Güncelleme Tarihi:
Türkiye Jokey Kulübü’nden güzel haber: Veliefendi Hipodromu’nda ilk kez düzenlenecek 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Koşusu... Etkinliğin amacı, TJK gibi erkek egemen bir oluşumun kadınlara verilen değerin altını çizmesi, dünya hipodromlarında yüksek olan kadın katılımını ülkemizde de yakalayabilmek... Etkinlik öncesi kafamızdaki soru, kadınlar için düzenlenen bu koşuda, kadınların ne kadar yeri var? Hikâyenin iç yüzünü öğrenmek için dört kadın jokeyle sözleşiyoruz ve Veliefendi’nin yolunu tutuyoruz.
Jokeylerin yetiştiği Aprenti Okulu’na kabul edilmek için iki temel şart var: İlki, İlköğretim mezunu olmak. İkincisi ve en önemlisi, boy-kilo olayı. Kadın-erkek fark etmez, boy 155 santimi, kilo 45’i geçmeyecek. Hâl böyle olunca beni minyon, çıtı pıtı dört kadın karşılıyor. Ahırda olmamıza rağmen son derece bakımlı bir haldeler, makyaj tamam. Sabah antrenmanlarını yapmışlar, şimdi at bakımıyla ilgileniyorlar.
HİPODROMUN KURALLARI FARKLI
Soracak çok şey var ama akla ilk olarak “Neden bu meslek” geliyor. 12 yıllık jokey Serap Berber (34) şöyle anlatıyor: “İstanbul’da doğdum ama Yunanistan’da akrabalarım var. 11 yıl önce, onları ziyarete gittiğimde dayım ‘Fizik yapın jokeyliğe çok uygun. Avrupa’da bu mesleği hep kadınlar yapar, sen düşünmez misin?” dedi. Ben jokeylik diye bir mesleği hiç duymamıştım: Doğru düzgün at görmüşlüğüm bile yoktu. Araştırma yapmaya başladım. Apranti okulunda kadın jokeylerin de yetiştirildiğini öğrendim. Sınava girdim, 600 kişi arasından 50 kişi seçtiler. İki yıl eğitim aldık, sonra lisans almaya hak kazandım. İki yarışa katıldım. İlk yarışımda üçüncü oldum. İkinci yarışımda hırs yaptım, birinci oldum. Ama devam edemedim.”
Yarışlara devam edememesinin sebebi, kendisine şans verilmemesi. Şöyle anlatıyor: “‘TJK kadın jokeyleri hep destekliyor ama hipodromda farklı bir işleyiş var. At sahipleri yarışı kazanma şansı çok yüksek olan, en iyi jokeyin atına binmesi istiyor. O isimler de belli... ‘Erkeklerin arasında yapamaz belki’ diye bir kaygı da var. Yarışlarda kendime yer bulamadığım için iki yıl önce Türk Jokey Kulübü’nün sosyal sorumluluk projesi olan ‘Atla Terapi Merkezi’nde çalışmaya başladım. Engelli çocuklara at sevgisini aşılayıp onları mutlu etmeye çalışıyoruz. Atlardan da ayrılmamış oluyorum.”
DOĞUMDAN BİR GÜN ÖNCESİNE KADAR MANEJDEYDİM
Atla Terapi Merkezi’nde çalışan diğer bir jokey, Yeni Zelanda’da binicilik eğitimi alan Damla Tüysüz.... 30 yaşında iki çocuk annesi olan Tüysüz, bu sene yarışlara katılmaya hazırlanıyor: “Benim bu işe başlamam biraz ‘eşim’ nedeniyle oldu çünkü o da binici. Altı yıl önce, işi nedeniyle Yeni Zelanda’ya gittik. Ben de biniciliğe ilgi duyuyordum ve atları çok seviyordum. Bir sene orada eğitim aldım, yarış atlarıyla çalıştım. Atları idmana hazırlıyordum, eğerleme, bakım vesaire... Hamile kalınca Türkiye’ye döndük. Bir buçuk sene binicilikten uzak kaldım. Doğumdan sonra mesleğe geri döndüm; ‘Centilmen Lisansı’nı aldım. Yarışmaya hazırlandığım dönem yine hamile kaldım. Doğumdan bir gün öncesine kadar da manejdeydim. Çok da kısa bir süre içinde geri döndüm. Şimdi bebeğim altı aylık... Ben yarışlara hazırlanmaya başladım, bu sene mutlaka katılmak istiyorum... Anne olmak binicilik açısından avantaj bence. Çünkü atlar, yapı olarak çocuklar gibi. Üç yaşındaki bir tayın, üç yaşındaki bir çocukla benzerlikleri çok fazla mesela. O da ilgi istiyor, sen yemeğini verince doyuyor, sevdiğin zaman seviniyor...”
KADINLARIN İLETİŞİMİ DAHA KUVVETLİ
Bu atlar ve kadın biniciler arasındaki anne-çocuk ilişkisine Ekrem Kurt Apranti Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı ve Psikolog Bercis Merdanoğlu da değiniyor:“Dokuz yıldır TJK’da çalışıyorum. Her yıl 50’ye yakın öğrencimiz oluyor. Bugüne kadar apranti okulundan sadece yedi kadın mezunumuz oldu. Gözlemlediğim, kadın biniciler, annelik içgüdüsüyle yaklaştığı için, atlarla olan iletişimleri çok daha iyi oluyor. Atlar da onları anne gibi görüyor. 500-600 kiloluk hayvanlar olmalarına rağmen son derece hassaslar. Bu hayvanlara sert davranmak hiç de doğru bir yaklaşım değil. Erkekler burada yanılıyor işte, olay güç olayı değil... Önemli olan onun bakıldığını, ilgilenildiğini, sevildiğini hissetmesi... Nasıl yaklaşırsanız, onlardan öyle tepki alıyorsunuz. Kadınların ilgilendiği atlar, her zaman kendi potansiyelini daha çok ortaya çıkaran atlar. Şampiyon at yetiştiriyorsanız, kadın eğitmenle çok daha rahat ilerleyebilirsiniz. Çünkü atlar çok duygusal ve onların içindeki o duygusal yönü kadınlar daha iyi anlayabiliyor ve ona göre tepki veriyorlar.”
Atların tepkisi bir yana, çalıştıkları ortamda nasıl karşılanıyorlar peki? 14 senedir binicilik yapan Samsunlu jokey Sinem Aydın önyargı yüzünden yarışlarda kendine yer bulamasa da, erkek meslektaşlarının pozitif ayrımcılık yaptığını söylüyor: “Diğer eğitmenler, jokeyler bize kardeşleriymişiz gibi davranıyor. Maneje geldiğinizde ‘Beyler kızımız geldi daha dikkatli olalım’ diyorlar ya da ot balyası taşıdığınızda hemen yardımcı olmaya çalışıyorlar. Tabii bu da zamanla oturan bir durum. Ahırlar bölgesine güvenlikle gittiğim zamanları hatırlıyorum... Çünkü hiç kadın yoktu. Şimdi kalabalık gibiyiz eskiye kıyasla. Ama yine de sabah idman yapmaya çekiniyoruz, çünkü hiç kadın yok. Garip garip bakıyorlar... “
Yine de kadın jokeyler hipodromda durumun iyiye doğru değiştiğini söylüyor. Şöyle açıklıyor 28 yaşındaki Mersinli binici Pelin Akcan: “Ben uzun zaman Gülerce Ekürisi’nde çalıştım. Kadın jokeylere destek veren Gülnur Gülerce ile orada çalıştım. Kadın at sahipleri, bizlere daha çok kol kanat geriyor. Esra Atman da buna diğer bir örnek. Eskiye kıyasla yarışlara da daha çok kadın izleyici gelmeye başladı. Onları şık giysilerle tribünlerde görünce, yarış kazanmış gibi seviniyoruz... Gelecekte her eküride, her yarışta kadınların sayısının artacağından eminiz...”