Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

Güncelleme Tarihi:

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 2016 11:40

Havası, tabelası, ruhu başka. Boğaz’ın üçüncü köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, sadece yolları değil, koca bir şehrin kimliğini, kültürünü, alışkanlıklarını değiştirecek. İleride “Buralar hep dutluktu” diye anılacak ilk günlerinden birkaç sahne; köprüden önce son çıkış, yeni İstanbul’a ilk bakış.

Haberin Devamı

Sene, 1988... Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün açılışının şerefine, dönemin başbakanı Turgut Özal siyah Mercedes’in içinde, direksiyon başında, köprü üzerinde.  Yan koltuktaki iri gözlüklerinin arkasından konuşan Semra Hanım: “Her taraf güzel imar edilmiş, yollar, yapılar... Şehrin görüntüsü değişti. Allah razı olsun yapanlardan.” Vites yükselten Turgut Özal, iyice keyiflendiğini belli etmek istercesine, bugünkü CAPS çağına/Twitter edebiyatına o nefis dörtlüğü armağan eder: “Hadi bir kaset koy da şöyle bir neşelenelim Semra Hanım.” Özal’ın eli hemen teybe gider, kamera uzaklaşır, köprü tüm heybetiyle boy gösterir ve iri puntolarla slogan yükselir: “2000’lerin Türkiye’si için...”

 

BAŞKA BİR İSTANBUL BURASI

Haberin Devamı

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

Yeni köprünün test sürüşünde bize model Fidan Martinoviç ve Paşa Klasik Otomobil’den 1957 model Chevrolet Belair eşlik etti.


Şimdiki zaman; 2000’lerin Türkiye’si... Köprü açılışları, tanıtım filmleri artık bambaşka telden; bir köprüyle beraber kaderi değişen semtler hikâyesi aynı kalemden.

Levazım Sitesi’nden Sultanbeyi’ye kadar uzayıp giden listenin yeni sakinleri var artık. Yeni köprüye doğru test sürüşüne çıkmanın amacı biraz da bu yeni İstanbul’u tanımak, bir köprünün kent kültürünü nasıl değiştireceğine şahit olmak.

Avrupa Yakası’ndan çıkaralım sizi yola... Sarıyer – Rumelikavağı arasında kalan sahil hattı hareketli. ‘Köprü manzaralı masa’ cakasını atan balıkçılar, aile çay bahçeleri neşeli. En şanslısı, konum itibariyle Güzelyer Balık Lokantası. Boy boy Türk bayrakları çektiği denizin dibindeki açık otoparkı, açıkhava fotoğraf stüdyosuna dönüşmüş; bir demli çayını içmeden, köprüyü arkana alıp iki selfie çektirmeden yola devam
edemiyorsun.

 

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

 

Haberin Devamı

Az ilerisindeki takalar dertli, kararsız ve yorgun. Doğma büyüme Sarıyerli, ezelden, babadan balıkçı Osman: “Eskiden biz bizeydik açıklarda. Bir de levrekler, palamutlar, uskumruları... Şimdi, her geçen gün yeni tekneler, yatlar yanaşır oldu buralara.”

Köprüye ulaşmak için Sarıyer’in ufak tefek mahallelerini, Zekeriyaköy’ün ‘şehirden, sesten uzakta/doğanın içinde’ sloganlarıyla gazlanmış Ormanada, KÖY, Orman Terrace gibi çok modern, çok şık yapılarını geçmeniz gerekiyor. Yani: ‘Dağ başında’ olmasıyla meşhur Zekeriyaköy, şimdi şehrin yeni hattının tam göbeğinde; hatta sakinleri ‘köprü gürültüsü’nden rahatsız.

 

NEFES KESİCİ!

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

Haberin Devamı

(Saç - makyaj: Tuğcan Sağırlar/ Paşa Klasik Otomobil’den Fırat Çapalar’a teşekkür ederiz.)


Doğru, abartmıyorlar, köprü yoluna girdiğiniz an nefesiniz kesiliyor! Kuzey Ormanları’nı tam orta yerinden bölen köprü inşaatı için kesilen ağaçlarından (Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na göre 245 binin, çevreci gruplara göre 896 binin üzerinde) ve ormanın nefessiz kalışından etkilenmemek elde değil. Kalbin sıkışıyor, ruhun daralıyor. Belli ki bakanlığın “her kesilen bir ağaç yerine dikilecek beş ağaç” sözü devrede, var gücüyle ortalığı yeşillendirme çabası hakim. Fakat henüz ilk evresinde, kurak hava/çıplak toprak karşılıyor sizi köprü coşkusunu yaşamak için.

Haberin Devamı

Kuzey Marmara Otoyolu üzerinde köprüye doğru ilerken karşınızda minik bir köprü, altında kocaman bir afiş: ‘Türkiye’nin ilk ekolojik köprüsü.’ Amaç, otoyol üzerinde ölü tilki/yaralı domuz vakalarını önlemek;  karaca, domuz, çakal, tilki, kurt gibi yaban hayvanların otoyolu karşıdan karşıya rahatlıkla geçmelerini sağlamak.

 

ZİNCİRLEME SELFIE KAZASI

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

 

Görevliler tembihli: Köprü üzerinde her ne olursa olsun durmak yasak. Birkaç yüz metre kala en sağa çekip hızlıca birkaç kare alma teşebbüsü nafile; emniyet hemen ensede. Tam köprü üzerinde hafifçe frene basmalar, ufak ufak hız kesmelerse köprü yoluyla ilgili teknik bir sorun değil; memleketle ilgili patolojik bir vaka, selfie sendromu.

Haberin Devamı

Resmi verilere göre her yıl ortalama iki köprüde toplam 25 kişi köprüden atlayarak hayatına son veriyor.  Elde değil, köprüden geçerken insanın gözü bariyerlere, yüksekliğe takılıyor. Bugüne kadar köprüden atlayıp mucize eseri hayatta kalan 36 kişinin toplam şansını, tüm fizik kurallarıyla çarp, böl; oldu da atladın buradan, hayatta kalma şansın sıfır. (Ayakları deniz seviyesine göre 330 metre yüksekliğinde.) “Bu köprü de diğerleri gibi köprüden atlayanlarıyla gündem olur mu? İlk kim, neden atlar?” derken ilk intihar teşebbüsü değil, ilk zincirleme selfie kaza haberi geliyor: Selfie çekmek isteyen TIR şoförünün, köprünün tam üzerinde durdurduğu aracına arkadan gelen başka bir TIR çarpar, o sırada oğluyla selfie çekmek için park halinde duran Mustafa Demir kazada hayatını kaybeder.

 

ÜÇÜNCÜ TÜRDEN YAKLAŞIMLAR

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

 

Tüm tabelalar, oklar size yeni bir İstanbul’u işaret ediyor. Misal: karşınıza çıkan ilk tabela, soldan Üçüncü Havaalanı’na, sağdan Çatalca’ya. Havaalanının kendisi yok, tabelası hazır. Anadolu Yakası’ndaki ilk çıkıştan sonraki tabelaysa soldan Riva’ya, sağdan Alibahadır’a. 15 milyona yaklaşan nüfusun yüzde kaçı daha evvel Alibahadır’a denk gelmiştir? Kırıyoruz direksiyonu: Beykoz’a bağlı, 800 nüfuslu bir mahalle. Hane sayısı 200 ya var ya yok. Bir okul, bir sağlık ocağı, bir ‘lig maçları seyredilir’ tabelalı restoran; o kadar. Gerisi bağ, bostan, tarla. Köprü ile Beykoz Acarlar Mahallesi arasında kalan Riva yolu hep böyle: Aile çay bahçesi, köy kasabı, et-mangal yeri arasındaki irili ufaklı köyler: Mahmutşevketpaşa, Paşamandıra, Çayağzı... Laflar benzer, tablo aynı: Bağında bahçesinde yetiştirdiği sebzeyi, meyveyi kasa kasa yol kenarında sergileyenler hem heyecanlı hem tedirgin.

 

OTOMOBİL HIZINDA KITA DEĞİŞTİRMEK

Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı

 

“Köprü öncesi, Karaköy’den vapura biner, İstanbul’dan uzaklaşırken Sarayburnu’nun seyrine dalardık, vapurda tanımadıklarımıza rastladığımızda yol sohbetine koyulur, günün saatine göre iskeleden aldığımız sabah ya da akşam gazetemize dalar, Kadıköy’e yaklaşırken gözümüzde gideceğimiz yer, buluşulacak arkadalarımız canlanırdı...”

Gündüz Vassaf, bir yazısında otomobil hızında köprüyü geçmeye ruh halinin alışmasının nasıl da zaman aldığını böyle anlatıyor. Boğaziçi Köprüsü’nü ilk geçtiğinde söylediği şu söze hâlâ katılmak mümkün:

 “Bedenim geçti, ruhum arkada kaldı.”

 

BAKMADAN GEÇME!