Güncelleme Tarihi:
Biseksüelliğin tanımı üzerine yazılanlar, söylenenler bir kavram kargaşasının yaygınlığını gösteriyor. Duygusal ve cinsel olarak sadece kendi cinsiyetindeki kişilere ilgi duyan kişiler eşcinsel olarak tanımlanır. Karşı cinsiyete ilgi duyan kişiler ise heteroseksüel olarak tanımlanır ve çoğunluktadırlar. Bu iki kategoriye dahil olmayan, hayatlarının belirli dönemlerinde her iki cinsiyetten kişilere karşı cinsel olarak ilgi duyan veya duygusal ilişki içine girme potansiyeli yaşayan kişileri ise biseksüel olarak tanımlanır.
Biseksüel olan kişiler her iki cinse de aynı ölçüde ilgi duymayabilir, bu ilginin derecesi zaman ve koşullara göre değişebilir. Bir dönem tamamen eşcinsel olarak yaşayıp daha sonra her iki cinsiyetle birden ilişki kurabilir. Diğer taraftan kişi her iki cinsiyetten olan kişilerle de cinsel ilişkiye girebilir ama kendini biseksüel olarak tanımlamayabilir.
Biseksüellik, heteroseksüellik ve eşcinsellikle ilgili geliştirilmiş bazı envanter ve ölçekler çalışılmıştır. Kinsey ölçeği ve Klein cinsel yönelim ölçeği cinsel çekim ve cinsel yönelimle ilgili ölçümler sağlamaktadır. Bu çalışmalara göre cinsel yönelimde 7 farklı faktör rol oynamaktadır. Bu faktörler cinsel çekim, cinsel davranış, cinsel fantaziler, duygusal seçimler, sosyal seçimler, yaşam tarzları ve kendini tanımlamadır.
KİŞİ BİSEKSÜEL OLDUĞUNU NASIL DÜŞÜNÜR?
Cinsel kimliğin oluşması ve sağlamlaşması devam eden bir süreçtir. Bazı kişilere göre biseksüellik geçilen bir evredir. Aslında heteroseksüel olarak toplumsallaştığımız için kişi kendi eşcinselliğini kabullenmeden önce, her iki cinsiyete karşı da duygusal ve cinsel çekim hissettiğini ya da etkilendiğini düşünebilir. Bu aşama eşcinsel olduklarının farkına varmalarından önceki bir aşamadır. Oldukça uzun bir gay erkek veya lezbiyen kimlik sürecinin ardından kendilerini biseksüel olarak tanımlayan kişiler de mevcuttur. Biseksüellik, eşcinsellik ve heteroseksüellik gibi cinsel keşif sürecinde geçici bir basamak olabilir ya da uzun dönemli kalıcı bir kimlik de olabilir.
Biseksüelliğin özellikleri ve nedenleri
Biseksüelliğin ve eşcinselliğin oluşumuyla ilgili çok sayıda araştırma mevcuttur. Cinsel kimlik kişinin kendi cinsel kimliğini nasıl algıladığıdır. Eşcinselliğin nasıl tanımlandığı da bu noktada önemlidir, çünkü biseksüel ilişki aslında içinde eşcinsellik barındırır. Eşcinselliğin biyolojik ve hormonal kökenli olduğunu savunan çok sayıda araştırma vardır. İlk görüş eşcinselliğin sebebinin hormonal olduğunu düşünür. İkici görüşe göre ise cinsel kimlik bir seçimdir. Neden olarak sadece hormonal ya da seçim demek yeterli değildir. Çünkü arzu ve çekim gücü içten gelen bir dürtü ve duygudur. Genetik yatkınlık, hormonal bozukluklar, çocukluk döneminde şiddete maruz kalmak, tacize ve tecavüze uğramak, çocuklukta karşı cinsle yaşanmış kötü bir deneyim, ciddi aile sorunları, baba ve otorite figürlerinin çocuğun hayatında var olmaması, çok otoriter bir anne veya babanın varlığı, erkek çocuğu gibi yetiştirilen kız çocukları, kız çocuğu gibi yetiştirilen erkek çocukları, eşcinsel eğilimleri olan kişilerin model alınması, medyanın eşcinselliği özendirici yayınları, eşcinselliği veya biseksüelliği tetikleyen nedenler arasında sayılabilir. Burada biseksüelliği içine almamızın nedeni, biseksüelliğin, eşcinselliğin bir basamağı ya da eşcinselliğin biseksüelliğin bir basamağı olarak görülmesidir.
BİSEKSÜELLİK TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Biseksüellik ya da eşcinsellik bir hastalık değildir. Çünkü cinsel yönelim bir zihinsel hastalık olarak adlandırılamaz. Günümüzde halen bazı toplumlar ya da aileler eşcinsellik veya biseksüelliği çok ağır bir ruhsal hastalık olarak görmekte ve tedavi arayışına girmektedir. Eşcinselliğin tedavisi olarak sunulan uygulamalar mevcuttur ancak bu tedaviler gerçekten eşcinsel ya da biseksüel yönelimi olan kişilerde ciddi depresyon, yoğun kaygı, özgüven kaybı hatta intihar eğilimlerine kadar yol açabilmektedir. Eşcinselliğin veya biseksüelliğin bir hastalık olduğu yaklaşımı 40 yıl önce terk edilmiştir. Kişi cinsel kimliğiyle ilgili yoğun bir karmaşa ya da cinsel yönelim kararsızlıkları yaşıyorsa, terapi ancak bu durumda destekleyici ve yol gösterici olabilir. Burada önemli olan, kişinin bu karmaşayı, toplum ve aile baskısından dolayı mı yoksa gerçekten bir seçim yapamamaktan dolayı mı yaşayıp yaşamadığı sorusudur. Terapide bu karmaşanın asıl nedeni bulunmalı, kişinin aile ya da toplumsal baskı olmadan ne istediği, neyin gerçekten onda arzu ya da çekim yarattığı ortaya çıkarılmalıdır.