İpek ÖZBEY & Güliz ARSLAN & Hakan GENCE
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2016 02:17
Bir hafta içinde mesleğimizin iki zor yanını tecrübe ettik: Önce -15 Temmuz gecesi- ekimizi baskıya veremeden gazete binasından ayrılmak zorunda kaldık. Şoku atlattıktan kısa bir süre sonra işimizin başına dönüp o gece hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla konuşmaya başladık. Merhum yakınıyla konuşmak her zaman zordur, hele de ölüme neden olan böyle büyük bir şoksa... Vefat eden 240 kişiden 173 sivil vatandaşın ailelerine, arkadaşlarına ulaşabildik. 150’ye yakınıyla konuştuk.Anlatılanlar karşısında kimi zaman sesimiz titredi, kimi zaman gözlerimiz doldu. Tek isteğimiz onların haberlerde duyduğumuz sayılardan öte birer ‘hayat’ olduğunu göstermekti. Her biri birer baba, eş, evlat, dosttu... Ama her şeyin ötesinde ülkesini çok seven, cesur birer vatandaştı. Kendileri gitti, anıları yadigâr kaldı...
ODA ARKADAŞIM, HAYATIMA ŞEREF, GÜZELLİK VE İYİLİK KATTIN...
Enes Cemil Orhan (soldan ikinci), Yasin Naci Ağaroğlu (soldan üçüncü)22 yaşındaki Yasin Naci Ağaroğlu üniversite sınavında derece yapmış öğrencilerden biriydi. Ankara Hukuk Fakültesi’nde son sınıftaydı, ortalamasını yükseltmek için tek dersi bütünlemeye bırakmıştı. Bir yandan da Açıköğretim’de İlahiyat okuyordu.
O gece ertesi günkü Arapça sınavına çalışıyordu. Ağaroğlu’nu anlattırmak için yurttaki oda arkadaşı Enes Cemil Orhan’a ulaştık: “Üniversitenin ilk yılında, Ankara Vefa Yurdu’na geldiği ilk gün tanıştık. Ne acı bir tesadüftür ki tanıştığımızın daha 10’uncu dakikasında ölümüne neden olan terör örgütünü eleştirmeye başladık. Kısa sürede böyle iyi anlaşınca yakın arkadaş olduk.
102 numaralı odada hayatıma şeref, güzellik ve iyilik kattı.”
Yakınlarının ‘çok zeki ve çok kültürlü’ diye tanıdığı Ağaroğlu’nun telefonu
15 Temmuz gecesi hiç susmamış. Herkes “Sen bilirsin, neler oluyor” diye sormuş. Ağaroğlu, arkadaşının ifadesine göre Cumhurbaşkanı’nın çağrısından sonra sokağa çıkmaya karar vermiş. Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde askeri helikopterden açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiş.
BU YAZ SENELİK İZNİNDE İSTANBUL’A GÖTÜRECEKTİ BENİ
Güldane Yılmaz ve Yasin Yılmaz yedi yıllık evlilerdi. Yozgatlı çift, Ankara’ya yerleşmiş, gurbette birbirlerine tutunmuşlardı. Güldane Hanım “Eş değil, sanki arkadaştık” diye anlatmaya başlıyor ilişkilerini. Bir mağazada çalışan 35 yaşındaki Yasin Yılmaz aslında perde terzisiymiş. İşten kalan zamanda evlerinin atölyeye çevirdikleri bir odasında ek iş yaparmış. Güldane Yılmaz: “Cumartesi günü yeni evlenecek birine perde teslim edecekti. Cuma gecesi vefat etti. Ben yine de teslim ettim o tülü, onun verdiği sözü yarım bırakmak istemedim.”
Ölümü kabullenmek zor... Güldane Hanım da hâlâ şoku atlatamamış, “Defnedilmeden önce yüzünü öptüm, ilk toprağı üstüne ben attım ama şimdi sizinle konuşurken bile şu kapıdan giriverecek gibi geliyor” diyor.
Altı yaşında bir oğlu var: Eyyub. En zoru da olan biteni ona anlatmak. “Ben üç yaşındayken ablam ölmüştü.
O günlerde duyduklarım hep aklımdadır. Eyyub da ileride hatırlar diye cenazede kucağıma oturttum. ‘Bu kalabalık niçin burada biliyor musun’ dedim, ‘Senin baban için...
O şimdi çok güzel bir yerde. Zamanı gelince biz de gideceğiz’.”
O korkunç geceyi şöyle hatırlıyor Güldane Yılmaz: “İşten yorgun argın gelip hemen yatmıştı. Arkadaşının telefonuyla öğrendi durumu. ‘Gitme, yat’ dedim, ‘Vatan elden gidiyor, sen yat diyorsun’ dedi. Sonra da işte vurulduğu haberi geldi. Pazartesi araba alacaktık. Bu yaz senelik izninde İstanbul’a götürecekti beni. Bütün hayalerimiz suya düştü.”
‘BENİM DEVLETİME NASIL BÖYLE BİR SALDIRIDA BULUNURLAR’ DEDİ
Sedat Kaplan (sağda), kardeşi Murat Kaplan’la Trabzon’da. Murat Kaplan: “Gitmemesi için çok ısrar ettim ama sinirlendi, ‘Geleceksen gel, gelmeyeceksen sus, otur’ dedi.”
Ona daha baştan zor bir hayat denk gelmişti. Üç-dört yaşındaydı mide kanserine yakalandığında. Çocukluğu kemoterapide geçti. Fakat bunu sorun etmiyordu 31 yaşındaki Sedat Kaplan. Yakınları bir gün yüzü görmedi diye üzülüyordu ama o dört elle sarılıyordu hayata. Fakat hayat nedense silkelemekte ısrar ediyordu bu güleryüzlü genç adamı. Kısa bir süre önce kalça kemiğinde bir şişlik olduğunu fark etti. Kardeşi Murat Kaplan’la birlikte yaşadıkları Trabzon’dan Ankara’ya gittiler. Testler yeni bir kansere işaret ediyordu; zor günler bu kez kemik kanseri olarak gelmişti.
15 Temmuz akşamı kardeşiyle tedaviye başlayacağı sağlık kurumunun misafirhanesindelerdi. Murat Kaplan o saatleri şöyle anlattı: “Sanki savaşın içindeydik, öyle bir gürültü... Çok geçmeden mesaj geldi, ‘Halkı meydanlara davet ediyoruz’ diye. Abim, AK Parti Gençlik Kolları’na üyeydi. Vatanına, milletine sadık bir insandı. Bayrağı aldı, çıktı. Dinlemedi beni. ‘Benim devletime nasıl böyle bir saldırıda bulunurlar’ dedi. Gitmemesi için ısrar ettim, kavga edecek noktaya geldik. En son gece yarısı konuştuk. Bir daha da telefonuna ulaşamadım. Meğer mermilerden biri bacağına gelmiş, cebindeki telefonu delinmiş.” Kardeş Kaplan görüşmemizden sonra şöyle bir mesaj gönderdi: “Geniş bir yer verin benim aslan abime...”
EN BÜYÜK HAYALİ TAYYİP ERDOĞAN’IN YANINDA OLMAKTI
O gece darbeye karşı durup sokağa çıkanlar arasında 38 yaşındaki Barış Efe de vardı. Efe, bir tekstil firmasında modelist olarak çalışıyordu. Fotoğraf istemek için aradık ailesini. Telefonun öbür ucundaki kız kardeşi Sevil Efe’ydi. Kardeşini ‘bir Tayyip Erdoğan âşığı’ olarak anlattı: “Abim ona tapıyordu. Başkasına oy verdiğim için benimle kavga ettiği bile oluyordu.” Sevil Efe olay gününüyse şöyle hatırlıyor: “Televizyondan olayları izliyordum. Kardeşimi aradım, ‘Bak kardeşim, gel, baba-oğul ölüyor, ortam çok şiddetleniyor’ dedim. Kapattık telefonu, bir daha aradım, telefona çıkan kişi ‘Başınız sağ olsun’ dedi. Kardeşimin en büyük hayali Tayyip Erdoğan’ın yanında olmaktı. Hatta öyle bir sevgisi vardı ki, kendi kendine ona mektup yazardı. Öz babasını bu kadar sevmemiştir. İşte bu sevgi uğruna hayatını kaybetti.”
ANNEMLE TATİLE GİDECEKLERDİ, NASİP OLMADI
Ahmet Özsoy, 15 Temmuz gecesinin kahramanlarından biri. Türksat Tesisler Müdürü olan Özsoy, TRT’de darbe bildirisini zorla okuttuktan sonra televizyon yayınlarını kesmek üzere Türksat tesislerine gelen askerlere karşı bir direniş başlattı. Özsoy ve çalışma arkadaşı Ali Karslı bu uğurda hayatını kaybetti ama onların mücadelesi sayesinde darbenin önemli adımlarından biri atılmadı. Özsoy’un oğullarından 24 yaşındaki Abdullah Enes Özsoy anlattı: “Babam hep helal lokma için çalıştı. Yeri geldi yüzünü göremediğimiz zamanlar oldu ama o sorumluluklarını hiç aksatmadı. Abimle bana da öyle öğretti. Abim dişhekimi, ben de Ankara Siyasal’da okudum, bayramdan önce bir kamu kurumunda göreve başladım.” Oğul Özsoy sözlerini şöyle sürdürdü: “İşten arta kalan zamanda da ailesiyle, dostlarıyla zaman geçirirdi. Amasyalıyız, bizde semaver yakmak âdettir. Çayı çok sevmese de semaverin o sohbet ortamından hoşlanırdı. Tatil günlerinde bizi gezdirirdi. Bütün Türkiye’yi gezdik ailece. Ben işe girdikten sonra annemle tatile gideceklerdi. Nasip olmadı.”
EV ALMAK İSTİYORDU
Şeyhmus Demir, 28 yaşındaydı. Kurye paket servisinde çalışıyordu. Arkadaşları onu, ‘hedefleri olan biriydi’ diye anlatıyor. En büyük hayali kendine ev almaktı. Büyümek istiyordu, kendi işini yapabilmek... Ama olmadı. 15 Temmuz gecesi, Boğaz Köprüsü’nde
darbe girişimine karşı koyarken şehit oldu.
‘İHTİLAL OLUYOR BABA!’
36 yaşındaki Orhun Göytan, Anadolu Yakası’ndaki çatışmalarda kurşunların hedefi oldu. Babası Gültekin Göytan’ı aradık. “Bir değil, iki evlat acısı çekiyorum” dedi, içimiz parçalandı: “Orhun kardeşiyle birlikte gemi acenteliği yapıyordu. İki oğlum, o akşam her zamanki gibi geç saatlere kadar çalışmıştı. Ayvalık’taydım. Beni aradılar, ‘İhtilal oluyor baba’ dediler. “Aman oğlum ben yaşadım, bilirim, sakın dışarı çıkmayın” diye uyardım. Ama büyük oğlum kardeşini tutamamış, annesini merak ettikleri için yola çıkmış, abisi de peşinden... Ortalık karışık tabii, ara sokaklardan kaçmaya çalışmışlar. Ve arabanın içindeyken kurşunların hedefi olmuşlar. Orhun yedi kurşunla hayatını kaybetti. Diğerininse bacağını kestiler. Onları çok iyi yetiştirdik biz. Yurtdışında okuttuk, iş güç sahibi oldular. Biz bunu hak etmedik...”
TEK İSTEĞİ VARDI: ŞEHİT OLMAK!
Timur Aktemur, 36 yaşındaydı. Evliydi, üç çocuğu vardı. İyi bir koltuk ustası olarak bilinirdi. O gece, Boğaziçi Köprüsü’nde gişelerin önünde öldürüldü. Askerliğini jandarma komando olarak yapmıştı. Kardeşi, Aktemur’un en büyük hayalinin şehitlik olduğunu söyledi: “Askerden geldi ve şöyle dedi: Gittik geldik, bir şehit olamadık... Bunun tek sebebi vardı; manevi inancı ve güçlü milliyetçiliği...”