Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz var mı?

Güncelleme Tarihi:

Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz  var mı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2017 12:22

O kadar güçlü oynuyor ki izleyeni kendine hayran bırakıyor. Karakteri de bu yüzden bir nefret objesine dönüşüyor. Bakışlarıyla, tavırlarıyla kendine verilen rolü adeta yaşıyor, ete kemiğe büründürüyor. Hürriyet Cumartesi jürisi tarafından geçen hafta ‘ekrandaki en iyi kadın oyuncu’ seçilen Gonca Vuslateri’yle buluştuk; evliliğini, oyunculuğu ve hayatının bilinmeyenlerini konuştuk...

Haberin Devamı

Hürriyet Cumartesi jürisi tarafından ‘ekrandaki en iyi kadın oyuncu’ seçildiniz. Ne hissettiniz?

- Sabah 08.00’de sete gidiyordum. O sabah Kerem Görsev “Gurur duydum, çok duygulandım, kesinlikle birinciliği hak ediyordun” diye mesaj attı. Daha ne gazete almış ne de sosyal medyaya bakmıştım. Set aracını kullanan arkadaşa “Ben birinci seçilmişim, nerede, haberiniz var mı?” diye sordum. Onun da henüz haberi yoktu. Google’a girip ‘Gonca Vuslateri birinci, nerede’ yazdım... (Gülüyor). Sonra Kerem Abi “Hürriyet Cumartesi’de” dedi. Hemen eşimi aradım. O kadar duygulandı ki ağladık. Yönetmenimizden, yapımcımız Fatih Aksoy’dan onurlandıran mesajlar aldım. Hürriyet Cumartesi bir sabah bütün hayata bakışımı, motivasyonumu değiştirip bana olağanüstü bir şey kattı. Gururlandım. Hayatımdaki üç kırılma noktası; Gülse (Birsel), Gani (Müjde) ve Müjdat (Gezen) Hoca’nın hakkımda yorum yapmış olması da beni çok etkiledi.

Haberin Devamı

Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz  var mı

Gonca Vuslateri’nin Şule karakterini canlandırdığı ‘Anne’ dizisi Salı 20.00’de Star’da.

Canlandırdığınız ‘Şule’, hem ekranın en sivri karakteri hem de bir nefret objesi... Siz ona dışarıdan bakınca ne görüyorsunuz?

- Şule özeleştiri yapan biri değil. Alacağı eleştiri çok net. Mutluluk körü. Yaşam enerjisini karanlıktan alıyor. Aslında kötü değil ama sığınma ve erk olarak gücü şefkatten değil, ‘Cengiz’ (Dizide ‘Şule’ karakterinin eşi) gibi bir adamdan alıyor. Bu da bir tercih. Ve bunu oynamak benim için büyük zenginlik. Mesela bazen “Şule bu hareketi de yapmaz artık” diyorum. İnanamıyorum. Sonra bir bakıyorum hikâyeye çok girmişim.

Böyle rolden çıkamadığınız zamanlar var mı?

- Bu dediğin rahatsızlığa girer. Ama ağır sahnelerden sonra içimden gülmenin gelmediği, eve gidip uyumak istediğim zamanlar oldu.

Sosyal medyada karaktere bir sürü ağır laf yazıyorlar, sokakta tepki nasıl?

- Hiç kötü tepki almadım. Aksine yolda görüp sarılan çok oluyor. Sonuçta karşılaştıkları, hata da yapsa bir anne.

Haberin Devamı

Evet, çocuğunu çöp torbasına koyup çöpe atan bir anne.

- Ama aynı zamanda ‘Zeynep Öğretmen’le (Cansu Dere) karşılıklı bir masaya oturup, “Bu defterde senin adın neden yazıyor, neden benim adım yazmıyor” diye ağlayan ve bunu sorgulayan bir anne. Gerçekten çok acayip!

Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz  var mı

BU ROLE BAŞLADIKTAN SONRA DERİM ÇOK HASSASLAŞTI

Sizi en çok o sahne mi zorladı?

- O sahnede bardağa vurduğumda elimi kestim. 18 dikiş atıldı. Sonra “Seti artık keselim” dediler. Ama ben o duyguya bir daha giremem diye sete döndüm ve tamamladım. O gün boynum da çıksa o sahneyi çekecektim.

Böyle etkili bir ‘kötü’ karakteri yaratırken rehberiniz neydi?

Haberin Devamı

- Hayatımda birçok şeyi konservatuvarda öğrendim ama bir oyuncuya fısıldanabilecek temel şeyleri 9 yaşımdan beri zaten bana fısıldıyorlar.

Nedir onlar?

- Kendini doldur. Kitap okumak mı? İnsan ilişkisi mi? Hata yapmak mı? Benim için başıma gelen her şeyi not almak hayatın en büyük eğitimi. Ben de her anımı bilirim. İçimde bana “Gonca bu anı sakın unutma” diyen bir ses var. Bu yüzden önüme gelen rolde önce kendi not defterime bakarım.

‘Anne’nin hikâyesinin odağında şiddet ve istismar var. Toplumda da şiddetin giderek arttığını görüyoruz...

- Bu role başladıktan sonra derim çok hassaslaştı. Okuduğum her haberde gazeteyi tutamıyorum, parmaklarım yanıyor. Şiddetle ilgili hiçbir şeyin mantıklı açıklaması yok. Ama muazzam bir şiddete düşkünlük var.

Haberin Devamı

Neden dünya bu noktaya gidiyor?

- Cevabım çok basit gibi durabilir ama; eğitimsizlik. Toplum içinde davranmayı, baba olmayı, anne olmayı bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmeden panik halde büyüyoruz. Bu panik duygusu bizi şiddetlendiriyor, hiddetlendiriyor. Taciz, kadına karşı şiddet, çocuk gelinler hepsi çoğalıyor. Ülkeler de birbirleriyle anlaşamıyor. Eğitim seviyesi daha düşük yerlere bakalım; çocuklar küçük yaşta hemen oyuncak silaha sarılıyor. Neden? Çünkü sarıldığımız şey aslında güvenlik ihtiyacı.

Siz anne olmayı düşünüyor musunuz?

- Çok istiyorum ama 2019 gibi. Evliliğin dördüncü senesi sanki uygun.

Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz  var mı

Haberin Devamı

BİRBİRİNİ BULAN İKİ SOKAK ÇOCUĞUNUN AYNI ATEŞTE ISINMASI GİBİ BİR BİRLİKTELİĞİMİZ VAR

Evliliğiniz bir seneyi geçti. Evli olmak sizde neleri değiştirdi?

- Güzel bir şey başardık. Birbirimizin işine gücüne karışmıyoruz. İkimizin de bir sistemi var. Onun ayrı, benim ayrı uykusuz dünyalarımız oluyor. Eşim Burak (Ertoğan), ‘Kösem’ ve ‘Vatanım Sensin’de çalışıyor. Akşamları iş ve dizileri konuşuyoruz.

Aşk ve tutku şekil değiştirdi mi?

- Hayır. Biz kırmızı renkte buluşup evlenen, tutkulu, şarap kadehlerinin havada kırıldığı bir çift olmadık.

Nasıl bir çift oldunuz?

- Aramızda şefkat vardı. İtalya’da bir gün trende giderken birbirimize söylediğimiz; “Birbirini bulan iki sokak çocuğunun aynı ateşte ısınması gibi bir birlikteliğimiz var” sözü mottomuz oldu. Onun dışında çok hayallerimiz var. Çocuk, seyahat, müzik... Burak çok iyi bir müzisyen aynı zamanda. Birlikte güzel bir albüm hayalimiz var. Çünkü dünyanın neresine gidersek gidelim yanımıza alacağımız tek şey müzik.

Eşinizde sizi etkileyen neydi?

- Hastalandıysam veya bana herhangi bir şey olduysa durumu o yönetir. Aramızda sekiz yaş var ve o hayatı yaşamak konusunda çok daha tecrübeli. Bizim için önemli olan saygı. İleride ne olursa olsun hayatımızda bir şey olduğunda diğeri onun yanında bitecek.  

BODRUM’DA MEŞRUBAT SATARKEN SELÇUK YÖNTEM HEPSİNİ ALDI

“Modern ama hayatın tokadını yemiş bir aileydik” demişsiniz. Nasıl bir hikâyeydi sizinki?

- Annem ev hanımıydı, boşandıktan sonra çalışmaya başladı. Babam astsubay. Orta birinci sınıfta annem ve babam ayrıldı. Ben ve ablam annemle kaldık. Ama ben ‘babacı’ bir çocuktum, babamla görüşmeye devam ettik.

Anneniz iki kız çocukla nasıl bir mücadele verdi?

- O dönem yaşadıklarını Shirley MacLaine’in ‘Sevgi Sözcükleri’ filmindeki karakterine benzetiyorum. Sürekli çalıştı, koşturdu, çocuklarını iyi karakterler olarak yetiştirmeye çalıştı. Çok okuyan bir kadındı. Ona hayranlıkla büyüdüm.

Ne zaman “Oyunculuk benim mesleğim olacak” dediniz?

- Ben demedim, annem dedi. İlkokuldayken eve geldim, “Öğretmen herkese ‘Ne olacaksın’ diye sordu, ben ne olayım?” dedim. Annem de “Tiyatrocu ol” dedi. Bir-iki hafta sonra Ediz Hun’un bir konuşmasına gittik. O kadar hayrandım ki onun saçlarını beyazlamış görünce ağlamaya başladım. “Ölecek mi?” diye sordum. Annem “Tiyatrocu olursan hiç ölmezsin” dedi. Ve tiyatrocu olmaya böyle karar verdim.

Peki o karardan sonra her şey kolay mı ilerledi?

- Her dönemim zorluklarla geçti. Bunu da mağduriyet olarak anlatmıyorum. Hâlâ da öyle, zaman zaman zorluklar çekiyorum; ekonomik sıkıntılarım, gerçekleştiremediğim hayallerim oluyor. Hâlâ bazen rolümle ilgili sıkıntılar yaşıyorum. Tedirginliklerim var. Ama tedirginliğimden çok mutluyum. Çünkü eğer halkı kazanmışsam anlattığım hikâyeler ömür boyu anlatılır, simit de satsam bana yine “Bu kız oyuncu” derler diye düşünüyorum. Benim tek hedefim kendime ‘oyuncu’ dedirtmek.

Parasızlık yaşadınız mı?

- Türkiye’nin her yerini gezip çalıştım, beyaz eşya tanıtımında balon şişirme işi bile yaptım. Mesela yazları Bodrum’da boynuma tepsiyi asarak meşrubat satardım. Bir gün Selçuk Yöntem gördü. Daha dizilerde oynamıyordum. Enerjimden anladı sanırım, “Oyuncu musun?” diye sordu. Sırtım o kadar çökmüştü ki bütün meşrubatı aldı. O gün bugündür de babam gibi. Müjdat Hoca’yla da bir anım var. 17-18 yaşımda okulda yatıp kalkıyordum. Bu yoklukla savaşamayacağımı düşündüm bir gün, Müjdat Hoca “Ben sana bu hakkı vermiyorum” diye masaya vurdu. Bir daha açlık tokluk düşünmeden sadece sanatı düşünerek işimi yaptım.

DURGUNLUĞUMUN SEBEBİ GÜNDEM VE TÜRKİYE’NİN KENDİSİ

Bir dönem açıklamalarınız ve paylaşımlarınız daha cesurdu. Ne değişti?

- Son beş-altı yılki durgunluğumun sebebi gündem ve Türkiye’nin kendisi.

Neden?            

- Çünkü bir oyuncu olarak eğer ileride bana sanatçı denmesini istiyorsam pozisyonumu çok iyi belirlemeliyim. Bence bana düşen, biraz sakin olmak. Kimsenin ateşini harlamak ya da ateşe bir odun daha atmak değil. Toplumda bir öfke, bir enerji var. Onun için ben de sakinleştim.

Bir röportajınızda “Dışarıdan çok agresif, deli, iletişim konusunda insanların zorluk çekebileceklerini düşündüğüm bir kadınım” demişsiniz. Nedir bu algının sebebi? 

- Karşımdakinin o sırada bana tuhaf baktığını düşündüğüm anlar oldu, o yüzden öyle bir açıklama yaptım. Orası benim için dışarısı oluyor. Ama tam tersi sevdiğim ve tanıştığım insanlar, bana senin baktığın gibi bakıyorlar. Bu da benim için içerisi.

Serde delilik var mı?

- Kökte delilik var.

O kökler nereye dayanıyor?

- Büyükbabaannem Atike Hanım’a. Beni ona benzetirler. Ağzım, dilim, mizahım... Onun vefatından önceki iki seneyi birlikte geçirdik. O Sakarya Harekâtı’nı yaşamış, Atatürk geçecek diye kapısını süsleyen, Atatürk geçtiğinde “Hiç de yüzüme bakmadı, bir kırıldım ki sorma” diyen bir kadındı. Çünkü ona âşıktı. Öyle de vefat etti.

Gonca Vuslateri: Birinci seçilmişim, haberiniz  var mı

 

 

BAKMADAN GEÇME!