Güncelleme Tarihi:
Tek bir paylaşımla hayatınız değişti, kendinizi karakolda ifade verirken buldunuz. Nasıl gelişti bu olay?
14 Ocak’ta polisler kapıma geldi, ben apartmanda birine bir şey oldu zannettim. Kapıyı açtım “Yok” dediler “Biz sizin için geldik.” Şaşırdım açıkçası. Polislerle birlikte ifade vermeye gittim. Bir de baktım, Instagram, Twitter, tüm sosyal medya hesaplarım didik didik incelenmiş, bir dosya beni bekliyor. Hesapta suçlamaların nedeni, Gezi Parkı olayları sırasında Instagram’dan paylaştığım bir şiir. Google’da 960 bin kişinin paylaştığı ‘Ustanın Şiiiri’. Mizahi bir eser. Altında hakaret filan da yazmadım, bir tane gülücük koydum sadece. Ama karakola gittiğimde diğer paylaşımlarım da önüme sunuldu: ‘Uykusuz’ dergisinin kapağı, ‘Sözcü’ gazetesinden bir makale, ayakkabı kutusuyla ilgili bazı espriler... Ak Parti’yle ilgili yaptığım yorumları bile sanki Cumhurbaşkanı’na hakaretmiş gibi önümüze sunmaya çalıştılar. Kaldı ki paylaşımlarım Gezi Parkı olayları ve seçimler öncesine dayanıyor. Yani Erdoğan, o zaman cumhurbaşkanı da seçilmemişti. Avukatımın bu duruma itirazı oldu, biz de ifademizi ona göre verdik.
Gezi Parkı olaylarının üstünden uzunca bir süre geçti. Neden şu an hakkınızda bu suçlamalar çıktı?
İnanın hiçbir fikrim yok. Zaten bana ya da avukatıma tebligat filan da gelmedi. Hakkımda bir ihbarname hazırlanmış ve basına servis edilmiş. Ama henüz mahkeme tarafından da onaylanmamış. Bu da enteresan geldi bana; ortada mahkemenin onayladığı bir tebligat bile yokken, neden basına servis ediliyor? Prosedür şöyleymiş bu işlerde: İhbarname hazırlanıyor, sonra hâkime gidiyor, onun da 2 hafta içerisinde karar verip davalı kişiye tebligat göndermesi gerekiyor. Ama o daha bize ulaşmadı.
Kendinizi haksızlığa uğramış hissediyor musunuz?
Korktuğum bir durum yok. Çok şükür yalnız da değilim. Bana destek olan ailem, arkadaşlarım, çevrem var. Çok güvendiğim bir avukatım var. Şu an Türkiye’deki hukuk sistemi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yasaları çerçevesinde ilerlediği için, o kanunların ışığında benim yaptığım şey bir suç değil. Ortada Cumhurbaşkanı’na hakaret de yok. Başbakan’a hakaret deniyor, O da ‘kamu görevlisine hakaret’e giriyor. Yani yargılanırsam, kamu görevlisine hakaretten yargılanacağım. Avukatım da ne olabileceğini, olacaklar karşısında neye neyle cevap vereceğimizi anlattı. Yani kötü bir şey olacağını düşünmüyorum.
ÖMER HAYYAM'IN ŞİİRİ İÇİN Mİ GELDİNİZ?
Peki “Bu insanlar neden işi gücü bıraktı da benim peşime düştü acaba?” diye düşünmüyor musunuz?
Özellikle Gezi olaylarından sonra sosyal medyadaki paylaşımların önüne geçemediler. Ve bunları bastırmanın en kolay yolu olarak, takipçisi yüksek olan, daha tanınmış insanlara hukuki savaş açma yoluna gittiler. Bunu duyurmanın yöntemi yine takipçisi yüksek olan insanları hedef almak. Amaçları, “Bakın o yaptı, siz de yaparsanız başınıza bu gelir” mesajını vererek halka korku salmak. Bunun için de ben seçildim.
Gerçi bu sosyal medya yüzünden açılan ilk dava değil. Fazıl Say’ın yaşadıklarını hatırlayalım...
Evet, o da Ömer Hayyam’ın bir şiirini paylaşmıştı. Zaten polisler kapıma geldiğinde aynı şiiri benim de paylaştığımı hatırladım, “Ömer Hayyam şiiri için mi geldiniz?” dedim. “Yok” dediler “Biz ‘Usta’nın Şiiri’ için geldik.”
"Keşke atmasaydım bu tweet’i, başıma iş açıldı” diyor musunuz?
Yok, hayır.
Uluslararası basında sizin davanız hakkında pek çok haber yer alıyor. Takip ediyor musunuz, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Okudum ve hepsini paylaştım. Yabancı basında nedense daha çok ilgi gösteriyorlar. Bana açılacak bu kamu davası basit gibi görünüyor ama aslında o kadar önemli ki. Eğer benim aleyhimde bir karar verirlerse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de taşınacak. Hatta bu, Türkiye’nin AB'ye girip giremeyeceği konusunda da somut delil sunacak. Türkiye’nin hukuk sisteminin doğru ilerleyip ilerlemediği, demokrat olup olmadığı tartışılacak. Yabancı basının bu kadar yer vermesinin nedeni de bu. Sanırım onlar daha iyi okuyabiliyorlar bazı şeyleri.
İnternette size yapılan yorumlar ilginç. Sert çıkışlarınızla ilgi çekmeye çalışmakla suçlanıyorsunuz...
Ne ihtiyacım var ki? İşimde gücümdeyim. Televizyona ya da modelliğe dönme gibi bir hevesim yok. Soğudum. Endüstriyel tasarım mezunuyum. Son iki senemi tasarım yaparak geçiriyorum. Yat tasarımı yapıyordum, ara verdim. Şu sıralar fuarlarda kullanılan standları tasarlıyorum. Çeşitli projelerimiz var. Ama televizyon bunlardan biri değil.
ACUN ILICALI İDDİALARI BENİM DE AKLIMA GELDİ
Sizi başka bir hukuk savaşından hatırlıyoruz: Acun Ilıcalı’yla ‘Survivor’ sonrası mahkemelik olmuştunuz. Siz programda yemek verildiğini iddia etmiştiniz, Ilıcalı da sizi iftirayla suçlamıştı, sizi pişman edeceğini duyurmuştu. İnsanların bu yeni davayı okuduğunda “Bu kız arıza, yine mahkemelik olmuş” diyebileceğinden endişe ettiniz mi?
Bu yorumu yapan insanlar da oluyor. Ama şunu unutmayın davayı açan ben değilim. Yüz binlerce kişi arasından ben seçildim. Dediğim gibi birine sataşayım, basına çıkayım gibi bir derdim de yok. Bu konuyu basına sunan savcılara sormak lazım belki de.
Ilıcalı’yla olan dava nasıl sonuçlandı?
Acun Ilıcalı kendi açtığı davayı kazanamadı. Normalde birinci ya da ikinci celsede hâkimler ‘görevsizlik’ ilan edermiş. Bizim davamızda üç senenin sonunda beşinci duruşmadan sonra hâkim ‘görevsizlik’ ilan ederek davayı kapattı.
Size yönelik bu yeni suçlamalarla muhtelif teoriler de dönüyor. Bunlardan biri de sizin üstünüze gelinmesinde Ilıcalı’nın parmağı olduğu, ilişkilerini bu yönde kullandığı... Ne düşünüyorsunuz bu yorumlar hakkında?
Sizin de bir gazeteci olarak böyle düşünceler aklınızdan geçebilir, ‘Acaba mı?’ diye düşünebilirsiniz. Biz de tabii ki böyle düşünüyoruz ama bununla ilgili somut bir delilimiz yok. Onun için de böyle bir iddiayla gelerek insanları töhmet altında bırakmak istemem.
Peki yaşadıklarınız doğrultusunda genç bir kadın olarak ülkenin geleceği hakkında endişeleniyor musunuz?
Tam tersi. Bir şekilde umut doğurmuyor mu? Artık endişeleri bu seviyeye indiyse bazı şeylerin kırıldığını, çatırdadığını düşünüyorlar bence. Türkiye yeni bir oluşuma gidebilir. En azından genç nesilde Gezi Parkı’ndan sonra büyük bir kenetlenme ve farkındalık oluştu. Yani ben umutluyum, bir şeyler değişecek.
Dava açılırsa ve aleyhinizde karar verirlerse, ne kadar hüküm giymeniz olası?
4 ay ve bir buçuk yıl arası hapis cezası var diye biliyorum. Eğer öyle bir durum olursa tabii ki bunu en yüksek mercie kadar taşıyacağım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğim.
Diyelim ki hapis kararı çıktı, ne yapacaksınız?
Ne yapacağım yani, yapacak bir şey yok. Aralık ayında bir buçuk yıl birlikte olduğum Gökhan Ciner’le nişanlandım. Kısmetse önümüzdeki kış evleneceğiz. Nişanlım diyor ki “Ben seni beklerim, her hafta bir şeyler de getiririm.”
İHBARIN SAHİBİ KİM?
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 28 Ekim 2014 tarihli yazısına göre, Meltem Ö’ye ait e-posta adresinden İstanbul Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderilen ihbarda, ‘Instagram’da ‘mervebuyuksarac’ isimli kullanıcının Erdoğan aleyhine ‘Ustanın Şiiri’ adlı şiiri paylaştığının anlaşılması nedeniyle soruşturma başlatıldı. İddianamade, Büyüksaraç’ın, zincirleme şekilde ‘kamu görevlisine alenen hakaret’ suçundan 1 yıl 5.5 ay ile 4 yıl 4.5 ay arasında değişen hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.