Ebru ÇAPA
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2014 01:07
Kimgillerin zavallı ‘azınlığına’, soru bir de buradan gelsin: “Siz kimsiniz be? O kadar küçük bir azınlıksınız ki bu insanlar size prim verrmezzz. Ben niye Seda Sayan’ım biliyor musunuz?”
Bu aralar Pavlov’un kuçusu gibiyim; aşağılandım mı komut alıp vazife telakki etmekten öte, şartlı refleks icabı, oturup düşünüyorum. Seda Sayan da sorarak höykürünce, pardon, höykürerek sorunca, silbaştan sorgulamaya giriştim: Ben kimim, burası neresi, hayatın anlamı ne?..
Gerçekten de günlerdir, beş evliliğinin ikisinde evlendiği kadını öldürmüş bir katilin, yine kendine ‘karı’ aramak için bir ulusal kanalda ağırlandığı; katilin, potansiyel maktul üçüncü eşini affedip canını bağışladığını söyleyerek pişkince kahkaha attığı; bunun karşılığında program sahibinin, “Peki onun diğerlerinden farkı neydi?” şeklinde voleye çıktığı; “Hiç böyle güler yüzlü katil gördünüz mü?” benzeri sorularla, güya adamı kamuya ‘deşifre’ edip vazifeşinas bir bilinç sergilediği, reytingi batasıca TV programı yüzünden, limonlu su senin, sarmısak benim, ne bulursam bünyeye boca ederek, neredeyse beynimi kanatma raddesine gelmiş tansiyonumu indirmeye çalışıyor olabilir miyim?
Seda Sayan’ın hikmetinden sual olunmayacağına göre, benim bu hadsiz, densiz tansiyonumun durumu ne?
‘Evimizin Katilini Tanıyalım’ programının ertesi günü, tepki mailleri sebebiyle programdan desteğini çeken sponsorunu kaybeden Seda Sayan, esip gürlüyor: O ki güven endeksinde yıllardır zirveye oturmuş, vergi rekortmeni olmuş, okullar, yurtlar yaptırmış bir kadınmış... Kim ki ona işini öğretecekmiş, şaşarmış. Ona “Dokunmayan yılan bin yaşasın”mış, dokunanı da perişan edermiş.
Biz kimiz? O niye Seda Sayan, biliyor muyuz? Düşünelim madem:
Yoksul, baba şiddetinin hüküm sürdüğü bir eve doğdu. Annesinin, kardeşlerinin ve kendisinin görmediği zulüm kalmadığı halde, “Yaşasaydı da krallar gibi yaşatsaydım” diyerek andığı babası tarafından ‘erkek gibi’ yetiştirildi; bununla övünmelere doyamadı.
Düğün salonlarında söyleyerek başladığı şarkıcılığa, uvertür olarak küçük gazinolarda devam edebilmesi için yaşını büyütmesi gerekti. İlerki yıllarda Abbas Heybetli’nin kurşunuyla hayatını kaybeden, o zamanki sevgilisi Turgut Akyüz’ün açtığı Stardust’ta ‘sıklet’ atladı; Fahrettin
Aslan’ın dönemin assolistlerinin fahiş ücret taleplerine kafasının bozulması üzerine de ismi, efsane Maksim’in neonlarıyla müşerref oldu. Kafasının bozulması derken; Aslan, talep edilen astronomik meblağlara inat, Harika Avcı’yla Seda Sayan’a kısa süre ders aldırıp assolist olarak Maksim’e çıkarmış, bu sayede, musiki tedrisatlı diğer isimlere ‘dersini vermişti.’
KENDİNDEN RTÜK BİR KADINSahne âleminde şanı yürüdü; sektörünün doğası gereği, hemşire rolünde Kadir İnanır’a masaj falan yaptığı, video dönemi
sinema filmlerinde de oynadı.
Futbolcu Rıdvan Kılıç’la 1987 yılındaki ilk evliliği, yine futbolcu ve yine yeraltı âleminin yakından tanıdığı isimlerden, oğlunun babası Sinan Engin’le, İstanbul trafiğinde tanıştığı motokurye Soner Yapcacık’la, işadamı Tuncay Kıratlı’yla,
Hakan Şükür’ün kardeşi
Gökhan Şükür’le, türkücü Onur Şan’la yaptığı beş izdivaç daha izledi. Ayrılık dönemlerinde TV ekranlarından karşılıklı hakaretlerle
magazin basınını şenlendiren, Mahsun Kırmızıgül ve Nihat Doğan’la yaşadığı birliktelikler de gündemden inmeler bilmedi.
1998’de TGRT’ye yaptığı ‘Yetiş Bacım’ programı, önemli bir dönüm noktası oldu. Yoksul mahallelerin hanelerine hızır gibi yetişip dertlere derman olduğu program öyle popülerdi ki Seda Sayan’ın yüzüne rastgelmediğiniz bir an yok gibiydi. Yoksul ve sık yinelediği tabirle ‘cahil’ halka “Sizden biriyim” çektikçe, kitleler büyüdü; albümler albümleri takip etti; diziler çekti. Fakat esas hükümranlığını, kadın kuşağı tabir edilen gündüz programlarıyla, kanaldan kanala akan tuhaf bir format füzyonu sayesinde ilan etti.
Kâh leğende cüce bir beyi yıkadığı; kâh zamanın Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e yönelttiğine benzer (-Kiminle görüşüyoruz? –Ben Mustafa. -Nerden arıyorsun lan Mustafa? -Şişli’den. -Ne iş yapıyorsun lan Mustafa? -Belediye Başkanıyım) sorularla halkın nabzını tuttuğu; Haydar Dümen’le vajinusmus’a çare aramaktan tutun, hatırı sayılır sayıda aileyi tüp bebeklendirmeye kadar, türlü açıdan sağlık konusuna el attığı; zırt vırt ailenin öneminin altını çizip, çoğu zaman erkeklerin ekmeğine yağ sürerek aile kurumuna ışık tuttuğu; gelin-kaynana sürtüşmesinin nemasına doyamadığı, ‘Tut aklını kaçmasın’ durumlarında onca yıl...
Aldığı hayır duasıyla boynundaki vebalin çetelesinin içinden çıkılmaz bir hesaba kestiği; benim diyen mantığı çökertecek onnca yıl.
“Niye kaşınıyorsun da kendini dövdürüyorsun” sorularıyla kadınların yanında durduğu onnnca yıl.
Yakın tarihte verdiği bir röportajda şöyle diyordu: “Kendinden RTÜK bir kadınım. Bana diyorlar ki Türkiye’nin Oprah’ı
Seda Sayan. Oprah gelsin burada program yapsın bakalım, Oprah olabiliyor mu?”
Anladın mı, eyyy Oprah; buralar oralara benzemez; öyle kolay değil yani.
Reyting âlemi vahşi; soru baki: Biz kimiz be? O neden Seda Sayan?