Güncelleme Tarihi:
Ela Özer Kaçar içimizden biri. Bir transseksüel. Sık sık karşılaştığımız ama ne yaşadıklarını asla bilmediğimiz, öğrendiğimizde de anlama zahmetine girmediğimiz, hatta reddettiğimiz, yine de aynı dünyanın insanı olduğumuz kişilerden... Önyargınızı kaldırmayı başardığınızda naifliğinin farkına varacağınız, sohbet edebileceğiniz sayısız insandan biri...
Hikayesi 16 yaşında başlıyor. Kolejin hazırlık sınıfındayken anoreksiya nervoza rahatsızlığına yakalanıyor. Lise 1’deyken tamamen içine kapanıyor. Öğretmenleri, sürekli dersin ortasında tuvalete gitmek istediğini söylüyor annesi Pınar Özer'e. Pınar Hanım çok sonra öğreniyor nedenini. Asıl gerçek; gizlice kızlar tuvaletine gitmek istemesi aslında; kendini o cinsiyete ait hissediyor çünkü.
Ela, henüz 6 yaşındayken erkek değil de kız gibi hissettiğini söyleyerek başlıyor sözlerine. Kararını verdiğinde ise 16 yaşındaymış. “Önce kendime dürüst olmalıydım. Kendimi erkek değil, kadın olarak tanımlıyordum ve cinsiyet değiştirme ameliyatı olmam gerekiyordu.” Durumu annesiyle paylaşmış önce, çünkü ona hayatta en yakın olan insan o. Böylece ikisi için de yepyeni bir dünyanın kapısı aralanmış.
İTİRAF, ŞOK VE İNKAR
“2006'ya kadar iki oğlum olduğunu zannediyordum. Beyin kanaması geçirmiştim, eve döndüğümdeküçük çocuğum karşıma geçip bana bir şeyler anlattı ve ben ne olduğunu o an anlayamadım” diyerek başlıyor söze Ela’nın annesi Pınar Özer. “Çocuğum, ‘Anne ben aslında kızım ve çok mutsuzum’ diye ağlıyordu. Herkesin aklına gelebilecek sorular gelmeye başladı aklıma tabii. ‘Acaba biri tecavüz mü etti?’ diye düşündüm, öyle öğretmişlerdi ya bize, çocuğunun başına kötü bir şey gelirse böyle olabilirdi. Bize dayatılan yığınla şey var. Bir kadın olur, bir erkek olur. İkisi evlenir, çocuk olur. Bunu biliyorduk biz. Bunun dışında her şey özentilikti, şımarıklıktı. Sorularıma yanıt bulmak için iki sene psikologların kapısını arşınladık çocuğumla. Ne yazık ki onlar da benden fazla bir şey bilmiyordu bu konuda. Onu eski bedeninde tutmaya çalışıyorlardı.”
“OĞLUMU ÖLDÜRÜP KIZ ÇOCUĞU DÜNYAYA GETİRDİM”
Ela, o dönem psikologların bazılarının onları yanlış yönlendirdiğini, kendisini dinlemeye gerek bile görmeden homofobik yaklaştıklarını ve fikirlerini empoze etmeye çalıştıklarını söylüyor. “Bunun düzeltilebilir olduğunu söylediler, doğru düzgün dinlemediler bile” derken hem kızgın hem şaşkın. “İçlerinden biri bana erkeksin, erkek kalmalısın’ dedi. Ben üsteledim; ‘Hayır, kadınım’ diye. Annem bu sırada 4 kredi kartı borcuna girmişti, 15 milyar tutmuştu doktor görüşmelerimizin bedeli. O an karar verdim bunun bitmesi gerektiğine. Daha fazla devam etmeyecektim çünkü adam resmen kandırıyordu bizi.”
Annesi ise çaresiz kaldığından bahsediyor. Psikologlar, psikiyatristler dertlerine çare olamayınca bunalıyor. Sonra yatırları gezmeye başlıyor, ardından kiliseleri... Adak adıyor, mum yakıyor. Devamını ise şöyle anlatıyor; “Sonra düşündüm, ‘bunları niye yaptım ki’ diye. Cevap önümdeydi. Çocuğum kendini kadın gibi hissettiğini, biyolojik bedeninden mutlu olmadığını söylüyordu ama ben onu anlamıyordum. ‘Alem ne der, komşu görür’ laflarıyla yetişmiştik. Çok zor günlerdi. Çapa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Şahika Yüksel’i buldum. Şahika Hanım dikkatle dinledi. Ve; ‘Çocuğun bir transseksüel. Bazı çocuklar böyle doğar, böyle yaşar ve ölür. Bunu kabul et’ dedi. Bir banka oturdum, ağladım. O anda 16 yaşında bir çocuğu, yani bir delikanlıyı kaybettim. Aynı zamanda 16 yaşında bir kızım dünyaya geldi. O gün oğlumu öldürüp bir kız dünyaya getirdim ama bu kızı nasıl büyüteceğimi bilmiyordum. Bir bebek vardı elimde ve onun istekleri... Diyordu ki; ‘Bedenimi sevmiyorum. Bedenimin farklı olması, saçlarımın uzaması gerekiyor.’ Onu söylediği hayal edemiyordum. Her şey yabancıydı. Sonra düşündüm. Bebekken ona bir şey olsa canımı veririm demiyor muydum! İşte canımı verme zamanı gelmişti.”
Pınar Özer, böyle şeyleri yaşayan tek kişinin kendisi ve çocuğu olmadığının farkına varmış. İnternette konuşacak birilerini aramış. Sonunda Lambdaistanbul’u keşfetmiş ve Sema Yakar’la tanışmış. “Lambdaistanbul’da çocukları eşcinsel olan anneler, babalar vardı. Cumartesileri toplanmaya başladık ve dedik ki, ‘Haydi bir dernek kuralım.’ LİSTAG’ı işte böyle kurduk.”
Ela ise o dönemde Şahika Yüksel ile grup terapilerine katılmaya başlamış. Arkadaşlar edinmiş, zorluklara tanık olmuş, sorunlarına ortak olmuş. Bir yandan da hormon tedavisine başlamış. “O zamanlar küçük bir kız çocuğuydum; bugünle kıyaslanınca bebektim. Annemin karşısına rujlu dudaklarla, makyajlı yüzle çıkardım. O kadar karışıktı kafam. Tonla şey vardı yapılması gereken. Önümdeki süreç uzundu, zordu ama hazırlıklıydım.”
“ANNEM SOSYALLEŞMEME YARDIMCI OLDU”
Ela’nın annesiyle babası ayrı. Babasına durumu anlatmak da annesine düşmüş. Babası önce durumu kabullenmekte zorlanmış. Babasının yaklaşımını şöyle ifade ediyor: “Oğlunu, yani benim eski kimliğimi çok severdi. Bana tapardı ama ne yazık ki onun bir kızı vardı aslında. Bir süre kabullenmiş gözüktü ama kabullenemedi. Şu anda görüşüyoruz ve aramız iyi. Baba-kız geziyoruz, hatta en iyi arkadaşım.”
Annesidestek vermeye çalışsa da, durumu kabullenmesinin kolay olmadığını dile getiriyor: “Annem de önceleri kabul edemedi durumumu, savaş verdik ikimiz de ama sonunda kabul etti. İşte o zaman beni de kabul etti.”
Sonra annesinin desteğiyle üniversiteye başlamış. Şu anda Bilgi Üniversitesi Sinema-Televizyon Bölümü’nde son sınıf öğrencisi Ela. Durum kabullenildikten sonra gardırobu da değişmiş. Annesi, ailenin diğer fertleriyle görüşmesi için de kızını hep desteklemiş. Mahalleye karşı dik durarak, kızının elinden tutarak yürümüş. “Hani şimdi size poz veriyoruz ya, hepsini annem gerçek hayatta uyguladı. Çünkü utanılacak bir şey yoktu, ben hırsızlık yapmadım, kimseyi kandırmadım” diyor.
AMELİYAT ÖNCESİ UZUN BİR SÜREÇ
Ela; Prof. Dr. Şahika Yüksel’le yaptığı terapileri sırasında, bir yandan da ameliyat olabilmek için Cerrahpaşa'da zeka testi dahil bir dizi testten geçmiş. Çünkü bu değişimin gerçekleşebilmesi için hem tıbbi hem hukuksal bir süreç var. İkinci ayın sonunda ameliyat olması için engel olmadığına dair bir rapor verilmiş. Sonra mahkemeye başvurmuş. “Bir yaz günüydü. Babamla konuştum, ağladım. ‘Lütfen artık ameliyat paramı karşıla, çünkü artık böyle yaşamaya dayanamayacağım’ dedim. Erkeklik organıyla yaşamak o kadar iğrenç geliyordu ki! Babam acıdı halime ve parayı vermeyi kabul etti.”
AMELİYAT GÜNÜ
Ve Ela 2011'de 21 yaşında cinsiyet değiştirme ameliyatı olmaya karar veriyor. O dönem bir erkek arkadaşı olduğunu ama bazı şeyleri yaşayamadığı için mutsuz olduğunu söylüyor. Sonunda ameliyat gerçekleşiyor. O günleri şöyle anlatıyor: “Hissettiğim cinsiyeti taşımıyordum. Ameliyattan sonra ilk kez kadınlık organımı gördüğüm an dedim ki ‘benim organım bu olmalı.’ Tamamlandığımı hissettim. Bedenim ve ben mutluyduk. Her şey sağlıklıydı, güzeldi ve ilk kez mutluydum.”
Annesi ameliyat öncesi doktordan rica etmiş, bir kızı olacağını söyleyerek yenidoğan ünitesinde oda istemiş. “Odayı pembe balonlarla süsledik. Kapıya ‘Hoş geldin Ela’ yazısı astık. Ela’yı pembe giydirdik. Ne istediğini sordum, ‘Benim hiç Barbie bebeğim olmadı’ dedi. Yattığı yerde onlarla oynadı. Mümkün olduğu kadar yaşayamadıklarını yaşatmaya çalıştım, içinde bir şey kalmasın diye.”
Neden Ela ismini seçtiğini sorduğumda ise, “İsmimi annem koydu” diyor. Bu sırada annesi giriyor söze: “Oğlumun adını babası koydu, ikinci çocuğumunkini dayısı koydu. Üçüncüde hazır fırsatı ele geçirmişken ben koyayım ismini dedim. Gözleri ela, adı da Ela olsun istedim. O da kabul etti.”
“BEN KADIN OLARAK DOĞMUŞUM”
Her fırsatta şanslı olduğunu dile getiriyor Ela. Evet, onun da dediği gibi güçlü bir annesi olduğu için şanslı. Ailesi onu sahiplendiği için, durumu kabul ettikleri için... Şanslı, çünkü arkadaşları dahil yakın çevresindeki herkes ona destek oluyor. “Sokakta transseksüel olduğumu çok az insan anlıyor. Kimse dönüp bakmıyor” derken samimiyetine, mutluluğuna tanık olmak bizi de mutlu ediyor. Ela, çok güzel, naif, her anlamda hoş bir kız, gözlerinin içi gülüyor, “Ne kadar güzelsin” dendiğinde. Mahcup mahcup gülümsüyor. Saçlarına bakım yapmayı seviyor. Aslında kadın olmanın her halini seviyor. “Çok klişe olacak belki ama kadın olunmaz, kadın doğulur” diyor. “Her şey o ruhu taşımakla ilgili. Ben de kadın olarak doğmuşum.” Seni en çok ne üzüyor diye soruyorum son olarak, o kadar net ki yanıtı: “Beni üzecek şey çok ama artık kimse beni üzemiyor. Rotamı değiştirdim, daha bilinçliyim. Beni üzebilecek insanlar hayatımda yer almıyor. Sınırlara önem veriyorum. Sınırı aşan olursa hayatımdan çıkarıyorum.”
BU İÇERİK