Güncelleme Tarihi:
“Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar!” Cem Karaca’nın sahneden yolladığı bu selam hâlâ kulaklarımızda. Soğuk bir şubat gününde aramızdan ayrıldığından bu yana 12 sene geçti. Ardında birkaç neslin ağzına marş olan unutulmaz şarkılar bıraktı. Şimdi, ölümünden yıllar sonra Cem Karaca yepyeni bir albümle karşımızda. Kulağa saçma bir cümle gibi gelebilir ama gerçekte olan tam da bu. Olayı anlamak için bandı biraz geriye saralım.
Sene 1973... Cem Karaca ve Moğollar’ın öncülüğünde ‘rock müziği’, Türkiye’de süt dişlerini yeni yeni çıkarıyor. Cem Karaca, Kardaşlar grubunun solistliğini bırakmış ve Moğollar’la çalışmaya başlamış.
31 Ocak’ta Ankara Güneypark Gazinosu’nda sahne alıyorlar. Konserin sunuculuğunu İzzet Öz yapıyor. Konseri canlı dinleyen şanslı azınlık, unutulmaz birkaç saat yaşıyor.
BİR SAATLİK ZİYAFET
Albüm, Cem Karaca’nın sunumuyla başlıyor. ‘Alageyik’ parçasında ‘kambur feleğin güzel bir ceylana ettiğini’ bu sözlerle anlatmış. Şarkılar: Obur Dünya, İhtiyar Oldum, El Çek Tabip, Alageyik Destanı, Edalı Gelin, Deniz Üstü Köpürür.
Ve gecenin bir yarısı bütün ekip, kalem kağıt alıp arılar gibi çalışmaya başlıyor. Cem Karaca konuşmaları hazırlıyor. Şarkı listesi belirleniyor. Sabaha kadar çalışıyorlar. Ertesi gün İzzet Öz, stüdyoyu ayarlıyor. Bir saatlik kayıt hakları var. 2 Şubat’ta stüdyoya girip 6 şarkıyı bir çırpıda kaydediyorlar. Cem Karaca sunumları okuyor. Ve bu kayıt tatlı bir hatıra olarak kalıyor. Ta ki bugüne kadar...
FARKLI KAFALAR FARKLI MÜZİK
Müzik konusunda en bilgisiz olanımızın bile şöyle bir cümle kurmaya hakkı var: “1970’lerde Türkiye’de yapılan müzik bir başkaymış.” Farklı kafalar, farklı müzikler... Zaten hemen hepsi bu farklılığının cezasını bir şekilde çekti. Kiminin şarkısı yasaklandı, kimi Cem Karaca gibi vatandaşlığını kaybetti. Ama bir gerçek daha var, o müzik hiçbir zaman eskimedi. Nesilleri aşıp hep taptaze kaldı. 43 yıl sonra ortaya çıkan bu tatlı sürpriz, bunun bir kanıtı olsa gerek.
CAHİT BERKAY: ‘VAY BE, BÖYLE Mİ ÇALIYORMUŞUZ’ DEDİM
Müziğimizin başka bir efsane ismi Cahit Berkay, yıllar sonra kayıtları dinlediğinde nasıl duygulandığını anlatıyor: “Ankara’da yazın Gençlik Parkı’nda, kışın Güneypark Gazinosu’nda çalardık. Hem Cem Karaca’yla hem Barış Manço’yla konser verdik orada. 1973’te bu kaydı yaptığımız hafızamdan silinmiş. Bunca yıl bu kadar güzel saklanması da mucize. Çünkü bantlar yıllar geçtikçe yerçekimine dayanamaz, zarar görür. İzzet, sağlıklı bir şekilde koruyabilmiş. Dinlediğimde çok duygulandım, ‘Vay be, böyle mi çalıyormuşuz’ dedim. Bu olağanüstü bir anı...”
Berkay, ‘gerçek bir dost’ olarak andığı Cem Karaca’ya ilişkin bir anısını anlatıyor: “Cem, göründüğünün aksine hiç çatık kaşlı bir adam değildi, çok neşeliydi, hazırcevaptı. Birisi laf atınca karşılığını alırdı. Bir akşam Kırklareli’nde konserden dönüyoruz. Otobüse bindik, bir gümrük polisi ‘Cem Bey bizim için de bir şarkı yapsanız’ dedi. Cem, hemen ‘O işlere Ersen bakıyor’ diye cevabı yapıştırdı.”
Peki o zamanları farklı kılan ne? Bu şarkılar nasıl çıktı? Berkay anlatıyor: “Bugün müzik kayıtları yapılırken kimse birbirini görmüyor bile. Herkes bir yerde çalıyor, sonra miksleniyor. O zamanlar kanal kayıtları bile yok. Her şeyi canlı kaydediyoruz. Bir grup evimiz var. Uyku dışında hep beraberiz, albüm için çalışıyoruz. Aranjör de yok. Canlı kayıt olduğu için herkes en iyi şekilde çalmaya çalışırdı.”
MÜZİĞİ KALDI YADİGÂR
Bir kızı tavlamak için başladı müziğe. Robert Kolej’de okuyordu. Elvis dinlerdi. Rock&Roll’un ayrışıp Rock’ı doğurduğu dönemlerdi. Müzik Batı’ydı onun için. Derken kız gitti, müzik baki kaldı ona. Askerde bir nöbet sırasında bir türkü dinledi, hayatı değişti. Anadolu müziğiyle böylece tanıştı. Dadaloğlu’nun kırık dökük ilk halini besteledi orada. 1967’de 22 yaşında, Apaşlar grubuyla ilk plağını yaptı.
(Soldan sağa) İzzet Öz, Ankara’daki efsane konserin sunuculuğunu üstlenmiş. İki gün sonra gerçekleşen kayıt da onun fikri. Taner Öngür, Gruba 1970’te katılmıştı. Cem Karaca ve Barış Manço ile çalıştı. Bazı şarkılara da ses verdi. Ayzer Danga, Moğollar’a 1971’de geçti. Dönemin davulcuları arasında farklı bir isim olarak kabul ediliyordu.
ALKIŞI DUYDU, İHANETİ GÖRDÜ, SESİ DE OLDU, SESSİZLİĞİ DE...
1967: 22 yaşında, Apaşlar grubuyla ilk plağını yaptı. Ardından “Resimdeki Gözyaşları” dedi, “Namus Belası” dedi, “Tamirci Çırağı” dedi.
1979: 1 Mayıs törenlerinde megafonu eline alıp Engels’in “Dünyanın bütün işçileri birleşin” sloganını söylemişti. Faturası ağır oldu.
1983: Türkiye’deki mallarına el kondu. 200 yıl hapis cezasıyla yargılandı. Türkiye vatandaşlığını kaybetti.
1987: Yurda dönüş yasağı Özal döneminde kalktı. Eski arkadaşlarından kendisine ‘dönek’ diyenler oldu. Cevabı hazırdı: “Döndüysem memlekete döndüm, oh be.”
1992: ‘Raptiye Rap Rap’, ‘Islak Islak’ gibi şarkılarının bulunduğu ‘Nerede Kalmıştık?’ albümünü çıkardı. Artık TRT’ye bile çıkıyordu.
1997: ‘Ağır Roman’ filmiyle, ‘Resimdeki Gözyaşları’ tekrar hit oldu. Bunu ‘Bindik Bir Alamete...’ isimli son albümü izledi.
2004: 8 Şubat’ta geçirdiği kalp kriziyle aramızdan ayrıldı. Kalplerimize kazıdığı şarkılar bâki kaldı.