Güncelleme Tarihi:
Alex Thomson yelken sporuna, 11 yaşında rüzgâr sörfü yaparak başlamış. 14 yaşında ‘dingi’ adı verilen küçük tekneleri kullanabiliyormuş. Büyük teknelerin dümenine geçtiğinde yaşı 21’miş. Hiç üniversiteye gitmemiş. Yelkeni, rüzgârı, denizi öğrenmeye çalıştığı sırada McDonald’s pipetlerinin paketlendiği bir fabrikada akşam 6, sabah 6 vardiyalı işçi olarak çalışıyormuş. Bir yelken okuluna çırak olarak kapağı atınca da işi gücü bırakmış. “Babam helikopter pilotuydu. Benim de çocukluk hayalim helikopter kullanmaktı... 17 yaşında gözlerimin çok iyi görmediğini öğrendim, ‘Denizci bile olamazsın’ dediler ama çok inat ettim. Yelkenli okulunda ilk görevim tıkanan tuvaletleri açmak, temiz tutmaktı” diyor.
Thomson mesleğine âşık bir denizci. Bu aşk yüreğine ilk denizaşırı tekne yarışında düşmüş: “Büyük bir tekneyle denize açıldığınızda geride kalan ve giderek ufalan kara parçalarını, önemini yitiren insan kalabalıklarını fark edersiniz. Ben de ilk yolculuğumda aslında dünya üzerinde ne kadar ufak ve önemsiz bir yer kapladığımızı hissettim. Ve bu gerçeklik sayesinde denizciliğe âşık oldum” diyor.
PARAYI DEĞİL YARIŞMAYI SEVİYORUM
Aslında onun için bir problem çözme ustası ve risk yöneticisi demek daha doğru. Düşünsenize küçük bir yelkenlinin içinde üç ay boyunca iki saatte bir 20 dakika uyuyarak dünyayı turlamış. Ve bu turu hayatı boyunca tam yedi kere yapmış, sekizincisine hazırlanıyor: “Vendee Globe zor bir yarıştır. Tek başınıza Fransa’dan çıkarsınız. Yapmanız gereken sürekli sola doğru gitmek. Fransa’dan sol yapıp devam ediyorsunuz. Afrika’yı boydan boya geçip tekrar sol yapıyorsunuz. Antarktika’dan sola dönüp, Amerika’dan da tekrar sola doğru gidiyorsunuz. Bu rota yaklaşık üç ay sürüyor. Bence günümüzde yapılabilecek en zorlu spor budur. Şöyle düşünün: Everest Dağı’na 2500 kişi çıktı ama Vendee Globe yarışını 100’den az kişi bitirebildi.”
“Bu sporu yapabilmek için ihtiras şart“ diyor Thomas. Dirayetli olmanın altını çiziyor. “Para pul ne kadar önemli, zengin bir ailenin çocuğu olsaydınız yarışları kazanabilir miydiniz?” diye soruyorum. Cevaplıyor: “Parayı değil müsabakayı seviyorum. Teknelere âşığım. Beni başarı motive ediyor. Bu işin en hızlısı ve en iyisi olmak istiyorum. İnan para ile ilgisi yok, devam edebilmek için üste para bile veririm.”
THOMSON HAKKINDA 7 ŞEY
Dondurulmuş ve kuru yiyecekler yiyor. Teknenin çok hafif olması gerektiği için ağırlık yapacak besinler alınamıyor. Sıcak su döküldüğünde çözülen görünümü hiç de güzel olmayan yemeklerle besleniyor. Yola yaklaşık 150 kilo donmuş yiyecekle çıkıyor. Günde 7000 kalori (Yaklaşık 14 Big Mac Mönü) alması gerekiyor. Çünkü stres ve soğuk hava yüzünden fazla enerji harcıyor. Her yarıştan döndüğünde sekiz kilo vermiş oluyor. Sert havalarda yemek hazırlayamazsa enerji barlardan tüketiyor.
Sadece su. Karadayken günde 6-7 fincan çay içiyor ama denizde fazla kafein almak istemediği için sadece su tüketiyor.
Çok ağır olduğu için teknede tuvalet yok. İçine biyoçözünür poşetler yerleştirdiği kovalar var. Poşetleri kapatıp denize atıyor. Duş yok, tuvalet yok. Söylediğine göre bir haftadan sonra saçlar da vücut da kendini temizlemeye başlıyor.
Güneşe, yıldızlara ve gezegenlere bakarak yol buluyor. Bununla ilgili eğitimi tamam.
İki çocuğunu, eşini ve çizburgeri. Karaya ayak bastığında dünyanın yükü omuzlarından kalkmış gibi hafifliyor.
Her iki-üç saatte, 20 ila 40 dakika kadar teknenin içinde uyuyor.
Boş vakti olmuyor ki. Düşünsenize normalde bu tip yarışlara 10 kişilik mürettebatla çıkılıyor. O, 10 kişinin yaptığı her şeyi tek başına yapıyor. Yelkenci de o, navigasyoncu da hava kontrolü yapan da... Yarışın ilk bir ayından sonra günde sadece 10 dakika iPad ile ilgilenebiliyor. Ya kitap okuyor ya da FIFA Futbol oynuyor. Ama sadece 10 dakika. “Bunlara 10 dakika ayırdığımda tekneye yoğunlaşmam daha kolay oluyor” diyor.
Ünlü yelkenci direğe tırmandığı bu karenin ardından şovunu kendini sulara bırakarak tamamladı.