Güncelleme Tarihi:
Henüz 10 yaşındayken beyazperdedeydiniz. Ardından ekran yüzü oldunuz. Şöhret konusunda ailenizin bir projesi miydiniz?
- Aslında ailemin oyunculuk sektörüyle alakası yoktu. Ben daha o yaşlarda taklitler yapıyordum. Bir komşumuz dizilerde figüranlık işindeydi. Onun aracılığıyla bir ajansa kaydoldum. Canan Gerede’nin filmi için seçmeler vardı. Seçildim ve ilk sinema filmim ‘Parçalanma’ oldu. Yavaş yavaş set ortamına alıştım. Ardından ‘Üvey Baba’ dizisi geldi. Bin çocuk arasından rolü kaptım. O dizi de altı sene devam etti.
Çocuk yıldızların dilindeki; ‘Çocukluğumu yaşayamadım’ klişesi sizin için de geçerli mi?
- Hayır, ben çocukluğumu farklı bir şekilde de olsa yaşadım. Hayatım ‘set-okul-ev’ üçgeninde geçiyordu ama bundan hiç şikâyetçi olmadım. Set ortamını oyun parkı gibi görüyordum ve mutluydum.
‘VAY, İNSANLAR BENİ TANIYOR’ DEDİĞİM AN...
Birden parlayıp kaybolan onlarca çocuk yıldız var... O yaşta gelen şöhreti kabullenip sonrasında yaşanacaklara bir hazırlık olması için psikolojik destek aldınız mı?
- Hayır. Zaten çocukken şöhret kavramının farkında değildim. Mesela tanındığımı anladığım tek bir an yaşadım: Fatih’te oturuyorduk, dizi Beyazıt’ta çekiliyordu. Sete yürüyerek gitmek istedik. Bir anda arkamız bir kalabalıkla doldu. Candan Erçetin’in Taksim’de yürüdüğü ve herkesin peşine takıldığı bir klibi vardı ya... İşte onu gerçekten yaşadım. O an “Vay, insanlar beni tanıyor” dedim.
YABANCI ERKEKLERLE DAHA İYİ ANLAŞIYORUM
İngilizce iktisat okumuşsunuz. Madem çocuk yaşta bu işi yapmayı kafaya koydunuz neden eğitimini almadınız?
- ‘Üvey Baba’ dizisi reytingleri iyi gittiği halde kanala el konunca sonlandı. O zaman bu sektörde zeminin ne kadar kaygan olduğunu anladım. Farklı bir meslek sahibi daha olmanın faydalı olacağını düşündüm. Annem muhasebeci. Ben de Marmara Üniversitesi’nde İngilizce İktisat okudum. Ardından Amerika’da master yaptım. Türkiye’ye döndükten sonra bankada çalışmaya başladım. Hayatımın en kötü üç ayıydı. O sırada şimdiki menajerimle tanıştım ve oyunculuğa döndüm. Bankaya girip o kadar sıkılmasaydım belki şimdi oyuncu olamazdım.
Tanınırlık erkeklerle ilişkinize nasıl yansıdı?
- Öyle çok çıkma teklifleri falan almadım. Benim hep çocuksu bir halim vardır. Kadınsı ve seksi bir enerjim yok. Öyle enerjiye sahip insanları da çok sevmem. İlk flörtüm üniversite bittikten sonra başladı. Sonra master için yurtdışına çıktım ve bitti. En son güzel bir ilişkim oldu, o da sonlandı. Yabancıydı. Ben sanırım yabancı erkeklerle daha iyi anlaşıyorum.
Türk erkeklerinin suçu ne?
- Türk erkekleri; sahiplenmekle kadının özgürlüğünü kısıtlamayı aynı kefeye koyuyor. Ailem bile bana bu konuda saygılıyken erkeğin karışması saçma geliyor.
‘Selam’ isimli filmde türbanlı bir kadını canlandırdınız. Şimdi ‘Ankara Yazı-Veda Mektubu’nda 12 Eylül darbesinden sonra idam edilen ilk ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun nişanlısını canlandırıyorsunuz. Siyasi işler sizin tercihiniz mi yoksa onlar mı sizi buluyor?
- Apolitik bir insan değilim. Ama siyasi görüşümü de herkesle tartışmam ve farklı fikirlere saygı duyarım. Benim sinemadaki tercihlerimin de siyasi görüşümle yakından uzaktan bir alakası yok. Ben sadece hikâyelerini sevdiğim işlerde oluyorum. Bu filmler de politik değil. Hepsi o dönemlerde yaşanmış dramları anlatıyor.
HÂLÂ SUÇSUZ YERE CANI YANANLAR VAR
Filmden sonra 12 Eylül hakkında fikirlerinizde neler değişti?
- Açıkçası senaryo gelmeden önce o döneme ait pek fikrim yoktu. Ama sonra kitaplar okudum, belgeseller izledim. Ve olayın ne kadar vahim olduğunu anladım. Darbelerin makro anlamda zararları tabii var. Ama mikro anlamda, tek tek kişilere bakınca canı yanan aileleri gördüm. Bir topluluğa inanılmaz bir acı yaşatılmış. İşkenceler yapılmış. İntihar süsü verilerek öldürülen insanlar... Benim canlandırdığım karakterin de sevdiği adam suçsuz yere idam ediliyor. Hâlâ da suçsuz yere canı yananlar var.
Karakteriniz olayın başından sona kadar Pehlivanoğlu’nun yanında duruyor... Sizin başınıza böyle bir şey gelse ne yapardınız?
- Ben de sonuna kadar sevdiğim erkeğin yanında olur ve onu beklerdim.
1980’ler ve günümüz Türkiye’sini kıyaslarsak... Nedir gözleminiz?
- Şimdi darbe gibi bir sıkıntı yok ama Doğu’dan farklı haberler alıyoruz. Terör saldırıları yaşanıyor. Bu olaylarda hayatını kaybeden herkes şehit ve birer Mustafa Pehlivanoğlu benim için.
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: KENDİNİ NEDEN SAKINIYOR?
** Burçin Abdullah çok güzel bir kadın. Kumral, renkli gözlü... Ne çok uzun, ne de kısa... Ama beklediğimin aksine çocuksu bir hali var. Sanki seksi olmaktan çekiniyor. Kadınsı enerjiler yaymaktan hoşlanmıyormuş. Kendi kararı tabii ama bir oyuncu olarak bakışlarını daha iyi kullanabilecekken kendini bu kadar sakınması pek akıl kârı değil gibi.
** Onunla son dönemde merak sardığı boks sporu vesilesiyle ringte buluşuyoruz. Kısa sürede işi kapmış gibi görünüyor. Çekim sırasında etrafa yumruklar savurarak poz veriyor. Ama ringten indiği anda o naif Burçin’e dönüyor.