Güncelleme Tarihi:
Adana’da, Müslüm Gürses’le birlikte büyüdüğünüz mahalleyi ve o yılları anlatır mısınız?
Adana çok zor bir coğrafya olmadığı için, para da çok olduğu için sanata, kültüre, müziğe, kısacası eğlenmeye oldum olası önem verilir. Pavyon denilen, gazinolardan daha lüks ve güzel mekânlar doğduğum yıllardan beri var. Çocuktuk, Müslüm’ün de benim de pavyonda çalışan müzisyenler ilgimizi çekiyordu. Her fırsatta kulağımızı çalgıcılar mahallesinden gelen melodilere kabartırdık. Çok önemli müzisyen ailelerden Şenyaylar, Şanlıeller falan o mahallede yaşardı. Müslüm bağlama çalmaya heves etti, ben kendime küçük bir kaval yaptım.
Babanız ne iş yapıyordu?
Berber. Dönemin en iyi otellerinden Santral Palas’ın altında dükkânı vardı. Zaten ne olduysa o otelde İskender Paydaş’ın babası, Muhittin Paydaş ile karşılaşınca oldu. Otelin üst katında orkestrası ile prova yapıyordu, ben de yine sese kapıldım. Beni gördü “Müziği seviyor musun” diye sordu, başımı salladım. “Bir şey çalıyor musun” dedi, cebimden paslı kavalı uzattım. Çıkardı bana bir yan flüt hediye etti. Sonra öğrendim fiyatının 2-3 bin dolar olduğunu. O yan flüt sayesinde işi ciddiye almaya başladım. Adana’ya sık gelen bir saksafoncudan özel dersler aldım.
Müslüm Baba ne yapıyor bu arada?
Çay bahçelerinde çıkmaya başladı. Kendi tarzını o programlı bahçelerinde yarattı. 10-12 yaşlarında çocukken bile adamdı. Bizim sesimiz daha olgunlaşmamıştı, rahmetlinin sesi 50 yaşında gibi çıkıyordu.
İstanbul macerası nasıl başladı?
Ben mimarlık kazandım, okumak için geldim İstanbul’a. Ama Allah “müzik piyasasında yürü kulum” dedi. 15 yaşındaydım, iki bestemi Vahdet Vural okudu. Sonrasında Ferdi Tayfur’a çalmaya başladım. 17 yaşında Orhan Gencebay’a çalmaya başladım. Ardından Almaya’nın dev kaset firması ‘Türkola’ beni kadrolu aranjör olarak işe aldı. İbrahim Tatlıses’in ‘Mutlu Ol Yeter’ albümünü yaparak işe başladım. Albüm patladı. Sonra birileri Müslüm’ü getirdi Türkola’ya albüm yapması için. Yapmadılar. O dönem baba bunalımdaydı, alkol problemi de zirvedeydi, kimse albüme yanaşmıyordu. Taşın altına elimi soktum. 22 yaşımda Müslüm’e albüm yaparak aranjörlüğe ve yapımcılığa başladım. Albüm patladı, baktım halkı yakalayabiliyorum, devam ettim.
Gürses’in jiletli dönemi nasıldı?
30 bin kişilik kapalı spor salonlarını doldurduk. Bir o kadar insan dışarda kalıyordu. Nasıl şarkılar yaptıysak “tamam artık ölem ben” deyip kendine jilet atıyordu. Abartmak bir yana, ben hiç gideni ya da sevgiliyi suçlayan şarkılar yapmadım. Kişinin içinde üzülmesine yol açan şarkılardır Burhan Bayar şarkıları. “Mutlu ol yeter” der, “Tutun kollarımdan düşerim şimdi” der...
Peki şarkılarınızın başarısının formülü?
Formül falan yok. İlham dediğiniz şey kozmik zerrecikler. Bu ruhtan gelen, tarifle anlatılmayacak bir şey ama tabii pazarlama stratejileri de mühim.
Bugünün müziğini nasıl buluyorsunuz?
Nadir de olsa özgün şeyler çıkıyor ama kahrolsun bilgisayar çağı! Anında o özgün şeyin 600 türevini yapıyorlar. Fotokopi! Türk insanı günde 5 vakit, 5'i de ayrı makamda ezan dinliyor. Yani bizim DNA’mızda müzik var. İyi olmayan ruha işlemeyen melodiyi dinlemeyiz biz.
Sırf bu yüzden siz yeni albümünüzde bilgisayar kullanmayı reddettiniz sanıyorum...
Elektronik müzik büyük bir pazar. Bilgisayarla yapılan müzik de öyle. Bence kalbe ruha falan dokunmuyor, hoplatıyor o kadar. Bilgisayar nüansları öldürüyor. Bizim yaptığımız müzik, photoshopsuz fotoğraf gibi doğal.
BEN DE ÇOK ÇEKTİM
Gelelim sizin hayatınıza... Çok çektiniz mi?
80 darbesinden sonra çektim. Çocukluk arkadaşlarım, akrabalarım ülkelerine dönemedi, perişan oldular. Konsere gidiyordum yanlarına gidemiyordum. Benim de başım belaya girer diye benden uzak duruyorlardı. İbrahim Tatlıses’e iki Kürtçe şarkı yaptım, iki sene DGM’de yargılandım. Acı çektik hem de çok.
Evlendiniz mi?
Evet, iki müzisyen oğlum var.
Peki ya aşk?
Aşk insanın bir ruhunun olduğunu hatırlamasıdır. Aşk bedensel bir şey değildir. Adamın ya da kadının hiçbir kötü özelliğini göremezsin.
İBO ŞÖHRETLİ ADAM, KÜSERSE KÜSER
İbrahim Tatlıses ile küs müsünüz?
İbrahim Abi benim ağam. Bana bu dünyada en çok faydası olan, en seven adam. Teraziye koyduğumda bana faydası çok büyük. Onunla 5 yıl aynı evde, 1 yıl Gümüşsuyu Opera Oteli’nde kaldık. Bütün film müziklerini ben yaptım. İbo Show’ların jeneriklerini yaptım. Hep onun başarılı olması için çalıştım. Cevizin kabuğu serttir ama içindekini ben biliyorum. Dünyadaki en merhametli adamdır, şiddetten nefret eder ama şartlar, iş, para, erkek dünyası, sonuç ortada. Görüyordum, gidişatında hayırlı olmadığını söylüyordum...
Aranız onu uyardınız diye mi bozuldu?
Şöhret dünyası çok farklı. Bu kadar ünlü, bu kadar topluma mal olmuş bir adamı bir-iki şeyle eleştirip köşeye koyamazsın. O kadar çok şey var ki... Ben onu biliyorum, kalbini biliyorum “Boşver, küserse küssün” diyorum. Bir süre kafamı dinlerim, gece 3'te gel demiyor en azından.
Kazadan sonra barışmadınız mı?
Daha değil. Biz ara ara küser sonra barışırız. Şimdi yapımcımız Polat Yağcı görüşüyor kendisiyle... Ona sormak lazım. Adam şöhret, küserse küser.