Güncelleme Tarihi:
At kendini belli eder. Kulaklarını durmadan oynatıyorsa etrafını tanımaya çalışıyor, arkaya doğru kısıyorsa sinirlenmiş demektir. Ama kulaklarını öne doğru getiriyorsa sevinin, çünkü bu onun mutlu olduğunun işareti. Bunları kimden mi öğrendim? Ekrem Kurt Apranti Eğitim Merkezi’nde eğitim gören beş aprantiden, yani jokey adayından.
Kimi köyde atlarla iç içe büyümüş, kimi atlarla izlediği filmler üzerinden tanışmış. Zonguldak, Trabzon, Şanlıurfa’dan gelmişler... Tek hayalleri jokey olmak. Bunun için önce yazılı, sonra fiziki sınavlara girmeleri, nihayet bir mülakatı geçmeleri gerekti. İki yıllık yatılı eğitimlerini başarıyla tamamlarlarsa Apranti Lisansı almaya hak kazanacak ve 150 yarış kazandıktan sonra nihayet jokey olacaklar.
Bu öyle bir tutku ki “Giriş sınavını geçemezsem” endişesiyle kendini çay ocağına atıp ağlayanlar var. Okula ilk geldiklerinde ata eyersiz binip, atın sıcaklığını ve kalp atışlarını hisseden ve bunu en büyük mutluluk olarak tanımlayan çocuklar. Evden ayrı kaldıkları için atla dertleşiyor, atın yanında ağlıyorlar da... Aprantilerin dünyasına uzanıyoruz.
Boy 1.55’i, kilo 45’i geçmemeli
Türkiye’de jokey yetiştiren tek kurum Ekrem Kurt Apranti Eğitim Merkezi. Buradan her yıl ortalama 25 öğrenci mezun oluyor. Aralık ayında yapılan sınavlarda başarılı olanlar, ocakta eğitime başlıyor. Merkeze kabul edilmek için 13 ile 17 yaş arasında olmak; 17’sinden gün almamak gerekiyor. Ayrıca adayın boyu 155 santimetreyi, kilosu 45’i geçmemeli.
m Bercis Merdanoğlu (Apranti Merkezi Müdür Yardımcısı): Buraya ülkenin dört bir tarafından çocuklar geliyor ve olabildiğince çok yer görsünler istiyoruz. Onları şehir içinde ve dışında gezilere götürüyoruz. Basket maçı izliyor, başka şehirlerdeki hipodromları geziyorlar, TÜYAP’a gidip kitaplar alıyor, müzeleri ziyaret ediyorlar. Onlar şimdiye kadar okulda en kısa boylu oldukları için üzülebiliyorlardı ama 500 kiloluk ata hâkim olduklarında özgüvenleri de yerine gelmiş oluyor.j
Adaksu gidecek diye üzülüyorum
Mertcan Çelik (15): Buraya Zonguldak’tan geldim ve ilk günlerde ailemi özlediğimde gidip atlarla konuşuyordum. Onları seviyorum çünkü insana yakın, sadık ve sevecenler. Burada ilk ilgilendiğim at, en çok sevdiğim attı. Adı, Adaksu. Ama Adaksu gidecek. Sakatlandı. Çok üzülüyorum. Onu çok sevdim. O da beni sevmiştir.
Köyde çok
çifte yemiştim
İsa Akyavuz (16): Urfa’daki köyümüzde atların içinde büyüdüm. Eyersiz binerdim, çok çifte yedim. İlk sene sınavı kazanamadım çünkü kazanamam diye çok stres yaptım ve kazanamadım. Jokey amcam Mehmet Akyavuz, “Ya kazanırsın ya da seyislik yaparsın” deyince hırslandım. Şimdi bana “İşinde dürüst ol, kendine güven” diyor. Onun yolundan gideceğim.
Karakterleri
bizim gibiymiş
Furkan Sargın (15): Burada atı severken onunla konuşuyorum; ona şarkı söylüyorum, dertleşiyorum. Kışın ayakları çamur olunca, onları temizliyoruz; yazınsa terledikleri için vücutlarını yıkayabiliyoruz. Onlarla uğraşmak çok zevkli. Atların bizim gibi birer karakteri varmış. Bunu öğrenince, onları daha çok sevdim.
Sevgi’ye
hemen bağlandım
Serkan Yıldız (16): Filmlerden dolayı atlara bir merakım vardı. İlk kez bindiğim at da ‘Sevgi’ydi. Sıcaklığını hissettim, ona hemen bağlandım. Sonradan bindiğim atlara da öyle...
Tek isteğim
jokey olmak
Kadir Aydın (16): Babam yarış atlarına baktığı için çiftliklerde atlarla beraber büyüdüm, jokeylikten başka hiçbir meslek düşünmedim. Atın ahırını temizlerken bile iyi hissediyorum. Küçük küçük ısırıyorlar bazen, o sevgi öpücüğüymüş. Temizlik için ahırlarına gidiyorum, yan tarafa geçmesini isteyince “Geç” diyorum geçiyorlar; “Gel kızım, gel oğlum” diyorum, öpüyorum.