Güncelleme Tarihi:
İstanbul Boğazı’nda geçen hafta sonu yapılan iki kıta arasındaki yüzme yarışına katılanlar arasındaydım. Ancak benim ekstra yüküm vardı: Yarışa, koluma taktığım sualtı kamerasıyla katıldım. Ağırlığı birkaç yüz gram olan makine, kulaç sayısı arttıkça birkaç kilogramlık yük oldu bana. Kolum koparcasına ağrısa da fotoğraf çekerken boğulma tehlikesi atlatsam da kimsenin çekemediği fotoğrafları çektiğim için mutluyum.
Ortalama 1.5 saatte biten yarış bir maraton sayılmaz. Ama yarışlara katılabilmek kolayca maraton olarak adlandırılabilir. Bu yıl 26’ncısı düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na ‘katılım’ maraton süreci şöyle işliyor...
Her yıl Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından yapılan yarışlara katılım için ocak ayından itibaren duyurular yapılıyor. Şubat, mart ve nisan aylarında başvuralar kabul ediliyor, değerlendirme ise mayıs ayında yapılıyor. Haziran ayına gelindiğinde Türkiye genelinde belirli illerde seçmeler gerçekleştiriliyor. Sonunda yarışmaya katılmaya hak kazananlar açıklanıyor. Bir aşamada takılırsanız iki kıta arasında yüzme hayalleriniz de suya gömülüyor.
Bu aşamaların hepsini, bu yıl sorun yaşamadan atlatıp, yarışa katılmaya -sanırım 6’ncı kez- hak kazandım.
VE YARIŞ GÜNÜ...
Son iki gündür hava yağışlı. Parçalı bulutlar İstanbul’u terk etmiyor. Büyük bir heyecanla iki kıta arasında yüzmeyi bekleyenler tedirgin. Dalgalar, akıntılar, kirlilik, yarışın iptal edilmesi... Tüm ihtimaller masada yani. Ancak korkulanların çoğu olmadı...
Pazar sabahı erken saatlerde hava çiselese de yarış saati yağış yoktu. Kuruçeşme’ye kurulan standlarda sporculara çipleri verildi. Anonslar yapıldı: “Vapur kalkıyor...”
Geçen yıllardan farklı olarak iki küçük tekne yerine bu yıl tek bir vapur vardı. Tüm yüzücüler Şehir Hatları vapurlarından adı Beyoğlu olana binip Kanlıca’ya doğru yol aldı. Yarışacak sporcu sayısı 1749. Vapurun maksimum kapasitesi ise Şehir Hatları’nın internet sitesindeki bilgilere göre 1800. İstif halindeki yüzücüler, büyük bir neşe içinde start noktasına ulaştı.
SOMA VE GAZZE İÇİN...
Vapurda yarışların gediklisi 85 yaşındaki ‘001 numaralı’ boneye sahip Levent Aksüt’le karşılaştım. 26 yarışın 25’ine katılan Aksüt, bu yılla ilgili şöyle bir yorum yaptı: “Rakipsiz yüzüyorum. 85 yaşındayım. Yavaş yavaş yüzeceğim. Hava fena değil. Önemli olan lodosa çevirmemesi.” Nazan Göğen ise yarışlarda 26’da 26 yapan tek isim. 60 yaşındaki Göğen, büyük zorluklara rağmen her yıl burada olmaktan memnuniyet duyduğunu belirterek, “Havanın kötü olması benim için önemli değil. İnşallah 50’nci kez katılmak istiyorum” dedi. Nurten Erdal da 3’ncü kez katıldığı yarışlarda bir mesaj verdi. Üzerine giydiği tişörtte ‘Kadın cinayetlerine son’ yazıyordu. Yüzücüler arasında vücuduna Soma’daki maden işçilerine ve Gazze’deki katliamlara karşı mesajlar yazmış olanlar da vardı.
Yine geçen yıllardan farklı olarak bu yıl ilk kez engelli sporcular start platformuna çıktı. Turuncu bone sahibi 17 engelli yüzücü boğazın serin sularına kendini ilk bırakanlar oldu. Engelli yüzücülerin suya atlamasını görüntülemek için vapurun 3’üncü katından hızla platforma indim. Birkaç güvenlik görevlisini atlattım ama kırmızı halıya vardığımda asıl şoku yaşadım. Halıya basar basmaz ‘dıııtt’ sesini duydum. Sesin ne olduğun anlamıştım ama artık çok geçti. Süre başlamıştı. Fakat ben yeşil bone sahibi olarak, suya en son girecek grupta yer alıyordum. Erkenden suya inmiş oldum. ‘Önemli olan yüzmek’ diyerek süremin yaklaşık 20 dakika önce başlamasına aldırış etmeden engelli sporcuları çektim.
Daha sonra sırasıyla sarı ve yeşil boneliler suya atladı. Fotoğraf çekimlerimi tamamladıktan sonra suya son atlayanların arasında daldım.
Bileklik aparatıyla kullandığım kamerayla suya atladım. Ancak yerinden çıktı. Bir yandan gözlüğü düzeltmeye çalışırken, bir yandan da kamerayı takmaya çalıştım. ‘Ne yardan ne serden’ felsefesini bir kenara bırakıp tercihimi kullandım ve gözlüğün boğazın sularında kaybolmasına izin verdim.
Suya girdikten sonra eski yüzme takımından arkadaşlarımı fotoğrafladım. 2. Köprü’nün altına geldiğimizde Erdemir Spor’un eski yüzücülerinden oluşan ve köprü altında el ele tutuşarak ‘sevgi çemberi’yle kendini akıntıya bırakan Korhan Günaydın, Gökçe Ölçü, Seda Kodaman, Beyza Dağlı, Kadircan Açan, Kumru Devrim, Giray Öner ve Duygu Demirkol’u görüntüledim. Ben kamerayı yerine takana kadar yanımda kimse kalmadı. Kolumdaki ağırlıkla boğazda ağır ağır yol aldık. Yüzerken yanımdan geçenleri Rumeli Hisarı’nın manzarasında çekmeyi de ihmal etmedim.
GALATASARAY ADASI’NIN BÜYÜSÜ
Boğazda Kanlıca ile Kuruçeşme arasındaki parkuru rahat yüzmenin birkaç püf noktası var. Önemli olan 6500 metrelik mesafe değil. Akıntı mesafeyi hallediyor. Ancak rotayı altüst ediyor. Boğazda verilen mücadele aslında akıntıya karşı. Akıntıyı iyi hesaplamazsanız Kuleli Askeri Lisesi’nin oradan çıkabilir, Üsküdar’a doğru sürüklenebilirsiniz. Ya da Galatasaray Adası’nın büyüsüne kapılıp fazla yanaşırsanız, ters akıntıdan dolayı bir metreyi bir dakikada kat edebilirsiniz. Akıntıları önceden iyi hesaplayıp, yarış öncesi verilen bilgileri sıkı takip etmekte fayda var.
Dünyada benzeri olmayan yarışlarda, her yıl yüzücü sayısında olduğu gibi, güvenlik amaçlı olarak boğazdaki tedbirler de artıyor. Havada biri sahil güvenliğin olmak üzere iki helikopter sürekli tur attı.
Transit geçişe 3 saatliğine kapatılan boğazda yarış anında sahil güvenlik tekneleri, onlarca güvenlik botu, arama kurtarma ekipleri, jetskiler, kanolar yüzenlere güven veriyordu. Elbette fenalaşan, yarışı yarıda bırakan ya da akıntıya kapılanlar oldu. Yardım isteyenlere anında müdahale bulunuldu.
Yarışın bitiş noktasına geldiğimde, boğazı ve yüzenleri fazla görüntülemiş, ya da gözlemlemiş olacağım ki suda benden başka pek kimse kalmamıştı. Hatta platforma çıktığımda 85 yaşındaki Levent Aksüt, yarışların onur konuğu Inge de Bruijn’le muhabbete bile başlamıştı. Normalde 1 saat civarında biten yarışı 1 saat 51 dakikada bitirdim.
Yağmurun da etkisiyle boğaz bu yıl daha da kirliydi. Özellikle Kuruçeşme yakınlarında başlayan ters akıntı, yüzücülerin kulaçlarına, tahta parçalarından pet şişelere kadar her türlü çöpün çarpmasına neden oldu. Boğazda yüzmek yine de her şeye değiyor. Çünkü bu deneyimin dünyada başka örneği yok. Yarış için dünyanın dört bir yanından gelen 747 yabancı yüzücü de bunun farkına varıp Kanlıca’dan Kuruçeşme’ye kulaç attı.