Güncelleme Tarihi:
Bir yelkenliyle dünyayı dolaşmak, çoğu insanın hayallerini süsleyen bir macera. Tabii çoğu insan bu maceranın sadece hayalini kurmakla yetiniyor. Resmi verilere göre Türkiye’de 16 tekne bu başarıya ulaşmış. Sadun-Oda Boro çifti dünyayı bir yelkenliyle dolaşan ilk Türkler olarak biliniyor. ‘Kısmet’ isimli tekneleriyle 1962 yılında başladıkları yolculuklarını, 1965’te tamamlamışlar. Ancak resmi verilerin görmediği, tarih sayfalarının tozlu yaprakları arasında kalan bir isim daha var: Mustafa İhsan Denizaşan.
O, 1930’da ceviz kabuğundan biraz daha büyük ‘Ankara’ isimli teknesiyle dünya yolculuğuna çıkmış. Beş yılı aşan yolculuğunda türlü badireler atlatmış. Maalesef elimizde Mustafa İhsan’ın hayatına dair geniş bir arşiv mevcut değil. Dönemin gazetelerinde çıkan çeşitli haberleri, birkaç fotoğrafı ve yolculuğu sırasında yolladığı kartpostalları var. Uzun süredir Mustafa İhsan’ın maceralı yolculuğunu aydınlatmaya çalışan araştırmacı Hulusi Gürbüz, İhsan’ın dünyayı dolaşan ilk Türk yelkencisi olduğunun resmiyete kavuşması gerektiğine inanıyor.
İhsan 1930’da 4 metreden biraz büyük teknesi ‘Ankara’yla, yolculuğuna başlıyor. Türkçe ve Fransızca bastırdığı küçük bir el ilanıyla sponsor arıyor. O ilanda neden bu maceraya atıldığını da anlatmış: “Muhtelif milletlere Türk azmini ve bizde yeni doğan Türk sporculuğunu tanıtmakla kendime küçük bir muvaffakiyet temin etmek. Bu husustaki cüzi yardımınıza teşekkür ederim”. O ilanın altında ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk deniz seyyahı Mustafa İhsan’ imzası bulunuyor.
İhsan, Akdeniz kıyılarını, Mısır’ı, Sudan’ı, Cezayir’i, İspanya’yı, İtalyan ve Yunan adalarını gezmiş. Soyadı Kanunu çıkınca kendine en yakışan soyadını almış: Denizaşan. Yolculuğuna dair kalın bir seyir defteri tuttuğu biliniyor. Ama bize ulaşan maceraları 1934 yılında Sporcu Postası gazetesine verdiği söyleşiden ve kartpostallardan ibaret. Yolculuğu boyunca yabancı gazetelerde ‘Türk Robinsonu’ diye haberleri çıkmış. Zaten kendi anlattığı maceralar da Robinson’unkiler gibi azıcık abartılı. İhsan’ın dünya yolculuğuna dair son belge, Büyük Taarruz’un 13’üncü yıldönümünde Akşam gazetesine Cebelitarık’tan gönderdiği kartpostal. Şöyle not düşmüş: “Cebelitarık’a vasıl oldum. Ölüm tehlikesinden azade, Boğazından Cebelitarık’a altı saatte geçtim.” 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda, resmi tarihin unuttuğu bu ilk çılgın denizcimizi, Robinsonvari maceralarıyla analım.
RAMBO GİBİ BİR BEDEVİ
Genç Cumhuriyet’in ilk dünya seyyahı Mustafa İhsan’ın maceraları pek çok denizcinin maceraları gibi sıradışı. 1934 yılında Spor Postası gazetesinde çıkan söyleşisinde Nil Nehri’nde bir bedeviyle macerası anlatılmış. Gazetede ‘olay anı’ şöyle anlatılıyor:
“Nil Nehri’nden geçerken gecenin zifiri karanlığında bir hışırtı işitmiş, dönüp bakmış, vahşi bir bedevi. Nehri yüze yüze İhsan’ın üzerine gelmekte. Ağzında bir bıçağın korkulu parıltıları vardır. Cesur Türk seyyahı derhal tabancasını çekerek meçhul şahsa ateş etmiş, bedevi esrarlı bir şekilde ortadan kaybolmuştur.”
KÖPEKBALIKLARINA KİREÇLE MÜDAHALE
Mustafa İhsan’ın dünya turunun Cezayir ayağı da oldukça maceralı. Cezayir’de casusluk yaptığı gerekçesiyle yakalanmış, 21 gün kapkara bir odada çile doldurmuş ve Türk konsolosun araya girmesiyle serbest bırakılmış. Ama bırakılmaz olaymış. Cezayir sahillerinden ayrılırken bu kez de köpekbalıklarının hücumuna uğramış. Tam bir gün ve bir gece süren köpekbalığı saldırılarından denize acı kireç dökerek kurtulmuş. Bu arada sekiz kez suya batıp çıkmak suretiyle ayrı bir macera da yaşamış.
YAMYAMLARDAN SİYAH BOYAYLA KURTULMUŞ
Maceraperest Mustafa İhsan’ın en enteresan anılarından biri de Afrika’da geçiyor. Sudan’da yamyamlar içine düşen İhsan, kendini bezir yağıyla siyaha boyamış. Sakal bırakıp, dilsiz taklidi yaparak canını kurtarmış. ‘Ankara’yı kuytu bir yere çekerek saklamış. Altı ay bu ‘vahşilerle’ yaşamak zorunda kalmış. Bir gece beyaz bir gencin kızıl bir kebap oluşunu seyretmek zorunda kalmış. Sudan’dan kaçarken de ayaklarına yılanların sarıldığını görmüş. Talihi yaver gitmiş ve bu felaketten de paçayı sıyırmış.
İTALYAN ORDUSUNUN MİTRALYÖZ ATEŞİ
İhsan’ın yolu çatışmalı bir dönemde Trablusgarp’a düşer. Spor Postası’ndaki habere göre Trablusgarp’ta Türk bayrağına hasret vatandaşlar İhsan’ı eşsiz bir sevgi ve saygı çemberi içinde karşılamışlar. Bu durum bölgedeki İtalyanları rahatsız etmiş, İhsan şehri terk etmeye zorlanmış. Sahilden 20 mil ayrıldıktan sonra İtalyan askerlerinin mitralyöz yağmuruna tutulmuş. Neyseki genç maceracı bu felaketten de denize atlayarak kurtulmayı başarmış.
İKİ TİMSAHI ÖLDÜRÜP 7 STERLİNE SATMIŞ
İhsan’ın Nil Nehri’ndeki macerası bununla sınırlı kalmamış. Gazeteci Cevat Yakup Baykal’ın ifadesiyle “Çok dehşetli ve insana ürperme veren macerasını Nil Nehri’nde iki timsah öldürmekle yaşamıştır”. Bütün soğukkanlılığına rağmen 4,5 metre büyüklüğündeki timsahı gördüğünde sonunun geldiğini düşünen İhsan bu ölümcül macerayı şöyle anlatmış:
“Bir mayıs gecesiydi. Gök yıldızsızdı. İki gece evvel ağzında parlayan bıçakla Nil sularını hafif hafif hışırdatan vahşi bedevinin hayalini hâlâ görüyor gibiydim. Bilmem nasıl oldu, birkaç metre uzakta bir hayal kımıldadı. Sular yarıldı. ‘Ankara’, müthiş bir fırtınaya tutuldu. Sandım ki üzerime bir dağ yıkılıyor. Baktım bu bir timsahtı. Ağzını açmış dişleri korkunç korkunç parlıyordu. Durmanın, düşünmenin zamanı değildi. Saniye kaybetmek, benim ortadan yok olmam demekti. İlk anda şaşkınlıkla bıçağıma ve lahzada her zaman bulundurduğum dinamite el attım. Dinamit çok keskin akislerle taraklaşırken yaralı timsah bir çocuk gibi evet, küçük bir çocuk gibi ağlıyordu. İkinci bir dinamitle onu cansız bırakmak güç olmadı. Boyu 4,5 metre vardı. Aynı gecenin sabahı da küçük bir timsah öldürdüm. İkisini de Mısır zenginlerine 7 İngiliz lirasına sattım.”