıyordu. O günlerde Londra’daki ‘The Marilyn’ sergisini gezen İngiliz model ve oyuncu Elizabeth Hurley, Monroe’nun kıyafetlerini görünce ‘dehşet’e düşmüştü: “
Her zaman Marilyn Monroe’nun müthiş göründüğünü düşünmüşümdür ama eğer o kadar şişman olsaydım kendimi öldürürdüm! Bir mezura alıp kalçalarını ölçmek istedim. Çok büyüktü.” Hurley’nin ölçmek istediği kalçalar aslında 90 santimetre bile değildi. Ama çağın acı gerçeği, Hurley’nin abartılı söyleminde mevcuttu: Marilyn Monroe bugün bir model ajansının kapısını çalsa muhtemelen kısa boylu ve fazla şişman bulunacak; bir filmde oynayacak olsa kilo vermesi istenecekti.
Marilyn Monroe, 1.66 metre boyunda ve 53 kiloydu. Terzi kayıtlarına göre, vücut ölçüleri 88-55 -88'di. "Onun kadar şişman olsaydım kendimi öldürürdüm" diyen model Elizabeth Hurley'nin ölçüleri neredeyse Monroe ile aynı: 86- 61-86. Fark, 1.73'lük boyda.
TARİHTEKİ İLK ESTETİKTarihin bilinen ilk plastik cerrahi operasyonunun kahramanı epey meşhur biri: Haşmetli burnuyla nam salmış firavun II. Ramses. Antik Mısır’da, ölümden sonra diğer tarafa taşınan tek şeyin yüz olduğuna inanılıyordu. Bu yüzden, II. Ramses’in diğer tarafta tanınabilmesi için, alametifarikası olan burnuna kemik ve tohumlar yerleştirilmişti.
Mısırlılar, firavunlarının yüzü öteki tarafta tanınsın diye mumyası üzerinde küçük bir operasyon yaptılar. Canlı insanlar üzerindeki ilk plastik cerrahi operasyonları ise, M.Ö. 600'de Hindistan'da yapıldı. Dr. Sushruta, burunları kesilerek halka teşhir edilen suçluların utancını azaltmak için yanak ya da alınlarından aldığı parçalarla burunları yeniden yapıyordu.
MODELİN PHOTOSHOP İSYANIAvustralyalı model Meaghan Kausman, Fella Swim için poz verirken, vücudunun başına geleceklerden habersizdi. Bir sabah Instagram’ı açtı ve kendisini birkaç beden küçülmüş halde gördü. Öyle öfkelendi ki, kendi hesabından aynı pozun orijinalini paylaşarak, “Şok geçiriyorum. Bu sektör çıldırmış! Ben 40 bedenim, 36 değil. Bu, benim vücudum” yazdı. Pozitif vücut aktivisti olan modelin tepkisi üzerine marka özür diledi.
Yazının tamamını Tempo dergisinin Aralık sayısında okuyabilirsiniz.