Güncelleme Tarihi:
Nerede bulmuyor ki o şiddet kültürü bizi? Okulda, işyerinde, sokakta, dilde, akılda, hukukta... Bu sefer evde yakaladı.
Üniversiteyi kazanmıştı kazanmasına da maddi koşullar önünü kesti. Ancak bir ay okuyabildi, sonra bir okulun kantininde işe başladı. Güzel sesi, nihayet bir şarkı yarışmasında keşfedildi. Düşünmüştü ki yarışmayı kazanırsa üniversite eğitimine devam edebilirdi.
Annesi, 8 kardeşin en mutlusu o olsun istemiş, Mutlu koymuş adını. Daha 19’unda... Geçen hafta, Diyarbakır’daki evinin taranması sonucu başından vuruldu Mutlu Kaya. Sırf kadın olduğu için... Sonradan zanlısı olacak eski sevgilisini kendisini tehdit ettiği gerekçesiyle şikâyet etmesinin üzerinden sadece 4 ay geçmişti üstelik.
Geçen hafta çıkan ‘Erkekler’ kitabı, Mutlu’ların Türkiye’de kurban değil, gerçekten mutlu olmasının anahtarlarını taşıyan önerilerle dolu. Aralarında Gündüz Vassaf, Mert Fırat, Mahir Ünsal Eriş ve Yavuz Ekinci’nin de olduğu 22 erkeğin anı, öykü ve denemelerinden oluşan kitap erkeklik hallerinin sıkı bir eleştirisi.
“Bunlar, bu adamlar -benim de üyesi olduğum bir grup olan- bu erkekler ne yapıyorlar, ne yaptıklarını zannediyorlar? Neden ‘böyleler’? Hep birlikte güzel günlerde olabilecekken karanlık geceler boyu bitmek bilmez karabasanlar, erkekler ve erkeklikler.”
Kitaptaki bu satırlar, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bozok’un yazısından...
ERKEK, ROLÜNDEN MEMNUN MU?
Peki, toplum erkeklerden ne bekler? Yüklenen rollerden memnunlar mı? ‘Erkekler’ kitabını yayına hazırlayan Ayşe Akaltun. bu soruların cevabını arıyor.
Bir yandan son yıllarda yükselen şiddet bir yandan kadın bedeni üzerinden yapılan siyaset... Akaltun’un aklına, bunları düşünürken, “Erkekler bu olanlardan rahatsız mı, toplumsal baskılar onları etkilemiyor mu” sorusu düşmüş ve çalışmalara başlamış. Akaltun’a göre toplumda bu iktidara bir karşı duruş gelişmesinin yolu, tam da böyle, erkeklerden geçiyor: “Son yıllarda yapılan erkeklik çalışmaları, bu konu üzerinden konuşan, tartışan erkek grupları olduğuna göre bence bu mümkün. Artık ‘kadına karşı şiddet’ demiyoruz, ‘erkek şiddeti’ diyoruz. Çünkü erkeğin, kadına, çocuğa, diğer erkeklere, hayvanlara ve doğaya karşı yükselen bir şiddet dili var. Bu, zaman zaman pompalanan, destek gören, sistem tarafından atfedilen bir dil. Üstelik kitabın hazırlık sürecinde farkına vardığım bir konu da erkeklerin bir kısmının bütün bu şiddet dilinden kendisini sorumlu hissettiği. Olması gereken ve belki de değişime sebep olacak olan da zaten bu.”
Mehmet Bozok, erkeklerin değişme iradesi göstermesinin şart olduğunu söylerken Gündüz Vassaf, bir egemenliği yıkarken yerine başka bir egemenliğin tesis edilmemesi gerektiği görüşünde: “Türümüz tarıma geçtiğinde, binlerce yıl boyunca bereketin simgesi, Anadolu’da Kibele gibi kadınlardı tanrıçalarımız. Daha yakın geçmişimizin dinlerinin peygamberleri de erkek, tanrısı da. Kadınları kâh baş tacı ederek kâh ezerek, gitgellerimizin kurbanı yaptık. Ben olsam, kadın erkek isimlerindeki cinsel kimlik ayrımını ortadan kaldırarak işe başlar, kişileri, önyargılarımızı pekiştiren, cinsel kılıflı isimlerinden özgürleştirirdim. Deniz, Pınar, Barış, Güneş gibi isimlerde olduğu gibi Türkçe buna özellikle çok elverişli.”
Kitapta çocukluğundan bu yana ‘erkeklik’ anılarını paylaşıp “Bu, bir tür itirafname gibi” diyen Vassaf’ın son sözü, “Erkek olup, erkekliğimizi kamu önünde sorgulamakta ne kadar geç kalmışız. Kadınlarıysa farkına varmadan her gün yargılıyoruz” oluyor.
‘EVLİLİK BÜTÜN ERKEKLER İÇİN HAYATLARININ SONU'
- Mert Fırat’ın ‘Femme-n’ adlı öyküsünden: “Babamın meşhur erkeklik kutlamaları doğumumdan bugüne süregelmiş ve ne yazık ki hiç bitmemişti. Hepsini büyük bir gösterişle ve gururla sunardı bütün tanıdıklarımıza ama en çok da tanımadıklarımıza. Şimdi de ‘tüm erkeklerin hayatının sonu olan’ evlilikten önce son kez bana sunulan nimetlerden faydalanmalıydım ve babam bir gün benim de sahalara döneceğimden emindi tıpkı kendisinin yaptığı gibi...”
- Mahir Ünsal Eriş’in ‘Bir Erkek İşi Olarak Askerlik’ adlı denemesinden: “Cinsiyet, erkek için, sperm hücrelerinin vücuttan atılmasıyla son bulur. Oldukça mekanik, matematiksel bir süreç. Yeni bir nöbete kadar erkek nötr bir varlıktır. Oysa kadının cinsiyeti, erkekle yaşadığı cinsel deneyimden önce ve sonra da sürer. Kadın olduğunun her ay hatırlatıldığı döngünün yanı sıra cinsel etkinlikten sonra da mikroskobik bir sprem taneciğini ele geçirmekle artık cinsiyetinin tanımı içinde olan doğurma etkinliğini sürdürür. Bu, cinsel, kadın cinsine ait bir faaliyettir ve kadın, başka hiç kimseye ihtiyaç duymadan bir insan yaratabilir o andan sonra. Bu erkeğin ilk ve en sonsuz yenilgisidir.”