Güncelleme Tarihi:
Gazeteciliğin huzursuz sularından çıkmış, Alaçatı’ya yerleşip Ege’nin serin sularına kendinizi bırakmışken nereden çıktı bu sergi?
- Sevgili Sibel, lanet olsun maalesef bu gazetecilik öyle bir şey ki sen ölmeden ruhundan çıkmıyor. Gazetecilik -habercilik bir yaşam stili. Her ne kadar üç senedir işsiz bir gazeteci olsam da damarlarımda haberci-gazeteci kanı hâlâ dolaşmakta. Hatta bana delisin diyeceksin ama Türkiye ve dünyada gelişen önemli olaylarda dayanamayıp evdeki eski bir mikrofonu alıp aynanın karşısına geçip yayın yapar gibi anlatıyorum, yorum yapıyorum. Ama inan hâlâ delirmedim, hâlâ gazeteci ve televizyon habercisiyim. Bu nedenle günümüzde Ege ve Akdeniz’de yaşanan mülteci ölümlerine ve dramlarına dikkat çekip farkındalık yaratmak benim için bir görev.
 Tanıklığınız nasıl başladı?
- Üç yıldır yaşadığım Çeşme’de yüzlerce mültecinin umut yolculuğuna çıkmaları öncesi onların dramlarına hem bir gazeteci olarak hem de burada yaşayan bir vatandaş olarak tanık oldum. Ekmek, süt götürdüm çocuklara. Kılık kıyafet yardımında bulundum. Ve Çeşme’deki o perişan hallerini yaşadığım için, birçok kez ölümlerine tanıklık ettiğim için bu insanların Çeşme’den sonra gittikleri yerde nasıl ve ne koşullarda yaşama devam ettikleri de bir gazeteci olarak hep merakımdı. Alman gazeteci Senada Sokollu’nun fotomuhabiri olarak Sakız Adası’ndaki Souda Mülteci Kampı’na girmek için akredite oldum. Onay geldikten sonra da yola koyulduk.
20 fotoğrafın Billboard’larda yer alacağı sergi, bugün saat 19.00’da Alaçatı’da Değirmenler Altı’nda başlayacak ve 4 gün sürecek.
 Nasıl bir yerdi?
- Kampın tam ortasından geçen yaklaşık 400 metrelik bir yol var. Sağlı-sollu ve yan yana dizilmiş plastik konteynırlar ve çadırlarda 1400 mülteci yaşıyor. 150’si 13 yaş altı çocuklar... Çadır ve plastik barakaların içinde iki-üç aile kalıyor. Günde iki kez karne karşılığında yemek dağıtılıyor. Bir sandviç, bir salata, bir sıcak yemek ve bir litre su... Ortak tuvalet, duş ve içme suyu alanları var. Kampta bir yıldır herhangi bir Avrupa ülkesine sığınma talebi bekleyen de var, 20 gün önce gelmiş mülteciler de...
 Ailenizde de bir göç hikâyesi var değil mi?
- Dedelerim 1924 Mübadelesi ile topraklarını, evlerini bırakarak Sakız Adası’ndan Çeşme’ye, oradan da İzmir’e göç etmeye zorlanmış. Babaannemin, dedemin ve aile büyüklerimin doğdukları toprağa özlem hikâyeleriyle büyüdüm.
 Ne zamandır bu sergiye çalışıyorsunuz?
- Mart-nisan-mayıs, üç aylık bir çalışma. Gazetecilik, fotoğrafçılık dışında hiçbir maddi kaygısı olmayan, yalnızca farkındalık yaratmak için organize edilmiş Türkiye’nin ilk sokak billboard fotoğraf sergisi bu. Serginin gerçekleşmesinde katkısı olan Çeşmeli işadamı Mehmet Fidan’a teşekkür ediyorum. Çünkü bu fotoğraf sergisinin kendisine ait billboard’larda bilabedel yayımlanmasını sağladı.
 Gözünüzün önünden gitmeyen bir görüntü var mı?Â
- Kampta şüphesiz ki en korunmasız, sevgiye, ilgiye, alakaya, yardıma muhtaç olan kişiler çocuklar. Bu çocukların dramlarına bir gazeteci olarak Bosna Savaşı’nda, Somali Barış Harekâtı’nda, Körfez Savaşı’nda, Afganistan’da hep şahit oldum. Bu defa da farklıydı. Bilmeden ölüm yolculuğuna çıkan, fark etmeden vatansız kalan, bir meçhule doğru yola çıkmış bakımdan, eğitimden, beslenmeden, hijyenden uzak çocuklar, bu bilinmeyen yolculukta, kimi daha başında Ege’nin serin sularına gömülerek bu dramı anlatıyor. En azından bu kocaman fotoğraflarla bir nebze olsun dikkat çekebiliyorsam ne mutlu bana.