Güncelleme Tarihi:
Sıfırın altındaki havanın soğukluğu, yerlerin bilekleri aşan çamuru, uykusuzluk, yorgunluk, saatlerce süren çalışmaların bir sonuca varamamasının verdiği gerginlik... 13 günün sonunda ‘Kuyu’ köpek kameraya yüzünü gösterdiğinde, tüm yılgınlığın bir anda dağıldığına tanıklık ettim.
Herkesin birbirine çay ikram ettiğini, yorulanın yerine yaş farkı gözetmeksizin başka birinin geçtiğini, üşüyenlerin ateş başlarına davet edildiğini, herkesin yeni fikirleri birbiriyle paylaşarak işe yarayacak bir yöntem geliştirmek için kafa kafaya verdiğini gördüm. Yaşlısı genci, kadını erkeği, profesyoneli gönüllüsü...
İnsanların birbirinin fikrine önem verdiğine, aynı duygular etrafında kenetlendiğine şahit oldum. Fedakârca çalışan itfaiyeciler, Zonguldak’tan koşup gelen madenciler, üç saatte kurtarma robotu yapacak kadar zeki, geç haberdar oldukları için de vicdan azabı çekecek kadar vicdanlı, 16-17 yaşında dâhilerle tanıştım. Bu gençler, Türkiye’nin aydınlık yarınlarının mimarı olabilecek gençler... Kuyu kurtulduktan sonra mütevazı mucizeler gerçekleştirdikleri laboratuvarlarına girdim, aralarına karıştım. Umutla doldum.
Beykoz’a vardığımızda sadece bir kişiye adres sormamız yetmişti. Henüz üç buçuk aylık bir Kangal köpeğinin (ona daha sonra travmasının ismini verecek, ‘Kuyu’ diyeceklerdi) 47 metrelik bir kuyunun dibinde bulunduğu alana vardığımızda iki dozer, insanların bulunduğu alana yol yapmak için çalışıyordu. Eksi 1 derece soğuklukta, çamurlara bata çıka ormanın eteğine doğru yol aldık. Aydınlatılmış alanda insanlar öbek öbek ateşlerin etrafında toplanmış sürekli konuşuyordu.
Açıkçası, bu kadar ‘renkli’ bir kalabalık beklemiyordum. Karşıma ilk çıkan kişi ucunda ağ bulunan bir sopa taşıyordu. “Hayırdır” diye sorduğumda sert görünümlü, 30’lu yaşlarındaki Ferhat Kurt “Abi biz Bakırköy’den geldik. Mahallede böyle çok hayvan kurtardık. Mahalleli bizi ‘Gidin bakın bu iş niye bu kadar uzadı; niye kurtaramadılar, gidin çıkarın köpeği’ diye gönderdi” yanıtını verdi. Arkadaşlarıyla birlikte sıranın kendi yöntemlerine gelmesini bekliyordu. Hatta ikinci bir yöntem olarak kuyuya indirmek için zayıf bir arkadaşlarını da yanlarında getirmişlerdi. Sohbet ettiklerine yöntemlerinin inceliklerini anlatıyorlardı. O gruptan ayrılırken, karşıma kucağında soğuktan korumak için bebek gibi sarıp sarmaladıkları dünya tatlısı köpekler taşıyan iki kişi çıktı. Derya Yalçın ve Sercan Baykan... Köpekleri neden getirdiklerini sorduğumda “Kuyudaki köpeğe moral olsun diye” yanıtladılar. Güzel yüzlerinde yorgunlukla birlikte umudu da taşıyorlardı.
Kurtarma çalışmalarının 13 gündür aralıksız sürdüğü, kuyunun üzerine gerilmiş çadıra doğru ilerlerken bir grup insanın, bir telefonda fotoğraflara baktığını gördüm. Bunlar ‘Kuyu’ köpeğin kuyuya düşmeden önceki fotoğraflarıydı. Köpeğin sahibi olduğunu söyleyen Mustafa Kaymakçı oldukça bitkin bir haldeydi. “Ben burada ona bakıyordum. Giderken annesinin yanındaydı. Gezmeye çıkmış. Zaten bu köpekler gezmeyi çok seviyor. Kuyunun üstü taşla kapalıydı. Merakından olacak ki kenarını kazarken içine düşmüş. Bir buçuk gün sonra aramaya çıktığımızda sesinden bulduk burada olduğunu” diye anlatıyordu etrafındaki insanlara Kuyu köpeğin başına gelenleri.
Kuyunun ağzı büyük bir tencere genişliğinde... Bu boyut, köpeğin düşerken şansı olmuş. Ama çıkarmaya çalışırken de şanssızlığı... Onu ilk bulanlar çıkaramayacaklarını anlayınca ‘Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu’na (HAYKONFED) haber vermiş. Onlar da kendi ilişkiler ağı içindeki tüm hayvan dostlarına haber uçurmuş. Önce ne kadar uğraşsalar da ne medyayı ne de yetkilileri harekete geçirebilmişler. Gerçek manada kurtarma çalışmaları profesyonel ekiplerin gelmesiyle üç gün sonra başlamış. Bu sürede kuyunun dibinde zayıf düşen ‘Kuyu’ köpeği gönüller beslemiş, başında nöbet tutmuş.
ÇADIRDA HERKES BİR ARADAYDI
Kurtarma çalışmalarının yürütüldüğü çadırın içine girdiğimde Zonguldak’tan gelen Türkiye Taşkömürü Kurumu Tahlisiye Ekibi (TTK), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Beykoz İtfaiyesi ve daha birçok kurumun ekipleri kuyunun başında çamura bulanmış bir şekilde çalışıyordu. Yorgunlukları yüzlerinden okunuyordu ama orada akla gelecek son şey yorgunluktu. Hemen hemen tüm akıllarda tek bir şey vardı: Yavru köpeği kuyudan çıkarabilmek. Tüm insanlar bir tek buna kafa yoruyordu. Uygulanan yöntemlerin nasıl geliştirilebileceği, 47 metrelik bir kuyunun dibinde kazarak genişlettiği alanlara saklanan köpeğin nasıl yakalanabileceği konuşuluyordu. Ben kuyunun başındayken annesinin kokusu sürülen bir oyuncak kuyunun dibine indirilmişti. İşe de yaramıştı. Kokuyla hareketlenen yavru köpek kazdığı dehlizden çıkarak yüzünü göstermişti. ‘Kuyu’yu kuyunun dibinde gördüğüm ilk an buydu. Mahzun bir yüzü, üzgün bakan gözleri vardı.
Daha önce aşağı sarkıtılan ve onu yakalayıp beş metre yukarı kaldıran düzenekten çekindiği her halinden belliydi (Düzeneğin onu taşımayacağı ihtimali gözetilip, denemeden vazgeçilmişti).Ne yapılırsa yapılsın daha önce boynuna geçirilen düzenekten uzak duruyordu. Belki de bu yüzden annesinin kokusu sürülen oyuncak yerine kuyunun dibine nasıl düştüğü bilinmeyen bir anahtarlıkla oynamayı, onu kemirmeyi tercih ediyordu. Köpeğin yakalanıp çıkarılmasını uzatan, güçleştiren de buydu. Uygulanan tüm yöntemlerin ortak özelliği hayvana zarar vermemek üzerine kuruluyordu. Kendisinin rızası olmadan oradan çıkarılması gerçekten de çok zor görünüyordu.
TOKYO’YA BİLE HABER SALINDI
Sonra başka kahramanlar geldi... Çünkü ilk günlerden beri kuyunun başından ayrılmayan HAYKONFED Bölge Sorumlusu Barış Şengün, Başkan Yardımcısı Şebnem Aslan ve gönüllüler, Türkiye kamuoyunu harekete geçirmiş, hatta dünyanın bile gündemine sokmuşlardı ‘Kuyu’ köpeği. Evvela Türkiye’den birçok üniversiteye durumu bildirmiş ve bir çözüm üretmelerini istemişlerdi. Ancak sonuç alamadılar. Yardım taleplerini Almanya, Hollanda arama kurtarma ekipleri ve hatta Japon Büyükelçiliği aracılığıyla Tokyo Üniversitesi’ne kadar ulaştırdılar.
HAYKONFED’in yöneticileri bu uğraşlarından bahsederken, cümle arasında “Bir de Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi FRC Robotik Takımı bir robot üzerinde çalışıyor” demişti. İşte bu çalışma yüreklerimizde umudu yeşerten başka bir hikâye olarak girdi hayatımıza. Genç dâhiler belki Kuyu’yu kurtaramadılar ama geleceğimizi kurtaracakları kuşku götürmez.
GENÇ DÂHİLER İŞBAŞINDA
Mutlulukla biten bu güzel hikâyenin finaline gitmeden evvel, bize umut aşılayan bu gençlere bağlanalım şimdi. Yaşları 16 ve 17 olan 10 pırıl pırıl öğrenci, ‘Kuyu’nun haberini 13’üncü günün başında dünyanın en havalı robot yarışması için çalışırken aldı. Ekipten Ece Özoğul “Nasıl olur da bu kadar geç haberimiz olur” diye yakınıyor. Robot yapımının elektronik kısmıyla ilgilenen Enis Getmez, “Robotu yetiştirmek için gece gündüz çalışıyorduk” diye teselli ediyor arkadaşını.
Bilge Kağan Ünal (sol başta) robot yapan ekibin yazılım kısmında çalışanlardan. “Robot yapmak bana çok şey katıyor. Bu sayede üç boyutlu modelleme çizmeyi, alet edevat kullanmayı ve en önemlisi de sorun çözmeyi öğrendim” diyor. Ece Özoğul robot yapım süreçlerinin koordinasyonu ve gerekli destek ve malzemenin tedariki gibi daha çok dış ilişkilerle ilgileniyor. Enis Getmez ise 9 yıldır yazılımla uğraşıyor ve bilgisayar bilimleri okumak istiyor.
Geç duymak onları yıldırmamış. Kuyu köpekten haberdar olduktan sonra bir prototip geliştirmeleri, ardından 360 derece dönebilen, ucuna kamera ve ışık takılabilen kolu yapmaları sadece üç saat sürmüş. Yaptıklarının öyle basit bir şey olmadığını çalıştıkları atölyedeki kolu gördüğümde anladım. Sanki gelecekten gelen bir Terminatör kolu duruyordu önümde. Çalıştığında “Tıss-pıss” diye sesler çıkarıp kendi etrafında dönen, kıskaçları açılıp kapanan ve bu kuyu öyle gerektirdiği için 47 metre uzaktan yönetilebilen robotu yapan genç beyinlerden Bilge Kağan Ünal şaşkınlık içinde sorduğum “Bunu nasıl bu kadar kısa sürede yaptınız” sorusuna “Altı yıldır robot yapıyoruz; bunu üç saatte yaptık ama aslında altı yıllık bir deneyimimiz var” diye yanıt veriyor. Yine gruptan Onat Doğuhan Çakıcı “Can bizim için her şeyden önce gelir” diye motivasyonlarının başka bir yönüne vurgu yaparak arkadaşını tamamlıyor.
DÜNYA VATANDAŞI DÂHİLER
- Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’nde 43 farklı ilden öğrenci yatılı olarak eğitim alıyor. Okula her yıl 24 öğrenci tam burslu olarak kabul ediliyor.
- Öğrenciler daha hazırlık sınıflarında yüksek matematik ve fizik eğitimi almaya başlıyor. Her öğrencinin hazırlıkta maket uçak yapması zorunlu. Okulun müdürü Kadir Tolga Yıldız, maket uçak yaparak her öğrencinin 34 tane aletin kullanımını öğrendiğini söylüyor.
- Dokuzuncu sınıfta öğrenciler bilim projeleri üretmeye başlıyor.
- Onuncu sınıfta bütün öğrenciler için folklor zorunlu. Nedeni, bu yolla Avrupa’yı gezecek olmaları. Mezun olan bir öğrenci böylelikle Avrupa’nın büyük bir bölümünü görmüş oluyor. Her öğrenci İngilizce ve Almanca bilerek mezun oluyor. “Bu çocukların birçoğu elbette ki iki dille yetinmiyor. Örneğin Janset Ertemir, Japonca biliyor. Gitti kendi kendine öğrendi” diyor Müdür Kadir Tolga Yıldız.
- Okulda her yıl 80 bilimsel proje hayata geçiriliyor. Öğrenciler tescil sürecini öğrenmek için projelerine patent alıyor. Mezun olan öğrencilerin önemli bölümü yurtdışındaki saygın üniversiteler tarafından tam burslu olarak havada kapılıyor, bir kısmı ise Türkiye’nin en iyi üniversitelerine giriyor. |
ARTIK ULUSLARARASI ŞÖHRETLER
Yaptıkları robotun testlerini de tamamlayan gençler kuyunun başına gitti. Geliştirdikleri robot kol, 13 gündür yakalanamayan köpeği ilk denemesinde yakaladı; ancak kolu yapan gençler taşıma kapasitesinin yetersiz olduğunu görüp köpeği riske atmamak için o anlık denemeden vazgeçtiler. Laboratuvara dönüp robotun ikinci ve daha güçlü versiyonu için çalışmalara başladılar. İki saat sonra aynı robot kolunun daha güçlüsüyle yeniden Beykoz yolunu tutmuşken, Kuyu’nun Zonguldak’tan gelen ekibin ve sabır taşı itfaiyecilerin insanüstü çabalarıyla kurtarıldığını öğrendiler. Bekleyiş sona ermiş, Kuyu nihayet kurtulmuştu. Bizzat Beykoz’da bulunanların, televizyon başında bekleyenlerin, bu güzel finali sosyal medyada haber alanların gözyaşları neredeyse o 47 metrelik kuyuyu dolduracaktı.
O gün ben de Türkiye’deki birçok insan gibi güne mutlu başladım. Mutluluğum sadece Kuyu’nun kurtulmasından kaynaklanmıyordu. Kendinden başka bir canlının yaşam hakkına sahip çıkan bir toplumun bir gün elbette kendi arasında yaşanan sorunları da çözeceğine dair umutlanmıştım.
BÜYÜYÜP ARAMA KURTARMA YAPACAK
İtfaiyecilerimiz ve çalışmaya katılan kurtarma ekipleri yaptığı çalışmayla sadece Türkiye’de değil dünya çapında şöhrete kavuştu. O anda geliştirdikleri kurtarma aparatıyla bu derinlikte bir canlıyı kurtaran insanlar olarak yurtdışındaki birçok arama kurtarma ekibinin de dikkatini çektiler. Kuyu’yu eski bakıcılarından da izin alarak sahiplenen Beykoz İtfaiyesi en fazla yorulan ekiplerin başında yer alıyor. İtfaiyeye gittiğimizde kurtarma çalışanlarına katılanların birçoğu üç gündür uyumamıştı. “78 saattir ayaktayım” diyen Veysel Sivri, Kuyu’nun arama kurtarma eğitimi alarak kendileriyle birlikte çalışacağını söyledi.
MERHAMETTE SEÇİCİYİZ
Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü-Yar. Doç. Sezai Ozan Zeybek
Kuyu’ nasıl oldu da bir araya gelmemizi sağladı?
- Kutuplaşmış bir toplumda kimlik siyasetinden çıkıp meseleler üstüne konuşmaya hasretiz. Sudan, gıdadan yahut sokak hayvanlarından bahsetmek dahi böyle bir kapı aralıyor. Birleşme imkânı veriyor. Tetiklediği duygular da nefret ve kin değil, merhamet ve acıma... Bunlar, bugünkü siyasetin diline alternatif sunabilir. Diğer yandan bu bir araya gelişlerin daha geniş bağlantıları kuramayan, tepkisel, geçici bir tarafı da var. Acıyor, sosyal medyada tepkimizi gösteriyor ve unutuyoruz. Oysa duyguları siyasi meselelerle bağlamak; sözle, düşünceyle birleştirmek gerekiyor. Diğer türlü olumlu duygular, mesela merhamet bile ters tepebilir.
Merhamet nasıl ters tepebilir?
- Ben hayvanlarla yaşamanın hayatımızı güzelleştirdiğini düşünüyorum. Merhameti, paylaşmayı, sadece insanlar için tasarlanmamış, farklı öncelikleri olan bir şehirde yaşamayı kıymetli buluyorum. Ancak sadece köpeklerin-kedilerin beslenmesi ve bu şekilde İstanbul’un çeperlerinde birikmeleri oradaki başka canlılara, misal leyleklere zarar veriyor. Erkek civcivleri yumurtadan çıkar çıkmaz öğütüp kedi maması yapıyoruz mesela. Merhametimizde seçici, sonuçları konusunda da pek öngörülü değiliz.
Ne yapmalı peki?
- Hissedilen duyguları ah-vah seviyesinde bırakmasak, nasıl bir şehir ve diğer varlıklarla nasıl ilişki kurmak istediğimizi düşünmeye başlasak iyi olacak. Bir arada yaşamayı daha kapsayıcı bir şekilde tarif etsek. Otomobili değil; toprağı, suyu ve yaşamı öne çıkaran şehirler tasarlasak. Kimlik siyasetinden çıkıp meseleleri konuşma imkânı verirdi bize hem bu.
GUİNNESS REKORLAR KİTABI’NA GİRECEK
HAYKONFED Başkan Yardımcısı Şebnem Aslan’ın verdiği bilgiye göre Kuyu köpek dünyada bu derinlikte ve bu darlıkta bir kuyudan çıkarılan ilk hayvan. Bu nedenle araştırma bittikten sonra Guinness Rekorlar Kitabı’na gireceğini söylüyorlar.
KUYU NEDEN PARFÜM KOKUYOR!
Kuyu, Beykoz İtfaiyesi’ne geldiğinde yorgunluğu yüzünden okunmasına karşın sürekli gezmek istiyordu. Bir ara sevmek için kucağıma aldığımda buram buram parfüm koktuğunu fark ettim. “Nedir bu koku” diye sorduğumda “Müge Anlı’nın programındaydı” diye yanıt aldım.