Güncelleme Tarihi:
Özgür Peştanlı kendisini hemen kendisi anlatsın: “1983’te, Ankara’da doğdum. Hayvanlara ilgim, ilkokulda karne hediyesi olarak ailemin aldığı tavşan ve küçük kanatlı hayvanlarla başladı. Benim onların aldıklarıyla yetinmeyeceğimi nereden bilebilirlerdi? Her bulduğum hayvanı eve getirmeye başladım. Buna hemstırlar, tavşanlar ve kertenkeleler dahil. Bu tutkumun önüne geçemeyeceklerini anlayınca şu an sahip olduğum çiftliği 1994’te bahçe halinde aldık.”
Diziler, filmler, vs...
Özgür Peştanlı 14 yaşından beri, yani 20 yıldır, dört mevsim, bilfiil Ankara merkeze 28 kilometre uzaklıktaki (Çubuk Sirkeli) Peştanlı çiftliğinde yaşıyor: “Hayvanlara olan ilgim o kadar üst seviyedeydi ki liseden sonra okul hayatıma devam edemedim. İlerleyen zamanlarda köpek eğitimi ve üretiminin yanı sıra büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığına başladım. Ortaokulda resim derslerinde çizdiğim çiftlik gerçek oluyordu. Ve bir gün hayalimdeki bir atla tanıştım. Bütün hayatım değişti. At binmeyi öğrenerek bir atla yapılabilecek her şeyi yapmaya başladım. Köpek eğitim tekniklerini örnek alarak atımı eğitmeye başladım. Küçük bir at çiftliği kurdum.”
At eğitmenliği bambaşka bir işkolu da açmış Peştanlı’ya. Çiftlikteki ekip arkadaşlarıyla birlikte dizilerde ve filmlerde rol almaya, oyuncuları eğitmeye, at üzerinde tarihi savaş sanatları, atlı akrobasi gösterileri yapmaya başlamış. Ne kadar zorladıysam ne bir dizi ne de oyuncu ismi alabildim. Başrol oyuncularının emeğine saygısızlık yapmak istemediğini söyledi. Ama gözünüzün önüne dörtnala at binen erkek oyuncuları getirin, yarısından fazlası Özgür’ün tedrisatından geçmiştir.
“Su hayvanları dışında tanışmadığım hayvan yok. Bu da galiba Ankara’da deniz olmamasından kaynaklanıyor. Bir gün onlarla da tanışırız.”
At eğitmenliği sayesinde para kazanmaya başlamış tabii: ‘‘Elde ettiğim kazançla hedefim olan doğal yaşam parkı, yaban hayvanları ve vahşi hayvanlara sahip olmaya başladım. Ve çiftliğime ’hayvanat bahçesi’ ruhsatı alarak, bu ülkedeki hayvanat bahçelerindeki özürlü ve dışlanmış hayvan dostlarımı yanıma aldım. Her canlının birbirine ihtiyacı var. Bu dünyada sadece insanlar olsaydı Nuh’un gemisinde hayvanların ne işi vardı? Aslında dünya başta hayvanların doğal yaşam alanı. Bir ekip olduğumuzu düşünerek, birlikte sosyalleşip buluşmalıyız.’’
Yeni sürüngen evi
Özgür’ün ne demek istediğini Peştanlı Çiftliği’ne adım attığım ilk an daha tokalaşmadan, elindeki papağanı omzuma bırakıp “Bu burda biraz dursun” dediğinde korkarak anladım. Kaynaştırma hamleleri, elime biberon verip yavru deveyi emzirtmeyle devam etti ki altın vuruşu hiç sormadan yılanları boynuma dolayarak yaptı. Çiftlikte maymunlardan tavuskuşlarına, kurtlardan lamalara, kaplanlardan iguanalara 100’den fazla hayvan uyum içinde yaşıyor. Hepsine özel bir yaşam alanı yapmış Özgür. Sürüngenlerin evi yeni bitmiş mesela. Nihai hedefi daha büyük bir arazide hayvanların özgürce dolaşabileceği doğal bir yaşam alanı oluşturmak. Ormanlık arazide Yörük çadırları kurarak bir oba oluşturup otelcilik yapmak. “Hayvanlar avlanabilsinler istiyorum. Biz tabii ki yiyecekle destekleriz ama özbenliklerini de unutmasınlar...”
En asil hayvan kurttur!
Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin hiçbir sirkte çemberden atlayan kurt göremezsiniz. En tehlikelisi kaplandır, arkanı döndüğün an, oyun amaçlı saldırır. En duygusalı attır. Öyle bir hisseder ki! Arkadaşlığı en zevkli olan maymundur. Çünkü konuşamaması dışında, yok birbirimizden farkımız. En güzeli eşektir. İnsanoğlunun yüzyıllardır dışlamasına, kötü davranmasına inat eşektir.
Hayvan olsam ‘tavşan’ olmayı seçerdim
“Bir hayvana dönüşme hakkın olsa hangisini seçerdin” diye soruyorum; hiç tereddüt etmeden “Tavşan” diyor. Nedeni biraz bel altı: “Çünkü 24 saat çiftleşebiliyorlar...” Biraz daha salim kafayla düşündüğündeyse “Kuş olmak isterdim” diye değiştiriyor: “Yükseklerde uçup her yeri görmek isterdim...”
Kaplanı...
“Kız arkadaşım yok ama olursa onun kendi hayatını yaşamasını isterim. Benimle çiftliği paylaşmasın. Ama çocuğum olursa farklı. Onunla paylaşırım.”