Güncelleme Tarihi:
Solomon Adaları’nda endemik hayatı incelemek üzere giden bilim insanı Christopher Filardi, 20 yılını aramakla geçirdiği bıyıklı yalıçapkınını sonunda bulur.
Bu o kadar nadir bir türdür ki, gezegenimizde sadece biri 1920, diğeride 1950 olmak üzere iki kez görülmüş. Filardi, bu nadir canlıyı bulmakla kalmayıp gerekli araştırmaları yapmak için yakalayıp yanına alır. İşi bittiğinde kuşun da işi bitmiş ve ölmüştür. Bilim insanı, yaptığını savunmaktan çekinmez.
Chris Fildardi ve Bıyıklı Yalıçapkını kuşu
Fotoğraf: R.Moyle, M. Janda, S. Galokale, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi
Geçen hafta yaşanan bu olaydan sonra PETA başta olmak üzere doğa korumacılar ayağa kalktı. “Hayvanları bilim adına öldürmek korkunç duyarsız ve bencilce bir savunma. Cecil’i ‘diğer aslanları korumak adına’ öldürdüğünü söyleyen dişçiden ne farkı var?Kuşu öldürmek sapıkça ve vahşice” diye açıklama yaptı. Bu açıklamayla ok yaydan çıkmış oldu. Bilimsel çalışma adına bir canlı öldürülebilir mi? Basit gibi görünse de tartışma önemli. Zira biz de bir canlıyız en nihayetinde ve bilim türümüzle de yakından ilgili.
GEN Mİ BİREY Mİ?
Konunun örneği çok... Mesela İngiltere’de hayvanat bahçesinden kaçan bir Amerikan dikkuyruğu (ördek) dışarıdaki hayata tutunarak yaşamayı başarır. Zamanla çoğalarak Avrupa’ya dağılmaya başlar.
Yolu İspanya’ya düşer. Orada yaşayan Avrupalı dikkuyruklarla kaynaşır. Kaynaştığını da değiştirerek kendine benzetir. İspanyol bilim insanları “Türümüzü bozuyor” diye araya karışan Amerikan dikkuyruklarını öldürme kararı alır. İki keskin nişancı tutarlar.
Bir dürbünden kuşbilimci, diğerinden keskin nişancı bakarak Amerikan dikkuyruklarını tek tek vururlar. İngilizler “Yaşamayı başaran bir tür, yabancı da olsa öldürülmemeli” diye karşı çıkar. Ancak İspanyollar çok nettir. “Bu kuş buraya doğal yollardan gelmedi. İnsan tarafından getirildi. Bir türün içine girerek o türün genini ortadan kaldırmasına izin veremeyiz” diye karşılık verir.
Aynı tür Türkiye’deki dikkuyrukların arasına karıştığında bizde de konu hararetli bir şekilde tartışıldı. Ancak ne var ki bir karara varılamadan kuş ülkemiz şartlarına uyum sağlayamayarak kendiliğinden yok oldu.
Ülkemizde bunun daha uç örnekleri de var. Neredeyse hepsi tek nokta endemiği olan ve çok küçük alanlarda küçük nüfuslarla yaşayan semender türlerimizin bazıları bilimsel çalışmalar için doğadan toplanıyor. Bu nedenle bazı nadir türler yok olmanın eşiğine gelmiş durumda.
30 yıldır sürüngen çalışan ve kendi adıyla anılan üç semenderi bulan Prof. Dr. Bayram Göçmen’in sözleri işin vardığı boyutları ortaya koyuyor: “Keşke bulmasaydım. Pişmanım. Bilimsel çalışma yapmak için toplanmaktan bitme noktasına geldiler.”