Güncelleme Tarihi:
Sizinle ilgili akıllarda çok fikir, çok yargı var. Siz bugüne kadar yaşadıklarınıza bakınca nasıl bir hayat görüyorsunuz?
Çok hızlı, çok dolu dolu geçmiş bir hayat. Çok şanslı addediyorum kendimi. Hiç ‘keşke’lerim yok. Yaşadığım her şey filmlerde, kitaplarda yaşayacağınız şeyler. Hepsi beni ben yaptı. Küçüklüğümde kendime dair iki şey biliyordum. Biri, iç mimarlık okumak istediğimdi. Diğeri ise hiçbir zaman monoton bir hayat yaşamayacağım... Babam da sıra dışıydı, ailede birçok insan da... Bir şekilde buna hazırlıklıydım galiba. Monoton bir hayatım olsaydı ne yapardım bilmiyorum.
Risk almayı mı seviyorsunuz?
Saçma sapan riskleri sevmem, çok temkinliyimdir. Ama tecrübe etmeyi seviyorum. Macerayı seviyorum. Babamdan aldığım bir özellik. Annem de babamın kadın versiyonuydu. Çocuklarımın da hayatı deneyerek öğrenmelerini isterim ama o kadar çok tecrübem var ki, anlatmadan duramıyorum.
Dışarıdan bakan birinin, Alara Koçibey denince ne düşünmesini istersiniz?
Sözünün eri olduğumu düşünmelerini, en çok önemsediğim bu. Onurlu ve gururlu olduğumu. Ve yaşam dolu bir insan denmesini isterim.
Ne düşünülmesini istemezsiniz?
Hakkımda o kadar çok şey söylendi ki, beni rahatsız edecek bir söz kalmadı.
Google’a adınızı girince karşıma pek çok haber çıktı. Çocuklarınız bu haberlerle karşılaştığında soğukkanlı olabiliyor musunuz?
Bunları kendi ailemde de eşimle olan ailemde de önemsemedik. Tabii ki çocuklarımı korumak birinci görevim ama babaları da, anneleri de sıradışı insanlar. Onun için onlar da öyleler. Bu tip günlük şeylere takılmıyorlar. Babaları için de ne yazılırsa yazılsın. Onların bildikleri ailenin içinde birbirimize anlattıklarımız. Esas gerçekler bunlar.
“İç mimarlık hayalimdi” dediniz. İş hayatına başlamanızın bu kadar zaman almasına evlilik mi neden oldu?
Evet. Bu çok zaman alan bir meslek. Eski eşimle olan hayatım o kadar kalabalıktı ki, bütün ömrümüzü veriyorduk. Başka bir şeye vakit kalmıyordu. Şimdi kendi kullandığım otomobilde gittiğimde çok daha rahat gelişiyor her şey. Çok çalışmaya inanıyorum. Babam sevdiği işe hayatını verdi. Eski eşimden de başka hiçbir şey görmedim, hayatımda tanıdığım en çalışkan ve en vizyonlu insandır.
ÇOK HAYALLERİN PEŞİNDEN KOŞTUK BERABER
Önce Renç Koçibey’in kızıydınız, sonra Cem Uzan’ın karısı... Alara olmak, sıyrılmak zor muydu?
Ben hep bir kişiliktim. Babamdan aldığım ideallerim var. Bunları hakikaten eski kocamla yakaladım. Çok büyük hayallerin peşinden koştuk beraber. Yaklaşık 18 sene. Onun için böyle bir şey söylenemez.
Siyaset ,hayatınızı çok değiştirdi. Sizin de gönülden katıldığınız bir tercih miydi?
Şöyle söyleyeyim: Ben idealistim. Eşim siyasetçiydi, ben değil. Ben bir siyasetçinin eşiydim. Ülkemi çok seviyordum, hâlâ çok seviyorum. Ne yapabilirsem yapmak istedim, nasıl katkıda bulunabilirsem bulunmak istedim.
Genç Parti barajı o seçimde geçseydi hayatınızda neler değişeceğini düşünür müsünüz?
Ben karşıma gelen her şeyi hayat olarak görüp kabul ediyorum. Geriye dönüp bakmam. Yoksa devam edemezsiniz. O günler muazzam günlerdi ve inanılmaz tecrübelerdi. Hayatımda bir daha böyle bir şey yaşayabilir miyim bilmiyorum. Milyonlarca insanla birlikte olmak, o kadar sevilmek tarif edemeyeceğim bir duygu. O şekliyle alıyorum ve yoluma devam ediyorum. Biz yaşadıklarımızı seçiyoruz. İyisiyle kötüsüyle... Hayatım boyunca “Bu bana nasıl oldu?” demedim.
BABAM YAŞASAYDI CEM İLE EVLENMEME İZİN VERMEZDİ
Babanızı erken yaşta kaybetmeseydiniz neler farklı olurdu?
Bir tek şey farklı olurdu, o da bütün hayatımı değiştirirdi. Herhalde eski kocamla evlenemezdim. O yaş farkına izin vermezdi diye düşünüyorum. Cem’le aramızda 13 yaş var.
Babanızın kaza geçireceğinden hep korkar mıydınız?
Hayır. Hiç. Öyle hikâyeleri vardı ki, ben inanamadım kazasına. Beni alıp morga kadar götürmek zorunda kaldılar. Kabul edemedim. Öyle kazalardan kurtuldu ki ona hiçbir şey olmayacağını düşünüyordum. Onun hikâyelerini, fotoğraflarını, kupalarını, büyükbabasına yazdığı mektupları sakladığım bir kasa var. En büyük hazine benim için.
Aileyi bir araya getiren ve herkesin “Alara yapar” dediği karakter misiniz?
Evet. Sözünün eri, güvenilir...
Güvenilirliğin altını çiziyorsunuz. Eski eşiniz Cem Uzan ise kamuoyunda güvenilmez biri olarak anılıyor. Bu nasıl bir çatışma sizin için?
Bir çatışma yaşamadım. Bu sadece bir kelime. Bunun gibi milyonlarca sıfat söylendi bize. İçinden sadece bunu ayırıp da rahatsız olamam. Ben hiçbir zaman güvenilmezlik hissetmedim ki onda. Öyle değil çünkü.
CEM İLE ARAMIZDA PAZARLIK DEVAM EDİYOR
Cem Uzan, 2003’te verdiği bir söyleşide“Çocuklarıma vasiyet ettim, ‘Bu ülkede başbakan da olsam, cumhurbaşkanı da olsam, ne olursam olayım, sizler hayatlarınızı burada kurmayın’ dedim” demiş. “Çünkü ben o kadar çok haksızlıklara uğradım ve uğruyorum ki, benim çocuklarım olmuş olmalarından dolayı onların bunlarla karşılaşmasını istemiyorum”.
Çok güzel. Kendi vermiş cevabı zaten.
Ama çocuklarınız şu anda Türkiye’de yaşıyor.
Ben yurtdışında çok yaşadım, her zaman da yaşayabilirim. Fakat çocuklarımın özellikle biz ayrıldıktan sonra üniversite çağına kadar kendi ülkelerinde kalmaları benim için birinci öncelikti. Yoksa hep beraber giderdik. Ülkemi çok seviyorum. Ayrıca üniversite çağına gelene kadar çocuksunuz, o yaşa kadar aldıklarınız sizi forme ediyor. Başka bir ülkede başka bir kültürü almalarını istemedim.
Onlara verdiğiniz en büyük öğüt ne?
Hayat boyu hakikati takip etmeleri. Onlar için büyük hayallerim var ama benim hayallerim onların istekleri doğrultusunda... Çünkü ikisi de ne istediklerini biliyorlar. Renç, film yapmak, yönetmen olmak istiyor. Babası bazen “Çok yakışıklı, aktör yapalım” diyor. Paris daha çok küçük, fakat çok net bir isteği var: Ciddi bir işkadını olmak. Biraz daha babasına benziyor.
‘Uzan’ soyadından ötürü haksızlığa uğradıkları zamanlar oluyor mu?
Çocuklarımızı korumak ve hayata devam edebilmek için bir fanus oluşturdum. Sahte bir fanus değil bu. Kendi hayatlarını koruyacakları bir fanus bu. Bugüne kadar da bir yara aldıklarına inanmıyorum.
Renç, adını babanızdan alıyor. Paris’in adının bir hikâyesi var mı?
İlk hamileliğimde cinsiyetini bilmek istemedik. “Eğer oğlumuz olursa babamın ismini koyacağım. Göbek adı da Koçibey olacak” demiştim. Renç Koçibey Uzan. “Kız olursa sen istediğini koyarsın” demiştim. Renç doğdu. Cem “Tamam babana çok saygı duyuyorum, Renç harika bir isim ama” dedi, “Göbek adı Koçibey olursa ben seni biliyorum, Uzan atılır bir süre sonra...” Ve Emre koydu göbek adını. Şimdi aramızda pazarlık devam ediyor, o Emre’yi Koçibey yapacağım ben. Çünkü kardeşim ve ben son Koçibey’leriz. Bu ad devam etsin istiyorum. Zaten evlenirken de değiştirmemiştim. Paris de en sevdiğimiz şehirdi, mitolojiyi de çok seviyorum. Cem buldu.
ALARA KOÇİBEY BİR MARKA HALİNE GELİYOR
Markamı getirmek isteğim yer, bir yaşam biçimi sunmak. Bu markanın arkasında yaşayan hakiki biri var. Vermek istediğim hayatın arkasında ben varım. Benim için güzel olan her şey çok mühim.
Önce istediğim aksesuarları bulamadığım için aksesuar tasarlamaya başladım. Sonra o aksesuarlar tek başına kaldı diye her yaptığım projede zaten mobilyaları ben tasarlıyorum yanlarına mobilyalar öyle öyle büyümeye başladı. Şimdi sadece iç mimarlık yapmıyorum. Aksesuar tasarımı, bebek mobilyaları markam var. 3Moms’ta çocuk ve bebek odaları yapıyoruz. Nisanda dükkân açmak üzere Dubai’ye gidiyoruz. Aksesuar ve mobilya tasarımlarım Harvey Nichols’ta satılıyor. Bunu daha da geliştireceğim.
Hayatımın fazlaca göz önünde olması başlarda çok yıpratıcıydı. Ayakta duramıyorsunuz, nefes alamıyorsunuz. Ama bunlar devam edip hikâyelerin dozu arttıkça bir kurgu film izler hale geliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, o insanın adı sizin adınız ama siz değilsiniz. Ve artık duymamaya başlıyorsunuz. Eski eşimle yaşadığımız çok şey var ama orada yazılanlar olmayacak senaryolardı.