Güncelleme Tarihi:
Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintimar’ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
HINCAL ULUÇ: Federasyon başkanını tanımıyorum. İyi niyetli olabilir ama başarısızlık beklenmedik bir durum değil. Doping konusundaki kontrolün artmasının ardından Türkiye ‘sabıkalı ülkeler listesi’nden en tepeye geçince işin şakaya kalır tarafı olmadığı anlaşıldı. Bizim de fos olduğumuz ortaya çıktı. Madalya gelsin de nasıl gelirse gelsin zihniyeti vardı. Doping yapan isimler ceza almadığı gibi ödüllendiriliyor, tekrar yarışmaya sokuluyordu.
MERT AYDIN: Türkiye Atletizm Federasyonu uzun süredir plandan, programdan uzak, günlük politikalarla yaşıyor. Belli sporcuların üzerinden prim yapma devri bitiyor. Çünkü üzerinden prim yapılanların hepsi bir şekilde bertaraf oldu. Süreyya’dan (Ayhan) Eşref’e (Apak) hepsi bir bir gitti. Fatih Başkan’ın iyi niyetinden şüphem yok. Ne var ki artık atletizmin Türkiye’deki algısını sadece bu tür sözlerle değiştirme şansı kalmadı. Mesela yüzme sıfırdı ve federasyon-Turkcell işbirliği ile bir yol açıldı. Ama atletizm sıfır da değil, ekside. Bu nedenle radikal değişikliğin ülke sporunu yönetenlerin kafasında yapılması gerekir. Ve en önemlisi sadece atletizmde değil tüm sporları kapsayacak genel bir radikal değişiklik bütününün devreye girmesi gerekir.
Neredeyse 30 yıldır uygulanan devşirme sporcu politikası çöktü mü?
H.U.:Avrupa Şampiyonası’nda kürsüde iki Kübalı var. Mo Farah geliyor, İngiltere adına duble yapıyor. Biz devşirmeyi de bilmiyoruz. Onu da yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Şimdi sıfırdan başlama zamanı. Bunun planlamasının yapılması lazım. Bir Atletizm Uzmanlar Kurulu toplanıp en baştan nasıl başlanır onun çalışmasını yapmalı. Yoksa gerisi lafı güzaf.
M.A.: Bir politikanın çökebilmesi için önce var olması gerekir. Bizim sporda hiçbir politikamız yok ki. Devşirme diyoruz ama son şampiyonada tek madalya da böyle bir sporcudan geldi. Devşirmelerin Türkiye Şampiyonası’nda yarışabilmeleri sağlanırsa adil ve verimli bir süreç yaşanabilir. Ama “Devşirmeysem istediğim yerde idman yaparım, istediğim zaman istediğim yarışmaya katılırım, Türk sporcularla koşmam” gibi bir şartlar manzumesi kabul edilemez.
Atlet sayısının bu kadar düşük olmasını nasıl yorumlamalıyız?
H.U.: Bütün hikâye geriye gittiğinde, 2003’te Süreyya Ayhan ile başlıyor. Orada neler olduğunu biliyoruz. Dünya çapında bir yeteneği yok ettik. Elvan’a rekor kırdırmak için de bir sürü şey yaptılar. Emanet ettikleri hocanın dopingci olduğu ortaya çıktı. 2012’de olimpiyat oyunlarında netice alan ülke iki yıl sonra 3. lig düzeyindeki bir yarışmadan sonuncu olarak dönüyor. 1500 metrede birinci olmuş atletin kendi ortada yok sadece İstanbul’da bir spor salonunun üzerinde adı var. Bu ortamdan atlet mi çıkar? Ama dibe vurmak iyidir. Bir şeyler yapmaya mecbur kalırsın.
M.A.: Elit atletlerimiz ardı ardına dopingle yakalandı. O zaman da doğal olarak sayı azalıyor.
Dünya Anti-Doping Ajansı’nın sicili bozuk ülkeler listesindeyiz. Doping sorunumuz nasıl çözülecek?
H.U.: Kolaya kaçmadan, doğru dürüst sporcu yetiştireceksin. Bu işler kurulla ve planla olur. Ağrı’da şu anda 8 yaşında olan yetenek 2020’de nasıl yarışacak? Bunun için çalışacaksın. Yeteneğin bulunması ve bulunanların çalıştırılması lazım. Önce yerel sonra olimpik düzeyde.
M.A.: Doping sorununu “Sadece yapana ceza veririz; hatta alakası olan olmayan tüm hocalara ceza veririz” ile çözemeyiz. Tabii ki suçlular ceza almalı. Ama atletizmde doping sahtekârlık olsun diye yapılmıyor. Sporcular rakiplerinin doping kullandığına ve onlarla ancak bu şekilde yarışabileceğine inanıyor ya da inandırılıyor. Bunu önleme işi en küçük yaştan başlamak zorunda.
Bu tablo olimpiyata ev sahipliği yapma hayalimizle örtüşüyor mu?
H.U.: Kış olimpiyatlarında talep gerilemesi var. Bu böyle sürer ve bizden başka kimse talip olmazsa ancak öyle alırız olimpiyatı. O başvurularda ne diyorsak hepsi yalan zaten. Türkiye’de tesis falan yok. Adı Olimpiyat Stadı olan stat olimpik değil. Hatta nasıl stat yapılmaz sorusunun cevabı olarak orada duruyor. Görünüşü kötü, kullanışsız, girişi çıkışı plansız, yeri yanlış... Cesur bir spor bakanının çıkıp orayı vergi mükelleflerinin sırtından kaldırması lazım. Bir çıkıp açıklasınlar bakalım oranın masrafı ne kadar, ne kadarını kendisi çıkarıyor da ne kadarını biz ödemek zorunda kalıyoruz.
M.A.: Olimpiyata ev sahipliği yapmayı sembolik ve ülkeyi güçlü göstermenin bir aracı olarak sunmak yerine ülke sporunu geliştirmek için bir motivasyon haline getirmeliyiz. Bizde olimpiyat adaylığı daha çok inşaat sektörünü motive ediyor.