Güncelleme Tarihi:
Semin Öztürk’ün bulutlara uzanan hikâyesi 1991’de başlıyor: Sakin ve uyumlu bir çocuk... İsmi ‘değerli’ anlamına geliyor. Babası Ali İsmet Öztürk, Türkiye’nin ilk profesyonel sivil akrobasi pilotu. Aynı zamanda uçak tasarımcısı, uçak ve helikopter bakım teknisyeni, ‘Avraysa taklası’nın mucidi. Annesinin de hususi pilot lisansı var.
Oyun alanı, babasının işi nedeniyle, uçak hangarları, helikopter ve uçak içleri olan Semin Öztürk, babasıyla birlikte 1942 model Boeing Stearman’i uçurduğunda, yaşı 8. Henüz pedallara basmak için boyu yetmiyor ama o “Benim için olağandı” diye anlatıyor: “Havacılığın içinde büyüdüğüm için bu işlere aşinaydım.”
Babası, akrobasi uçuşlarına başladığında 9 yaşında. Gördüğü an büyüleniyor ama bir sorun var: Bu uçaklarda paraşüt takmak zorunlu ve Semin Öztürk çok küçük olduğu için paraşüt ona uymuyor... Üç sene bekliyor. 12 yaşını doldurur doldurmaz, babasıyla birlikte ilk akrobasi uçuşunu gerçekleştiriyor. Yol haritası artık belliydi.
TATİLDE BİLE UÇUŞTAYDI
Saint Michel Fransız Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca Mütercim Tercümanlık bölümüne giriyor. Tercüman olacağından değil, sadece Fransızcayı devam ettirmek istiyor. İkinci sınıftayken, Ayjet Uçuş Okulu sponsorluğunda hususi pilot lisansını alıyor. Akabinde de Amerika’da Tutima Academy of Aviation Safety’de akrobasi eğitimini... İlk yalnız akrobasi uçuşunu 21 yaşında Hezarfen Havaalanı’nda yapıyor. İlk hava gösterisiniyse 19 Eylül 2015’te Sivrihisar Uluslararası Sportif Havacılık Merkezi’nde düzenlenen ‘Airshow SHG 2015’ organizasyonunda gerçekleştiriyor.
Uçuşlarda dedesinin hediyesi olan uğurlu kolyesini takıyor. Ona güç verdiğini söylediği bu kolye sayesinde, kendini güvende hissediyor. Şaşırtıcı gelecek, biliyorum ama yükseklik korkusu var. Evet, binanın tepesine çıktığında içi hop ediyor ama neyse ki uçakta kontrol kendisinde olduğu için sorun yaşamıyor. Bunun bir nedeni de adrenalini çok sevmesi. Sörf, kiteboard ve snowboard gibi sporları çok sevse de akrobasinin yeri hep başka. Bunun için sosyal hayatından pek çok şeyi feda etmiş, hâlâ da ediyor: “Müsait olduğum her anımı havacılıkla geçirirdim. Tatillerimin çoğunda kamp dönemindeydim.”
Bahsettiği kamp, iki aylık dönemler halinde... Bu iki ay boyunca her gün iki-üç uçuş yapıyor, sürekli ders çalışıyor ve uçuşa kanalize oluyor. Kamp dönemlerinde yağlı yiyecekler yemiyor; ani, tansiyonu etkileyebilecek şeylerden uzak duruyor. Protein ve sebze ağırlıklı, içtiği suyun miktarının arttığı bir beslenme programı uyguluyor. Akrobasi uçuşları, vücudu oldukça yoran ve su kaybettiren bir motor sporu. Uçağın içinde sadece oturuyor gibi görünseler de içeride bir mücadele halinde olduklarını söylüyor. Bu uçuşlar esnasında G kuvveti olarak adlandırılan ve vücuda etki eden büyük bir kuvvete maruz kalıyorlar. Havada ters döndüklerinde tansiyon değişimleri yaşanabiliyor. Bittabii, her uçuşunda istisnasız heyecanlanıyor. Ama uçak yerden kesildiğindeyse rahatlamaya başlıyor ve kendini daha mutlu ve özgür hissediyor. Her şeyi unuttuğunu, hiçbir şey düşünmediğini anlatıyor.
KORKMAK, EMNİYETTE TUTUYOR
Peki, havadayken bir an bile aklının başka bir şeye takıldığı olmuyor mu? Olmuyormuş: “Ben de sizin yerinizde olsam öyle düşünürdüm belki ama hayır, sadece o ana endeksleniyorum. Motorun sesini dinliyorum. Yapmam gerekenleri yapıyor, bakmam gereken yerlere bakıyorum. Mesela seyircilerin olduğu taraf nerede, ben neredeyim? ‘Aerobatic box’ denilen hayali bir alan var. Onun içinde kalmam, sağa sola taşmamam, seyircinin tam önünde olmam gerekiyor. Sadece manevrayı yapmam yetmez. İrtifayı, hızımı kontrol ediyorum. Her uçuşumda korku hissederim. Ama bu beni emniyette tutan şeyin ta kendisi. Eğer korkmazsam, gözüm kara olsa, sınırlarımı aşabilirim.”
Senelerdir didindikten sonra emeklerinin karşılığını almaktan memnun. Her ne kadar o göz önünde olmayı sevmese de gördüğü ilgi de epey yoğun. Ama sosyal medyadan şöyle yorumlar da alıyor: “Bu da akrobasi uçuşu mu”, “Benim de babam pilot olsa, ben de uçardım”... Kadın olmasından dolayı kendisini küçümseyen yorumlar da cabası: “Sen git yumurta kırmayı öğren, tarhana yap.”
Son olarak neden bir havayolu şirketinde pilotluk yapmak yerine akrobasi pilotu olmayı seçtiğini soruyorum. Hayallerini özgür bırakan biri olarak beklediğim yanıtı veriyor: “Akrobasi uçuşu bir tutku bende. Aşk... Ben bunu yaparken mutlu oluyorum.”
HESAPLANMAMIŞ BİR RİSK ALMIYORUZ
Onunla pilot babası Ali İsmet Öztürk tarafından kurulan Sivrihisar Uluslararası Sportif Havacılık Merkezi’nde buluştuk. “Babam, helikopter uçuşunda teknik arızadan kaynaklanan bir kaza nedeniyle yatalak kalmıştı. Yürümesi bile mucizeydi ama sonra akrobasi pilotu oldu. Kazalar birçok sektörde olabilir. Her sporun kendine göre tehlikeli yanları var. Biz hesaplanmamış bir risk almıyoruz.”