Güncelleme Tarihi:
◊ 12 yaşında sahneye çıktınız. Babanız da tiyatro aksesuvar şefi olmasına rağmen Yıldız Teknik’te elektrik mühendisliği okudunuz. Aile yönlendirmesi mi, siz mi tercih ettiniz?
- Tercih falan etmedim elbette. Ailelerin “tiyatrocu ol ama bir de mesleğin olsun” sendromu... O dönem kaçınılmazdı bu. Birinci tercihim tıp fakültesiydi. Mühendislik, mimarlık, hukuk diye devam ediyordu, sekizinci tercihe denk geldim.
◊ Elektrik mühendisliğini 16 senede bitiremediniz... Hoca mı taktı, elektrikler mi kesikti?
- O kadar da değil ya, 10 yıl falan sürdü o macera. Bende elektrikler kesikti bu kesin. (Gülüyor) Arada bir derse girince hocalar, “Oğlum biz seni dün akşam Şehir Tiyatrosu’nda izledik, ne işin var burada?” diyordu. Zamanın çoğunu Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları’yla geçirdim.
◊ Seyrettiğimiz birçok reklamda sizin sesiniz kullanılıyor. En büyük rakibiniz... Ali Poyrazoğlu mu, Haluk Bilginer mi?
- İki isim de önemli aktörler ve büyüklerim. Reklam seslendirmesini neredeyse 40 yıldır yapıyorum. Bir dönem ayda en az 50 reklam konuşurdum, şimdilerde biraz seçiyorum. Ses stüdyolarında uyuduğumu bilirim ama geçti o yıllar. Bence reklam işi de krizde zaten. Rakip yok bu işte, başka bir alan bu.
◊ Kariyerinizde hangisi daha önemli dönüm noktası: Hande Ataizi’yle oynadığınız “Ruhsar” dizisi mi, Cem Yılmaz’la çalıştığınız “Karakomik Filmler” serisi mi?
- İkisi arasında tabii ki “Ruhsar”. Ama ikisi arasında. Tüm kariyerimin dönüm noktası değil. “Karakomik Filmler” bana göre son yıllarda yapılmış en yakışıklı iş, çıtası çok yüksek. Cem Yılmaz da kıymetlimdir.
◊ Hangisinin adını duyunca kalbiniz daha hızlı atmaya başlıyor: Galatasaray mı, Şehir Tiyatroları mı?
- Haydaaa, nasıl ayıracağım, ayıramam! İkisi de çocukluğum, ikisi de masalım. Hadi sana akşam pazarı; “Şehir Tiyatroları biraz önde” diyeyim. (Gülüyor)
◊ 3 Mart, Balık burcu erkeği... En çok nesinden çektiniz: Zaman zaman ani patlamalar mı, gerçekle hayal arasında gidip gelebilmesi mi?
- Gerçekle hayal arasında gidip gelmek ama çekmedim bu özellikten, tam tersi hep avantajım oldu. Burcumu seviyorum sözün özü. Şıklarda aşırı duygusallık olsa, onu düşünürdüm bak.
◊ “Palyaço’nun Günlüğü” adında bir kitabınız var. Oradaki palyaço... Siz misiniz, sizin dışınızdaki hayat mı?
- İkisi de değil, Palyaço neredeyse bin yaşında bir karakter esasen. En çok kime benziyor dersen, en çok kitabın okuyucusuna benziyor.
◊ 1979 Altın Portakal’ında sansürden dolayı verilemeyen “En İyi Çocuk Oyuncu” ödülünü 2011’de, 32 sene gecikmeli olarak aldınız. Hak yerini buldu mu, iş işten geçmiş miydi?
- Hak yerini buldu, doğru zaman 32 yıl sonraymış, böyle görüyorum artık.
◊ Sevda Demirel, Hande Ataizi’ne o meşhur “Ne dedin sen!” tokadını attığında siz de o stüdyodaydınız. Neden müdahale etmediniz: Korkudan mı, şaşkınlıktan mı?
- Müdahale ettim canım, geç kaldım sadece. Öyle bir şey olabileceği aklıma gelmedi. Keşke olma
saydı, yapacak bir şey yok, oldu bir kere.
◊ Hayatınız bir film olsa macera mı olurdu, romantik-komedi mi?
- Absürt romantik-komedi. Sordun diye söyledim yoksa hayatım film olsun falan istemem.
BEN GECEYİ DOST BİLİRİM
◊ 25 yaşınıza dönmek mi, Dolmabahçe Sarayı mı?
- Dolmabahçe Sarayı sandın değil mi? Hayır, 25 yaşım. Benim sarayım orada çünkü.
◊ Bir şeyi gece planlamak mı, sabah planlamak mı?
- Gece planlamak, sabah şöyle bir göz gezdirirsin. Gecenin büyüsüne inanırım. Kimileri korkar, çekinir, ben geceyi dost bilirim.
◊ Mantık mı, içgüdü mü?
- Mantık çok zorlamıştır beni çoğu zaman, kim çıkardıysa ortaya karıştırdı her şeyi. İçgüdü diyeyim.
◊ Para saadet getirir mi, getirmez mi?
- Getirir, güzelce getirir. Para üzerinden edebiyat yapmanın anlamı yok. Dolarsa daha da çok getirir. Bak ikili oyun yaptım burada: “Dolarsa”... Parayı çok kötülüyoruz, ne gerek var? Hele bir emeğin, terin sonunda elinize geçtiyse saadetin kralı.
“Nâzım ve Orhan Veli, nasıl da güzel hayat ressamları. ‘Neden daha uzun yaşamazlar’ diye düşünürdüm ilk gençlikte. Sonra anladım ki upuzun yaşıyorlar bir şekilde, zaman onlar için başka bizim için başka işliyor.”
POPÜLER ŞEYLER
Burak Deniz’in içindeki fırtınayı anlayabiliyorum
◊ Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı, Ata Demirer mi?
- İkisini de çok severim ve çok gülerim, apayrı iki cevher benim için. Hele geleneğe, öğretiye saygıları sevgileri yok mu, çok kıymetli buluyorum bu özelliklerini.
◊ Zeki Alasya mı, Metin Akpınar mı?
- Ben Zeki Abiciyim, Metin Abi de çok özel elbette ama Zeki Abi’nin dalga boyu bana daha yakındı. Onunla bir başka konuşurduk, nur içinde yatsın.
◊ Perran Kutman mı, Ayşen Gruda mı?
- Aaa olmuyor ama, insanı tuhaf hissettiriyor bu ikili tercihler. Tamamen sohbet tadında yanıtlıyorum ha... Perran Abla kıymetlimiz ama bunda da ben Ayşen Ablacıyım, aynı sebepten; dalga boyu. Bu muhabbetten sonra kırılan, üzülen olursa günahı senin boynuna bak.
◊ Hangi Demet: Akbağ mı, Evgar mı?
- Hadi buyur... Biri 40 yıllık arkadaşım, diğeri kardeşim. Hem de ikisi de yolumdan, geleneğimden. Aaaa, ikisi de! (Gülüyor)
◊ Yeşilçam’dan: Türkan Şoray mı, Filiz Akın mı?
- Türkan Şoray. Hatırası çok, tanırım da. Biraz da baba yadigârı.
◊ Tarık Akan mı, Ediz Hun mu?
- Tarık Abi güzel adamdı, nur içinde yatsın. Cesaretine hep hayran oldum, olduk. Ediz Hun da kıymetli, saygıdeğer ama başka ekoller ikisi.
◊ Şimdikilerden... Kıvanç Tatlıtuğ mu, Burak Özçivit mi?
- Burak Deniz. Gençlerden onu dikkat çekici buluyorum, içindeki fırtınayı anlayabiliyorum, özellikli bir genç. Yolu açık olsun. Diğer kardeşlerin de tabii.
◊ Beren Saat mi, Serenay Sarıkaya mı?
- Serenay yetenekli, gördüğüm kadarıyla çalışkan ve gelişmeye de açık, her an zincirlerini kırmaya hazır. Her türlü rolü oynatırım ona, yelpazesi epey geniş.
◊ Hangisiyle komşu olmak isterdiniz: Marilyn Monroe mu, Brigitte Bardot mu?
- Brigitte Bardot ile komşu olmak güzel olurdu. Diğer ablamızın komşuluğu yorardı muhtemelen. Bardot’nun bir fotoğrafını gördüm geçen gün, harika yaş almış.
◊ Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?
- Yüz defa daha dünyaya gelsem ayıramam, iki ayrı ana damarım. Nâzım ve Orhan Veli, nasıl da güzel hayat ressamları. İkisi de memleket, ikisinden de bahsetmek heyecan verici. Neden daha uzun yaşamazlar diye düşünürdüm ilk gençlikte. Sonra anladım ki upuzun yaşıyorlar bir şekilde, zaman onlar için başka bizim için başka işliyor.
◊ Eski bir hatıranın yâdına hangisi daha güzel eşlik eder: Sezen mi, Ajda mı?
- Hah, bunlarla gel bana, net olayım. Sezennnnn! Sonsuza kadar Sezen Aksu, yüzyılın ozanı. Onu çok seviyorum.
◊ Türkiye’de rock’ın kralı... Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
- İki abiyle de tanıştım, çalıştım, güzel adamlardı. İkisi de çizgi üstü karakterler ve yeteneklerdi. Erkin Baba da eklensin bu listeye, Erkut Taçkın da. Var epeyce isim, hepsi kral!
◊ Arabeskten: Müslüm Baba mı, İbrahim Tatlıses mi?
- Müslüm Baba, son kararım. Yumuşacık geçişlerin, nevi şahsına münhasır yorumlamanın ve hayatın sertliğini açık bir kalple yanıtlamanın asil örneklerinden.
ÖZEL MESELELER
Gülümsemek her türlü oyunu bozar
◊ Gece hayatında hangisi daha çok iç gıcıklar: Gülümsemek mi, göz kaçırmak mı?
- Gülümsemek her türlü oyunu bozar. Göz kaçırmak gece hayatına daha uygun gibi algılansa da bir köşesine gülümseme eklemek zorundasın.
◊ Hangisi daha kötü: Kimselere âşık olamamak mı, her aşkınızın kötü bitmesi mi?
- Âşık olamamak daha kötü senaryo. Aşk ya da değil fark etmez ama ruhsal devinimin tıkanması fena. Her aşkın kötü bitmesine gelince; bu da oyunun bir parçası. Her şey bir oyun sonuçta.
◊ Aşkın karşıtı: Nefret mi, kayıtsızlık mı?
- Şu aşk kadar zekâ testi bir kelime görmedim. Karşıtı yine kendisi mi acaba diye düşünmüşümdür. Nefret, kayıtsızlık ya da her neyse, aşkın karşıtı olamaz.
◊ Hangisini tercih edersiniz: Tek başınıza ağlamak mı, birinin yanında ağlamak mı?
- Birinin yanında ağlamak. Ben esasen ağlamanın bizzat kendisini çok severim, hele bir de yanında bunu sırtlayabilecek biri varsa çok şık bir şeydir ağlamak. Sen ağlarken yanında kim varsa bir yanıyla çocukluğuna tanıklık eder, süperdir.
◊ Affetmek mi, unutmak mı?
- Affetmeyi severim ve tercih ederim.
KÜÇÜK KEYİFLER
Rahmetli annem Çayeli Rizeli, neci olabilirim?
◊ İstanbul’un... Anadolu yakası mı, Avrupa yakası mı?
- Tamamı, İstanbul yahu bu. İki yakası da çağırır insanı. Bakmayın kıtaları birleştirdiğine, tek parçadır aslında. Şimdilerde paramparça ya neyse!
◊ Bodrum-Gümüşlük mü, Çeşme-Alaçatı mı?
- Benlik seçenekler değil bunlar. Sahiden, ikisi de değil. Beyoğlu-Kasımpaşa, oldu mu? (Gülüyor) Bodrum, Çeşme falan asaletini yitirmiş yerler, üzülerek söylüyorum. Ayvalık deyiverin biraz yaklaşayım.
◊ Çaycı mısınız, kahveci mi?
- Rahmetli annem Çayeli Rizeli, neci olabilirim? Çay içmezsem biterim, hasını, özelini içtim bütün çocuklukta. Çaylıkları vardı anne tarafının. Şimdi de sabah ve akşam üzeri saatler eksik olmaz çay hayatımdan.
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız... Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
- Deniz mahsullerinden vazgeçerdim, cidden üzülerek. Ama severim deniz mahsullerini de. Kırmızı et başka tabii.
◊ İlkinde 600 bin, ikincisinde 158 bin takipçiniz var. Twitter mı, Instagram mı?
- Twitter. Asrın icadı bence.
◊ Bir daha asla sosyal medya kullanmamak mı; bir daha asla film izlememek mi?
- Sosyal medya kullanmaktan vazgeçebilirim, çok sıkıntı olmaz ama film izlememek, bu olmaz işte. Cevap A şıkkı efendim.
◊ Tavla mı, satranç mı?
- Briç! Şaşırdın mı? Briç başkadır, sizi günün dışına taşır. Tavla iyi bilirim, satranç azıcık. İkisinde de tuhaf bir ihtiras var anlamlandıramadığım. Briç kralların oyunu, en büyük farkı, konuşarak yol aldığın bölümü de var. İnsan sesi de işin içinde.
◊ Kedi mi, köpek mi?
- Köpek, bilinen sebeplerden, kediciler sevmez bu muhabbeti. İki köpeğim vardı, vefat ettiler. Aile albümünde fotoğrafları durur. Elsa ve Topaç.
◊ Ayaklarınıza kara sular inmiş: İyi bir roman mı, iyi bir film mi?
- İkisi de ruh yorgunluğuna bire bir ama fiziksel yorgunlukta maç izlemek.
GÜNDELİK HALLER
Gereğinden fazla pozitif insanlar bir saatten sonra sıkıcı olabiliyor
◊ Asla hatırlayamadığınız biri size çok samimi davranıyor... Yekten hatırlamadığınızı mı söylersiniz, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsınız?
- İşte bu benim başıma çok geliyor. İki yolu da deniyorum, olduğu zamanın telaşına bağlı. Hemen “Tanıyamadım, hatırlayamadım” dediğim de oluyor, acı çekerek muhabbet kaydırmalarıyla hatırlamaya çalıştığım da. Lâkin hırsızın hiç mi suçu yok? Kafadan söyle babacım kimsin? Bak çile çekiyorum karşında.
◊ Pozitif ama sıkıcı insanlar mı, negatif ama ilginç insanlar mı?
- Gereğinden fazla pozitif insanlar, bir saatten sonra sıkıcı olabiliyor. Ama ilginç diye sürekli negatif insanları da tercih edemem. Burada hakkımı ifrat tefrit ikilisinden yana kullanayım. Yeteri kadarsa ikisi de olur.
◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?
- Sofrada obura tahammül daha zor. Geveze iyidir ya. Obur masayı yer, senin iştahını kapar. Gerçi gevezenin de beynini yeme ihtimali var ama idare edersin.
◊ Uçakta/otobüste ha bire omzunuzda uyuyan bir teyze var. İnce ince ittirir misiniz, hostese mi şikâyet edersiniz?
- Şikâyet etmem asla. Böyle büyütülmedim. İnce ince ittirebilirim ya da daha uygun bir pozisyona yönlendirebilirim. Çok uzun bir yolculuksa başka kaderler de planlayabilirim, yer değiştirmek gibi. Bak üzüldüm şimdi teyze için, umarım bana ya da benim gibi birine denk gelir.
HİÇ DÜŞÜNMEDEN HIZLI HIZLI...
◊ Güneş mi, ay mı?
- Ay.
◊ Az tanıdığınız birine... Telefon açmak mı, mesaj atmak mı?
- Telefon.
◊ İmkân olsa hangisini seçerdiniz: Tüm müzik aletlerini çalabilmek mi, bütün sporları yapabilmek mi?
- Müzik.
◊ Bir renk olsanız: Ateş kırmızısı mı, deniz mavisi mi?
- Mavi.
◊ Bir yemek olsanız: Tatlı mı, tuzlu mu?
- Tuzlu. Kaya tuzu!