Güncelleme Tarihi:
Hayatı ayrı bir hikâye. Ama törende yaptığı, Madımak’tan Mehmet Akif’e uzanan konuşma bir arada yaşamanın formülünü veren bir ders gibiydi. Fazla uzatmadan, sözü (biraz kısaltarak) Muhammed’in yaptığı o konuşmaya bırakalım:
“Annelerim, babalarım, kardeşlerim, burada bulunmamın vesilesi kıymetli hocalarım ve hangi sıfatlarla hitap edeceğimi bilemediğim diğer misafirler hoş geldiniz.
Bugün talihimin lütfuyla buradayım. Serenay Çınkı, Muzaffer Atar, Fatma İmren Tunç gibi kardeşlerimi geçmek için çalışmaktan öte şansın da lazım geldiğinin farkındayım. Kendileri bu kürsüde olmayı en az benim kadar hak etmişlerdir. Onun için sözlerime öncelikle onları kutlayarak başlıyorum...
Anadolu’nun ulu seslerinden Mevlana bir sözünde insanı sadece gözden ibaret olarak görür ve öyle tanımlar. Nasıl gördüysem geride bıraktığımız dört seneyi bugün de o şekilde anlatmam gerekirdi. Acı, tatlı, doğru, yanlış...
Aralarında çalışmaktan mutluluk duyduğum üniversitemizin Bilgi Merkezi çalışanlarına, her hafta odamı temizleyen temizlikçi abi ve ablalarıma, güvenlik görevlilerine, hatırımda olanlara, unuttuklarıma kısacası bütün Yeditepe ailesine minnetlerimi belirtir, teşekkür ederim.
DEĞERLİ MİSAFİRLER
Bilen bilir bendeniz Ağrı Dağı’nın İran’a bakan yüzünde doğup, aynı dağın Türkiye tarafında büyüyen biriyim. Bu göçmen aile çocuğuna kucak açan, gönlü geniş memleketin kurtarıcılarına ve kurucularına hangi sözlerle seslensem inanın bilemiyorum. Umarım hizmetlerim, yapacaklarım, sarf edeceğim çaba onların bizlere vermiş olduklarına karşı birazcık olsun teşekküre yeter.
Kıymetli misafirler, konuşmamın bu kısımda kimi dileklerde bulunmak arzusundayım. Söyleyeceklerim hayatımın her noktasında, önüme çıkan önyargılara da bir yerde sitemimdir. Ancak ilk olarak bu toprakların hoşgörüsüne ve iklimine yakışmayan kötü bir anıyı anımsatmak mecburiyetindeyim. Bugün 2 Temmuz 2014, yani 2 Temmuz 1993 Sivas olaylarının 21’inci yıldönümü. İnsanların sırf farklı düşündükleri, farklı inandıkları veya inanmadıkları için diri diri odlara verildikleri en acı hikâyelerden biridir Madımak.
İnsanların doğdukları topraklara göre değil yaptıklarıyla yargılandıkları, adlarıyla değil başlarında taşıdıklarıyla değerlendirildikleri, seçemedikleri için suçlanmayıp, seçtikleriyle teraziye koyuldukları, bizden, ondan diye değil; sırf insan oldukları için değer gördükleri, sıfatların, mezheplerin, partilerin, zümrelerin, makamların değil; marifetin iltifata tabi olduğu bir dünyaya ve de Türkiye’ye o gün hayata gözlerini yuman bir sanatçının adı gibi Hasret’iz. Dilerim o vakitler tez gelir. İşte o zaman mutlak adalet gelmese de hukukumuz ve beşeriyetimiz bugün olduğundan çok daha ileriye gidecektir. Nutuk atanlar değil, hakkı ve hakikatı her dem kavi tutanlar itibar görecek ve yüceltilecektir.
Annelerim, babalarım, kıymetli hocalarım, şair bir divan şiirinde bütün güzel kadınları gökyüzünde bir yıldıza, kendi sevgilisiniyse günü aydınlatan şemse benzetir. Bugün bu meclise mihman olan bütün anne ve babalarımız asumanda bir yıldız olsa da öz anne ve babam gönlümü ısıtan en parlak güneş gibidir. Bir cümlecik onlara teşekkür edip, onlara layık olma arzumu da dile getirmek isterim.
Son olarak hukuk öğrencimiz uzun bir yolun sadece başlangıcıydı. Bu ilim yokuşunda zümrüdüanka misali dik uçup menzil almamak, tellere ilişmek ya da inci, mercan taşıyan divane olmak gibi sonlar var. Bunları düşünmeden şair-i azam, üstat Mehmet Akif’e kulak verirsek;
Geçen geçmiştir artık; an-ı müstakbel ise müphemdir,
Hayatından nasibin: Bir şu an geçmek isteyen demdir.
Yani insan eğer bir an sonrasından emin değilse şu an aceleci olmalıdır, geleceğe ve geçmişe yönelik çok söz etmekte o kadar da fayda yoktur. Şimdi başımızda havaya atılacak bir kepimiz ve ucundan sımsıkı tutulacak bir hayat bizleri beklemekte ve acele etmemiz lazım ama ilk önce yaptığım hatalar ve varsa sürç-i lisanım için özür dilemeliyim. 16’ncı yüzyılın halk ozanından yardım alarak:
Pir Mehmetim ilmin zatın bilenler
Mecnun olur dost cemalin görenler
Kusur mu gözetir sultan olanlar
Bazı kusur işler kuldur efendim
Teşekkürler....”